27 Kasım 2012

eğitimde tek tip mi özgün kıyafet mi

bugün resmi gazete yayımlanan bir yönetmeliğe göre 2013-2014 öğretim yılında tek tip kıyafet uygulamasının son bulacağı ve serbest kıyafet uygulamasına geçileceği açıklandı:
gördüğüm kadarıyla ilk tepkiler olumsuz, işin siyasi-politik yanını tamamen bir tarafa bırakırsak;
1-zaten çocuklar arasında süregelen zenginlik-fakirlik vurgusunun güçleneceği, zengin ailelerin çeşit çeşit alacağı markalı kıyafetlerin varlıklı olmayan aileler için sorun oluşturacağı,
2-çocukların her sabah ne giyineceklerini düşünmesinin, olumsuz bir rekabet ortamı oluşturacağı,
3-şort, tayt, dizüstü etek, derin yırtmaçlı etek, kısa pantolon, kolsuz tişört, kolsuz gömleğin yasak olmasının nasıl bir kıyafet serbestisi olduğu 
4-tek tip kıyafetin çocuklarda gruba ait olma hissini güçlendirdiği, okul çıkışlarında okul dışından gelen çocukların ayrımının zorlaşacağı
5-süslü kız annelerinin isyanları var: her gün prenses gibi süslenip tuvaletlerle tütülerle okula gitmek isteyen kreş çocuklarıyla ilkokula başlayınca nasıl başa çıkacağız, 

bu kılık kıyafet olayına anne baba olarak maddi manevi epey mesai harcayacağız gibi görünüyor.

peki tek tip kıyafetin kaldırılmasının olumlu tarafları yok mu?

-okul yönetiminin her sene değiştirdiği okul forması bazı kesimlere rant sağlıyordu.
-kız çocukları için etek, erkek çocukları için pantolon dayatması rahatsız ediciydi.
-tek tip kıyafet, her ne kadar disiplini çağrıştırsa da özgür iradeye ket vuran ve bilinç altına itaat mesajı veren bir uygulamaydı.

gerçekten çok kafa karıştırıcı bir düzenleme, olumlu ve olumsuz tarafları var. gelişmeler nasıl olacak ilgiyle takip ediyorum...


bugünlerde...

daha önce yaptığım diş tablosu yıprandığı için daha şık bir şey yapmak istedim :) 
elif bu tablodaki temsili kız resmini çok sevdi, "anne fotoğrafta ne tatlı çıkmışım de mi" diye soruyor bana :) bu ay itibari ile birinci büyük azılarının 4'ü de çıkmış ve 6 süt dişi düşmüş durumda...
kız çocuğu olması sebebiyle fiziksel gelişiminin ileri olması bende erken ergenlik endişesine neden oluyordu. bu sebeple geçen ay çocuk endokrine kontrol amaçlı gittik. rutin hormon testleri, kemik yaşı tespiti ve klinik muayene yapıldı. sonuç olarak kemik yaşı 7 yıl 10 ay çıktı, test sonuçları normal. erken ergenlikten söz edilmesi için göğüs gelişiminin başlaması gerekiyormuş. şu an için sakıncalı bir durum yok ama takipte olun, 6 ayda bir kontrole gelin dedi doktor. bizim de içimiz rahatladı. 
neredeyse 4 yıldır arkadaş olan yukarıdaki 4' lü, klasik ev buluşmalarına dışarı aktivitelerini de ekledi artık. bu kış sinema, tiyatro, oyun parkı gibi epey bir planımız var, uygulama şansı buluruz umarım :) 
kuzenler birbirlerine iyice alıştılar, ayrılık zor olacak :) 
babadan pazar sabahı kahvaltısı sürprizi... zeytinler dayanılamayıp biraz tırtıklanmış olsa da, tostlar büyük bir keyifle mideye indirildi :)

------o-------

herkesle iyi olmak mümkün mü? bazen küçük çaplı çatışmalar yaşamak mecburi oluyor iş yaşamında... çatışma seven bir insan değilim, stres, gerilim yaratacak insanları yakınımda barındırmamaya çalışıyorum ama insanız, sosyaliz denk geliyor işte arada...
ben ise bugünlerde :
-1 numaralı yeğenimin tavsiyesi üzerine fringe izliyorum,
-ihsan oktay anar' ın 7.gün romanını okumaya çalışıyorum,
-plates yapmak ve ingilizce çalışmak için şevk bekliyorum...

19 Kasım 2012

çocuklu ev

-yemekten sonra masanın altından bir avuç kırıntı toplanan evdir,
-duvarları tuval, yatakları trombolin olarak kullanılan evdir,
-alt komşunun en çok anıldığı evdir,
-mobilyaları değiştirmek için, çocukların büyümeleri beklenen evdir,
-aynalarında el izleri eksik olmayan evdir,
-prizler kapatılmış, kesici aletler kaldırılmış, deterjanlar saklanmış ve üst düzey güvenlik tedbirleri alınmış evdir,
-koltukları, halıları leke dolu olsa da en temiz ve masum taleplerin dile getirildiği evdir,
-çekmecelerin mutfak tezgahına ulaşmak maksadıyla merdiven olarak kullanıldığı evdir,
-buzdolabında her daim sulu yemek olan (ya da bunun için tüm altyapıya sahip) evdir,
-baticon, yara bandı, ateş düşürücü ile her an ilkyardıma hazır evdir,
-ayağınızın sivri bir oyuncak ile sert bir zeminde buluşma riskini ensenizde hissettiğiniz evdir,
-çıkartma, kesik kağıt, sakız ya da şekilsiz taşların hediye olarak kabul edildiği evdir,
-haftaiçi ve haftasonu en geç 7 de kalkılıp, kahvaltı servisinin en geç 8 de açıldığı evdir,
-mutfaktan yok olan bir kaşar tekerinin, banyoda görülme ihtimalinin olduğu evdir,
-söylenen her sözün, yarın bir misafir yanında tekrar edilme olasılığı taşıyan evdir,
-doğumgünlerinizde mumları asla üfleyemediğiniz evdir... 

ve kimbilir şu an aklıma gelmeyen daha niceleridir :)
not:görsel internetten alınmıştır.

8 Kasım 2012

bir delinin hatıra defteri

erdal beşikçioğlu' na hayranlığımdan dolayı gitmeden önce ciddi olarak heyecan yaptığım bir gösteri oldu. aklımda hep nedense elvin beşikçioğlu' nun doğmak üzere olan bebeği vardı. öyle bir durumda oyuna çıkamayacağını düşünüyordum. sahneye girdiğimizde bu kare ile karşılaşılaştık. 

izleyicilerin yerleşmesi 10 dk kadar sürdü. bu süre zarfında vinçten sarkan bacağın beşikçioğlu' na ait olma olasılığı aklıma gelse de pek ihtimal vermemiştim, meğer ona aitmiş. 1 saat 15 dk boyunca sürekli konuştu. hem sözel hem fiziksel performansı çok etkileyiciydi. 


oyunu izlerken erdal beşikçioğlu' nu da behzat ç.' yi de unuttum. popriçin ile meslektaş olduğum ve benim başımda da şube müdürü, genel müdür vs olduğu için kendimi karaktere gayet yakın hissettim. "kim demiş ki 7 nin 1 i memurum diye, kim karar veriyor bu statülere" diye başlayan düşünceleri sonunda ispanya kralı olduğuna inanmasıyla devam ediyor. eser zaten delirmenin sistematiğini anlatıyor bana göre.        

Oyunla ilgili : 'Rus ve dünya edebiyatının en büyük yazarlarından Nikolay Vasilyeviç Gogol’un kaleme aldığı kısa öykü, Çar I. Nikolay devrinde yaşamış küçük bir devlet memuru olan Aksenti İvanoviç Popriçin’in ruhsal gelgitlerle başlayan ve akıl hastanesine kapatılmasıyla sonuçlanan yaşamını konu alır. Sıradan bir memur olan Popriçin’in hayatı, şube müdürünün kızına aşık olmasıyla değişir. Günlerini Sofi’yi takip ederek geçirmeye başlayan Popriçin’in tek istediği genç kızın, kendi varlığından haberdar olmasıdır. Ancak, aralarındaki sınıf farkı Popriçin’i umutsuz bir aşka mahkûm ederek ruhsal bozukluğunun derinleşmesine neden olur. 1840’ların Petersburg’unu esir alan bürokrasinin sert bir eleştirisinin de yapıldığı öykü, kimi eleştirmenlerce Gogol’un sıradan bir memurun gözünden Çarlık Rusya’sının çarpık düzenini resmettiği bir alegori olarak kabul edilirken, kimilerine göre ise öykü, şizofreninin edebiyattaki bilinen ilk yansımasından ibarettir. '

Seyircileri, sahnenin ortasına yerleştirilmiş, sisler içinde bir iş asansörü karşılıyor; kendi etrafında üç yüz altmış derece dönebilen ve tiyatronun tavanına kadar yükselebilen bir iş asansörü bu. Popriçin (Erdal Beşikçioğlu) ışıktan bir kafesin içindeki asansörün üzerinde hareketsiz yatıyor. Aynı renkten altlı üstlü, kışlık iç giysileri var üzerinde, eli yüzü yara bere içinde, bileklerinde intihar denemelerinin acı izlerini taşıyor. Zorlanarak konuşuyor ilkin. Ayağa güçlükle kalkarak bakanlıktaki görevinden, diğer memurluklarda dönen dalaverelerden söz ediyor. “Onlarca kabloyla bağlandığınız hayatta her gün aynı hat üzerinde gidip gelen sizler, benden çok mu farklısınız?” diye sorar gibi bakıyor gözlerimizin içine. Sonrası malum. Özgürce konuşuyor Popriçin, ortodoks düşüncenin paradigmalarına Don Kişotvari bir yıkıcılıkla saldırarak. Onu bağlayan, hareketlerini, söylemini denetim altında tutan kurallar yok. Sonuçsuz bir serzeniş onunkisi, dinleyenlerin, içlerindeki hayal kırıklıklarıyla eşlik ettikleri bir yenilgi türküsü. '

sonunda oyun oldukça duygusallaşıyor, çaresizliği ve acıyı tüm şiddetiyle hissediyorsunuz ve popçirin' in vinçten parmaklıklara tırmanıp, sahnenin üzerinde dolaşarak, bir kapıyı tekmeleyip sahneyi terketmesiyle son buluyor. oyuna gitmek isteyenlere; bu sene sadece cüneyt gökçer sahnesinde gösterilecekmiş. biletler numarasız olduğu için salona girince herkes bir bocalama yaşıyor. biz bir arkadaşımızın tavsiyesi üzerine çiftler tarafından girip ilk gördüğümüz sandalyelere oturduk ve oyunun %70 ini çok rahat izledik. bilet bulamayanlara azimle aramaya devam etmelerini öneriyorum.   

6 Kasım 2012

bir delinin hatıra defterine nasıl bilet buldum :)

neredeyse 10 aydır bilet bulmaya çalıştığım ankara devlet tiyatrolarında uzun zamandır kapalı gişe oynayan "bir delinin hatıra defteri" isimli oyuna sonunda bilet buldum. itiraf edeyim hiç gişede sıraya girmedim ama saat 10.10 da mybilete üye girişi yapmış bir şekilde hazır olarak biletin satışa çıkmasını bekliyordum. biletler saat 10.00 da gişelerden 10.10 da ise internet gişesinden satışa çıkıyordu ve saat 10.10 da satışa çıkar çıkmaz "tükendi" uyarısıyla karşılaşıyordum. taa ki bayramın 1.gününe kadar. kendi kendime gün bugündür, bayramın ilk günü bu saatte sıraya giren fazla olmaz diyerek bilgisayarın başında yerimi aldım ve gerçekten de bilet alabildim. bir aksilik olmazsa (umarım) yarın akşam saat 20.00 de cüneyt gökçer sahnesinde olacağım :)