5-0 avans verdim bu hayata. Yük de taşıdım, su da sattım, çocuk da baktım küçük yaşımda. Annemi azarlayan patrona, babamın sarhoşluğuna, kalemsiz kitapsızlığıma, yediğim dayaklara, açlığa susuzluğa daha az üzüldüm yalnızlıktan. Yalnızlık bir derin çukur. Karanlık, ıslak ve soğuk. Bağırsan, çığlık atsan duymazlar. Keşke bir kardeşim olsaydı, yalnızlığımı, acılarımı paylaşabileceğim.
1980 kışının başlarıydı. On yaşlarındayım. Evde kömür, aş yok. Dışarısı evden sıcak. Battaniyeler, yorganlar kaskatı donmuş, ısıtmıyor. Okula bir aydır gitmemişim ayakkabısızlıktan. Kapı vuruldu. Komşular sosyal hizmetlere haber vermişler, korkmuşlar öleceğimden bakımsızlıktan. Devlet baba ile tanışmam işte böyle oldu.
Yuva evim oldu, tüm çocuklar kardeşim. Ama bu kolay olmadı. Aynaya her baktığımda gördüğüm kıza acıdım, çok acıdım. Yuvada yemek vardı, sıcaktı, eğitim vardı ama beslenebileceğimiz sevgi kırıntılarına muhtaçtık. Başımıza gelen her kötü şeyin sorumlusu, suçlusu bizdik. Okulda sessiz, ürkek, kısacık kesilmiş saçlı kızlardık.
Büyüdük. Şanslı olanlarımız devlet sınavları ile devlet kurumlarına yerleşti. Akıllı olanlarımız aldıkları maaşları bol bulup, har vurup harman savurmayıp, zıvanadan çıkmayıp verilen imkanların kıymetini bildi. Daha akıllı olanlarımız üniversiteyi bitirip, kariyerlerinde ilerledi, hırs yaptı, çok okudu, kendini geliştirdi. Duygusal olanlarımız pembe panjurlu ev hayallerini ilk güvendiklerine teslim etti. Bazılarımız ise yitip, kaybolup gitti.
En çok biz bildik kardeşlerimizin kıymetini. Bir tabak sulu yemeğe bandığımız ekmeklerin lezzetini, tercih ettik pahalı restoranlara.
En çok biz bildik saygınlığın değerini. Acınarak bakılanlardan, özenerek bakılana terfi ettirdik kendimizi.
En çok biz bildik paranın kıymetini. Yaşanmadan biriktirilenden değil, dostlarla göz kırpmadan ezilenden yana koyduk tavrımızı.
En güzel filmleri biz izledik sinema salonlarında, Yüreğimiz titreyerek, bir sahneyi bin kez anlayarak, anlamı birbirimizin gözlerinde bularak.
En güzel tatilleri biz yaptık. Sevdiklerimizle, kamp ateşinde, çadırda, pazardan aldıklarımızı pişirerek.
En güzel adamları biz sevdik. Merhametli, güvenilir, insan olanları.
En çok biz istedik aile olmayı. Zerre kötülük sokmadık yuvalarımıza. Çocuklarımızın kokularını en derine biz çektik, gözlerine en çok biz baktık kendi çocukluğumuza bakarcasına...
Not: Yazı tamamen kurgusal olup kendi yaşamım ile ilgisi bulunmamaktadır.
Görsel:Burak Ergin