15 Şubat 2013

6 yaş

kuzenlerle, teyzeler ve halayla, anneanne ve babanneyle yani en sevdiklerimizle harika bir 6 yaş kutlamasıydı... 

ve elif' in doğum gününü şenlendiren kardeşlerim :) dizi kadrosu gibiyiz yorumunu yapan en küçük kardeşime katılıyorum :) yeni sezonda ekranlardayız :)))

kızıma; ne yazsam hafif kalacak anlatmakta seni... büyüyüp de "nasıl bir çocuktum anne" dediğinde söyleyecek ne çok şeyim olacak. nereden başlarım acaba. ilk olarak sen çok iyi kalpli bir çocuksun, bir empati uzmanı, eğlence sihirbazısın. büyümüş de küçülmüş bilmiş bir çocuk değilsin, saf yanın temiz yanın öyle güzel ki... çocuk kelimesinin hakkını sonuna kadar veriyorsun. fiziksel cüssen yaşıtlarından ileri olsa da içindeki yürek hareketli, tehlikelere açık ve gözü kara... çok cesur bir çocuksun, ruhundaki otorite tanımaz ve özgür tınıyı şimdiden çok rahat duyabiliyorum. farklısın biliyorum. pembe prensesim, 6 yaş ile kanatlanıp hep güzelliklere yol almanı hep iyilerle karşılaşmanı diliyorum... 


7 Şubat 2013

bizim çocuklar

yeni kelimeler türetmeye açıktırlar;  eren: anne sen de az mınzır değilsin... (munzur ve hınzırın karışımı)

söyleneni şıp diye anlarlar; eren: anne bana faydalı şekerden verir misin? anne: onun adı pastil oğlum. eren: anne bana postil verir misin?

uykudan önce tekrarlayan sağlık sorunları yaşayabilirler; elif: annee biraz yanımda durur musun, karnım ağrıyo da...(verilen bir kaç doz sevgi sonrası) anne: geçti mi? elif: evet ama birazdan tekrar ağrıyabilir...

oyun oynamayı severler; eren: anne sen "dana" oynamayı biliyo musun? anne: dana mı, nasıl bi oyun dana, hiç duymadım. elif: ya işte baya bir oyun, hani satranç gibi oynanıyo... anne: ha damaa :)))

duygusaldırlar; (kuzeninin elif' e hediye ettiği lazer ışık kalemi için) anne: elif' cim artık bununla oynarken pelin ablanı hatırlarsın... elif: evet ama o zaman da çok üzülürüm, çünkü onu ne kadar özlediğimi hatırlarım...

arabada plakalar ile oyalanmayı bilirler; eren:44 palatya demi? baba:evet, peki malatya' nın neyi meşhurdu? eren: sucuğu! elif: hayır eren sucuğu meşhur olan ay-fon!

içlerinde vatan sevgisi vardır; (anıtkabir gezisi sırasında) elif: eren hayır senin askere gitmeni istemiyorum, sen benim kardeşimsin, sana bir şey olursa çok üzülürüm. eren: bana bir şey olmaz, ben çukur kazıp içine saklanıp öyle ateş edeceğim, düşmanları yenince de geri geleceğim...

4 Şubat 2013

33 varyasyon

Yazan : MOISÉS KAUFMAN | Çeviren : EKİN TUNÇAY TURAN | Yöneten : İSKENDER ALTIN 


Büyük bir sanatçı, fırtınalı yaşamıyla resimlere, filmlere konu olmuş büyük bir müzisyen: Ludwig van Beethoven. Ve Beethoven’ın dillere destan bir eseriyle, 33 Varyasyon’la ilgilen bir müzikolog, bir akademisyen: Dr. Katherine Brandt. Katherine’i New York’tan kalkıp Beethoven’ın doğduğu yere, Bonn’a getiren ne olabilir? 

2 perde | 2 saat 25 dakika











bu oyun benim için çok özeldi, çünkü üç 
ablamla birlikte izledik. şubat tatili sebebiyle tüm kardeşler ankara' da anne ve babamızın bulunduğu şehirdeydi. ben de bir tiyatro organizasyonu yaptım. anı biriktirmede böyle farklı tecrübelerin nasıl önemli olduğunu iyi biliyorum. 

oyun; beethoven' ın (erdal küçükkömürcü), bir müzik yayıncısı olan anton diabelli' nin yazdığı kısa ve sıradan bir vals için baştan reddedip neden daha sonra 33 muhteşem varyasyon yazdığını araştıran bir müzikoloğu (ipek çeken) anlatıyor. kızıyla iyi iletişim içerisinde olamamış bir anne olan katherine (ipek çeken) aynı zamanda als hastası (giderek ilerleyen bir motor nöron hastalığı). ve beethoven' ı anlamak için hastalığına aldırmayıp, bonn' a beethoven' ın el yazması orjinal çalışmalarının bulunduğu bir kütüphaneye gidiyor.


bu oyunu ilginç kılan şeylerden biri eş zamanlı ilerleyişi. yani eserin yazıldığı 1800' lü yıllar ile katherine' nin günümüzde geçen araştırmaları paralel işleniyor. bunun için iki katlı bir sahne (alt kat günümüz, üst kat geçmiş için tasarlanmış) ve plakalardan oluşan-sürgülü şekilde açılıp kapanan bölmeler kullanılmış. gelecek ve geçmiş arasındaki diyaloglar ve zaman örgüsü çok güzel harmanlanmış. ikinci ilginç tarafı dekor seçimi, oyunda çoğunlukla dekor yerine digital görüntüler var. mesela beethoven ormanda yürüyüş yaparken sadece sahneye yansıtılmış ağaç görüntüleri görüyoruz. bu durum pratiklik açısından iyi olsa da tiyatroda alışık olmadığımız bir soğukluk yaratmış bence...  ve müzik, sadece tiyatroya değil canlı piyano performansı ile klasik müziğe de doyuruyor insanı... 

oyunda verilen bazı mesajlar var aklımda kalan. biri katherine' e yardımcı olan kütüphane görevlisinin "belli ki kızın senin için sıradan bir valsten öteye geçememiş" demesi. diğeri ise müzikologun araştırmanın sonucunda ulaştığı nokta, beethoven' ın tüm bunları  "bir kum tanesinden yıldızlar kadar çok güzel şey yaratılabileceği" ni ispatlamak için yapmış olması.... 

velhasıl, ipek çeken ve erdal küçükkömürcü muhteşem birer performans sergilediler. 2,5 saat su gibi akıp geçti, inanılmaz keyif aldım. tiyatroya devam devam devam diyorum :)