31 Ekim 2013

benim dünyam

doğuştan görmeyen ve duymayan bir çocuğa nasıl eğitim verilir, hiç düşünmemiştim. ona nasıl ulaşılır, nasıl iletişim kurulur, karanlık ve sessiz dünyasına ışık nereden sokulur. sadece dokunarak yaşamını anlamlandırmaya çalışırken nasıl klavuzluk edilir ona... 8 yaşında en basit görgü kurallarından bihaberken, yalnızlığı asabiyete dönüşmeye başlamışken, tam da akıl hastanesine yatırılması planlanırken, "hoca"(uğur yücel) giriyor yaşamına "ela"(beren saat) nın...


duygusal bir başarı öyküsü, tam da mutlu mu emin olamadığımız bir sonla kalıyor hafızanızda sinemadan ayrılırken... beren saat bu rol için çok çalışmış olmalı, bakışları, yürüyüşü ve oyunculuğuyla başarılıydı. uğur yücel, ayça bingöl(ela'nın annesi), melis mutluç(ela' nın çocukluğu) ayrı ayrı izlenmeye değerdi...

hint yapımı "black" isimli filmin uyarlaması olduğu için bir çok eleştiriye maruz kalsa da konusu ve oyuncuları beni oldukça etkiledi... 

vee heyecanla yarın gösterime girecek olan behzat ç. ankara yanıyor filmini bekliyorum şimdi:)

23 Ekim 2013

birinci sınıf

3 sene öncesini hatırlıyorum, ilk kreşli olduğumuz zamanları. akşamları eve gidip iki küçük çocukla ilgilendiğimiz, onları yedirmeye, giydirmeye, uyutmaya çalıştığımız, çoğunlukla onlarla birlikte uyuyakaldığımız, kendi başlarına oynayamadıkları, sık sık hastalandıkları, gece uykularımızın paramparça olduğu; ek olarak ev işleri yemek, çamaşır, temizlik ile ilgilendiğimiz, akşamların yetmediği günleri... aynı trafiği sabahları tersine yaşardık, evden ağlama ya da arıza olmadan çıkmışsak şükreder, çocukları salimen kreşe teslim ettiğimizde derin bir oh çekerdik... hafta sonu yaklaştıkça strese girer, pazartesileri iple çekerdik...

bana bunları hatırlatan okul döneminin başlamasıyla yaşadığımız yoğunluk... akşamları eve bir saat daha geç dönüyoruz ve sadece yemek, oyun, uyku değil; ödevler, beslenme çantası, okul hazırlığı da girdi hayatımıza... eve girer girmez jet hızıyla üzerimi değiştirip mutfağa koşuyorum, ön hazırlıkları olsa da yemek faslının bitmesi 8' i buluyor. hemen elif' in çantasına hızlı bir bakış ile o gün yaptıklarına, ödevlerine, eksik gedik eşyalarına göz gezdiriyorum. sonra ödev yapma süreci başlıyor. artık gündüz uykuları hayatımızdan çıktığı için elif' in gözleri saat 8 gibi mahmurlaşmaya başlıyor. ayrıca elif ödev yaparken eren' i sessizce oyalamak gerekiyor. sonrasında uyku öncesi rutinleri ve çocuklar uyuduktan sonra hala yapılmayı bekleyen işler... 

çocuğu okula başlayıp da vakti yetmeyenleri yeni anlıyorum. aslında beni uyarmışlardı birinci sınıf çok zor diye... "bunlar iyi günleriniz büyüdükçe işler zorlaşacak" diyen felaket tellallarından sanıp, kulak asmamıştım. oysa ki kreş döneminin güvenli, rahat günlerini arıyorum şu sıralar. ödev yaparken terleyen, yorulan parmaklar, kaybolan kalemler silgiler, düşen çeneler, bir harf yazıp mola isteyen küçük bir surat eşliğinde her akşam evimizde. bir de her gün beslenme çantası hazırlamak, suluk yıkayıp tekrar doldurmak şimdiden düşünmek istemesem de aklıma geliyor seneye eren' in de okula başlamasıyla
birlikte ikiye katlanacak olan işler. zor olan bir düzen tutturabilmek galiba. buna da alışacağız, bu günler de geçecek ve biz de biraz daha rahatlayacağız inşallah.... 


21 Ekim 2013

bayramda antalya

ekim ayı falan dinlemedik, yüzdük...
 bir dinozorlu kaydırak bulduk, kaydık...
 at çiftliğine gidip, at bindik...
 
 berlin' de yaşayan 1 numaralı kuzenimizle hasret giderdik...
 yağmur sebebiyle akmasa da düden şelalesine gittik...

çekirdek aile pozu. çocuklar foto çekilirken illa ki bir muziplik yapıyor :)
piknik yaptık, okey oynadık, çocukları yatırdıktan sonra her gün bir film izleyip sinema keyfi yaptık, elif' e ödevlerini yaptırmaya çalıştık, eşimle bir gece firar edip fasıla gittik, eğlendik derkeen 9 gün su gibi akıp geçti...
bu sabah ise malesef gerçek hayata döndük, erkenden kalkıp, kreşe, okula, işlerimize dağıldık... 
umarım herkesin bayram tatili sevdikleriyle neşe içerisinde geçmiştir :)

11 Ekim 2013

eren' den inciler

bilmiş bir çocukla yaşamak çok komik, bazen öyle şeyler söylüyor ki unutmayım diye not alıyorum:)
eren kuzeniyle oynamaya devam etmek istemekte ancak halası duru' yu eve götürmeye çalışmaktadır. 
eren : biz oyun oynuycaz hala lütfen mesele çıkayma!

elif bir kardeşi daha olsun diye annesini ikna etmeye çalışmaktadır.
eren : her zaman istediklerin olmaz elif, işte hayat böyle bişey!
eren bana karşı sempati duymakta ve sevgisini göstermeye çalışmaktadır. o sırada mutfakta gözüne çarpan bir çıkartmayı gösterir: "anne bak bunu ben sana daha önce hediye etmemiştim, şimdi hediye ediyorum :)"

eren :-anne 20 yaşına gelince canpolat' la patagonya' ya gidebilir miyim?
-napıcaksınız orda?
-dinozorların yumurtlama alanını inceleyeceğiz de... 

anne: eren' cim şu oyuncaklarını toplar mısın?
eren: tabi canım tabi, başka emyin vaymıydı....

elif okul çıkışı üzgün görünmektedir.
eren: niye suratını astın kıss, yine noydu?

şimdiden herkese mutlu bayramlar diliyoruz:)