27 Şubat 2022

Arzu Tramvayı

ARZU TRAMVAYI - ADANA DT Büyük Oyunu
2 Perde - 2 saat 20 dakika
Yazan Tennessee Williams
Çeviren Esin Damcı / Nilüfer Karakullukçu-Rejisör N.Fırat Demirağ
OYUNCULAR:
Stella Kowalski Yeliz Tekman
Stanley Kowalski Mazlum Taşkıran
Blanche Dubois İ.Gözde Korbek
Herold Mitchell Arif Cem Çetin
Steve Hubbell Metin Yılmaz
Eunice Hubbell Birsu Metin
Pablo Gonzales Ayhan Özşahin
Genç Adam Özgür Küçüköner
Doktor Mustafa Akçin
OYUNUN KONUSU
Ben hiçbir zaman kuvvetli ve kendine güvenen biri olamadım. Yumuşak insanlar içten içe parlarlar, ateş basar kızarırlar. Yumuşak renkler takınırlar, tıpkı bir kelebeğin kanatlarındaki renkler gibi. Onlar ışığın üzerine kağıttan bir fener geçirmek zorundadır. Ve şimdi ben yavaş yavaş sönüyorum. Bu hileli oyunu daha ne kadar sürdürebilirim bilmiyorum…

Devlet Tiyatroları, 15-19 Şubat dünya klasikleri oyunları haftası kapsamında izlediğim ikinci oyun Adana Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenen Ankara Küçük Tiyatro' da izlediğim Arzu Tramvayı idi. 
Amerikalı oyun yazarı Tennessee Williams'ın bu ölümsüz eseri, sinemaya sadece bir kere (Elia Kazan, 1951); TV filmi olarak da iki kere uyarlandı. Amerikan sinemasının güçlü yönetmenlerinden Elia Kazan'ın uyarlaması o kadar iyidir ki, sinemada bir daha kimse bu hikayeye bir daha el atmak istemedi. 1951 yılında Pulitzer Ödülü kazanmış Oscar Ödüllü filmi Elia Kazan yönetmiş, baş rollerde Marlon Brando, Vivien Leigh, Kim Hunter ve Karl Malden yer almıştı.
Tennessee Williams, Arzu Tramvay' ında metni üç ana karakterli bir sac ayağı üzerine inşa etmiş. Stella, Stanley ve  Blanche arasındaki ilişkiler üzerinden şiddet, kadının çaresizliği, yalnızlık korkusu, ataerkil yapı, ahlak, hayal kırıklıkları anlatılmaya çalışılmış. 
Oyun Blanche' nin Arzu Tramvayına binerek kız kardeşi Stella' nın iki odalı küçük evine gelmesiyle başlıyor. Blanche ve Stella varlıklı bir ailenin çocuklarıdır. Çiftlik ve aile ile ilgili olan abla Blanche; edebiyat öğretmeni olduğu okuldan atılmış ve Belle Reve'deki aile evlerini kaybetmiştir. Missisippi' nin küçük bir kasabasında kocası Stanley ile yaşayan kız kardeşi Stella'nın yanına gelir. Blanche mutsuz, çaresiz ve parasızdır. Karakter çizimlerinde Blanche lüks düşkünü, varlığını kaybetse de yaşam tarzına bu düşüşü yansıtamamış, yaşlandığını saklamaya çalışan sorunlu biridir. Aşık olduğu kocası intihar etmiş ve öğretmenlik yaptığı okuldan öğrencilerinden biri ile ilişkisi ortaya çıktığı için atılmıştır. Stella ise aksine uysal, kocasına aşık ve sadık, dengeli bir karakterdir. Ablasına destek olmaya çalışır. Stella' nın kocası Stanley ataerkil, şiddet eğilimli, kaba, düşüncesiz, arkadaşları ile oyun eğlencelere katılan saldırgan bir karakterdedir.
Bu iki odalı küçük evde yaşamak bir süre sonra üçü için de zor bir hale gelecek, Stanley' nin baskıcı tutumu, başlarda sağlam duran Blanche' nin dünyasını ve ruh sağlığını etkileyecek ve nihayetinde Blanche'nin akıl hastanesine kaldırılması ile oyun final yapacaktır.
Adana Devlet Tiyatrosu oyuncularının ve ekibin çok iyi bir iş başardıklarını rahatlıkla söyleyebilirim. İki buçuk saate yakın süren oyun süresince; bir an bile sahneden kopmadan Stanley (Mazlum Taşkıran)' nin sigara dumanını ve gerilimini iliklerimize kadar hissettik; Blanche (İ.Gözde Korbek) ' nin parfüm kokusuna ve ruhsal çöküşüne tanıklık ettik; Stella' nın çaresizliğine ve üzüntüsüne ortak olduk. Üst komşu canlandırması ile Birsu Metin ve diğer oyunculuklar da çok iyiydi. 
Metinden kadın-erkek ilişkilerindeki çatışmaların ön plana çıktığı etkileyici bu iki bölümü eklemek istiyorum:
Masada Stella, Stanley ve Blanche yemek yerler:
“STELLA: Yüzün ve parmakların feci şekilde yağlanmış. Git yıka ve sonra masayı temizlememe yardım et. [Stanley tabağı yere fırlatır.]
STANLEY: Al sana temiz masa! [Stella’yı kolundan kavrar.] Benimle bir daha böyle konuşma! “Domuz, Polonyalı, iğrenç, kaba, yağlı” bu gibi sözler senin ve kız kardeşinin dilinde çok fazla dolanmaya başladı! Kim olduğunuzu sanıyorsunuz siz? Bir çift kraliçe olduğunuzu mu? Huey Long ne demişti? “Her Erkek bir Kraldır.” Ve buranın kralı da benim, bunu unutmayın! [Yere bir fincan ve fincan tabağı fırlatır.] Benim mahalim temiz! Siz bana kendi döküntülerinizi mi temizletmek istiyorsunuz?” 
Yaşanan şiddet olayı üzerine Stella ve Blance konuşmaktadır:
“STELLA: Evet Blanche, büyütmek. Bu olayın senin tarafından nasıl algılandığını biliyorum ve bu şekilde olmasından son derece üzgünüm. Ama bu senin sandığın kadar ciddi bir şey değil. Öncelikle, adamlar poker oynayıp içki içerlerken her şey olabilir. Bu durum her zaman için barut fıçısı gibidir. O ne yaptığının farkında değildi. Geri döndüğüm zaman kuzu gibi sakindi ve gerçekten de kendinden utanıyordu.
BLANCHE: Ve bu- bu her şeyi temize çıkarır öyle mi?
STELLA: Hayır, böylesine tatsız bir atışmaya sebep olmak kimse için iyi bir şey değil, ama insanlar ara sıra yapıyor işte. Stanley her zaman kırıp döker. Hatta düğün gecemizde buraya gelir gelmez benim terliklerimden birini kaptığı gibi lambaları parçalamak için evin içinde dört dönmeye başladı…” 
Arzu Tramvayı yazıldığı zamanı aşıp günümüze ulaşan kadın-erkek eşitsizliğini gözler önüne seren metni ile güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyecek bir baş yapıt. Bu yorumu ile de oldukça başarılıydı. Fırsat bulursanız izlemenizi kesinlikle öneririm. Ekibe büyük bir alkış :)

İyi ki tiyatro var!

Bir Picasso

BİR PICASSO - İSTANBUL DT
Büyük Oyunu
1 Perde - 1 Saat 20 Dakika
Yazan Jeffrey Hatcher
Çeviren Şükran Yücel
Yönetmen Turan Günay
OYUNCULAR:
Picasso Ahmet Burak Bacınoğlu
Fischer Sinem Şahin Budak
OYUNUN KONUSU:
Paris, 1941... Nazi işgali altındaki Fransa’da yaşayan ressam Pablo Picasso ile dönemin Almanya kültür bakanlığı sorumlusu olan Bayan Fischer arasında geçen sorgulamalar-çatışmalar-hesaplaşmalar...

Devlet Tiyatroları, 15-19 Şubat dünya klasiği oyunları haftası kapsamında Ankara'da "Cimri", "Vişne Bahçesi", "Sırça Kümes", "Arzu Tramvayı", "Medea", "Aziz Dostum Çehov", "Karıncalar-Bir Savaş Vardı", "Bir Picasso", "Eskicinin Tazesi" ve çocuk oyunu "Alice Harikalar Diyarında" oyunlarını tiyatroseverlerle buluşturdu. Hepsini izleyebilmeyi istesem de iki oyun ile yetinmek zorunda kaldım. Bu yazıda İstanbul Devlet Tiyatrosunun Ankara Stüdyo Sahnede izlediğim Bir Picasso oyunu ile ilgili izlenimlerimi paylaşmaya  çalışacağım.
Başlarken 'Bir Picasso' nun ustalıkla yazılmış birbirini tam anlamıyla bütünleyen iki kişilik diyaloga dayalı çok başarılı bir metin olduğunu söylemeliyim. Sahne açılışında Picasso' yu anlamlandıramadığı bir şekilde sorguya getirilmiş ve oldukça öfkeli şekilde görüyoruz. Getirildiği yer tablolar, heykeller ve çeşitli eserlerle dolu bir odadır ve o esnada Almanya Kültür Bakanlığı tarafından Picasso' yu sorgulamak üzere görevlendirilmiş Bayan Fisher sahneye giriş yapar. 
İki baskın karakterin güç savaşı, yaptıkları pazarlıklar, paylaşılan kozlar, köşeye sıkıştırmalar izleyiciye o kadar akıcı ve tempolu bir şekilde aktarılıyor ki bir saniye bile oyundan kopmuyor izleyici. Ve tam pazarlıklar bitti sonunda uzlaştılar derken metinde ustalıklı bir geçiş ile Fisher' in geçmişine bir yolculuk yapıp, kökenlerini ve orada bulunuşunun asıl nedenini anlıyoruz. İtiraflar, acılar, restleşmeler, yüzleşmelerle her duygu iç içe geçiyor, harman oluyor.
Oyuncular da metni muhteşem bir şekilde yorumlamışlar, performansları çok başarılıydı. Picasso' yu canlandıran Ahmet Burak Bacınoğlu' nu Ankara Devlet Tiyatrosundan Radyo-Yu Hümayun adlı oyundan anımsıyorum. Orada da harika bir ekip işi akılda kalıcı bir yorum bırakmışlardı hafızalarda.
Sinem Şahin Budak' ı ise Çalıkuşu' nda Müjgan canlandırması ile anlatıcı olarak izlediğimi anımsıyorum. Burada da Fisher canlandırması ile eş başroldeydi. 
Oyun metninde sıklıkla yer bulan Picasso' nun ünlü eseri Guernica tablosunu da buraya eklemek istedim:

Picasso’nun ünlü Guernica tablosunun hikayesi de oldukça etkileyiciydi. Guernica; İspanya İç Savaşı’nda Naziler tarafından bombalanan sevimli ve küçük bir İspanyol şehridir. Picasso vatanı için duyduğu acıyı nesillerce hiç unutulmayacak bir şekilde tuvaline bu tablo ile aktarır.
Metinden bir bölüm; Picasso' nun en iyi arkadaşı öldüğünde, kendi yüzündeki acı dolu ifadeyi arkadaşının anısına resmeder ve Fisher ona bu soruyu yönelttiğinde tek bir kelime ile karşılık verir:
“En iyi arkadaşının ölümünü duyar duymaz, her şeyden önce kendi portresini yapan insana ne denir?
-Sanatçı.”

Fırsat bulursanız bu oyunu kaçırmayın derim. Tiyatro her zaman, her yerde !