25 Mart 2018

Hüzzam

HÜZZAM | ANKARA DT
2 perde | 2 saat
Yazan : GÜNER SÜMER | | Yöneten : OLCAY POYRAZ
KONU
Toplumsal değişmeyle zaman, bir buldozer gibi gelip geçecek...
Not:
2009 - Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği (OYÇED) Sürekli Başarı Ödülü
2008-2009 Uluslar arası Tiyatro eleştirmenleri Birliği (IATC) Türkiye Merkezi (TEB) Yılın Tiyatro Ödülü / Maral ÜNER

OYUNCULAR: MARAL ÜNER



Bu oyuna daha önce bilet almıştım ancak Maral Hanım' ın rahatsızlığı nedeni ile oyun ertelenince farklı bir oyun izlemiştim. Sonunda Oda Tiyatrosunda Maral Hanım ile tanışmak kısmet oldu :)))
Oyunumuz iki perde, ikinci perdenin başında Maral Üner' in kendi tiyatro anılarından bahsettiği oyundan kopuk bir bölüm var. Bu bölümde kendisinin 1933 doğumlu yani 85 yaşında olduğunu, Aşık Veysel ile Cüneyt Gökçer ile tanışmalarını, şu anda tiyatro tarihimizde duayen olarak gördüğümüz bir çok sanatçının Maral Hanım' ın öğretmeni olduğunu, Necatibey Caddesi yakınlarında Ihlamur Sokak' ta büyüdüğünü öğrendim :) Zaman zaman izleyicilerin de katıldığı yaklaşık yarım saatlik çok hoş bir sohbet izledik kendisinden. Ben bu bölümü çok sevdim. Şimdi anlatmasa bunları ne zaman anlatacak, nereden öğreneceğiz.
Gelelim oyuna; karakterimiz Mahpeyker. Oyun tek kişilik ancak sesler eşlik ediyor oyuncumuza. İlk sahnede bir salıncakta sallanıyor Mah(çocuklukta annesi ona böyle sesleniyor). Bir yalıda Paşa Dedesinin ihtimamı ile Fransız hocalar eşliğinde büyütülmüş. Ancak yanlış bir evlilik yapmış, sorumsuz bir eş ve oğula sahiptir. Maddi kaynakları hızla tükenmiş, ellerinde sadece yaşadıkları, dede yadigarı yalıları kalmıştır. İlerlemiş yaşına rağmen Mahpeyker bir şirkette santral memuru olarak çalışma hayatına devam etmektedir. Oğlu alkolik ve sadece para istemek için aramakta, kocası yalıyı ipotek etmiş kumarda, eğlencelerde takılmaktadır.
Bu oyun şu ana kadar beni en ama en çok duygulandıran performans oldu. Maral Hanım, sahnede yürümekte biraz zorlansa da kostümü, makyajı, yeteneği, sesini muhteşem kullanışı, mimikleri ile bu rolün üstesinden öyle güzel kalktı ki. Hele oyunda söylediği iki hüzzam eser şahaneydi. O yaşta o berraklıkta ses(hayatı boyunca hiç sigara içmemiş olduğunu düşündüm). Kocaman bir maşallah diyorum kendisine. 

Ve oyun sonunda alkışta ben hep duygulanırım ama bu kez duygularım gözlerimden taştı. Uzun süre toparlayamadım çok etkilendim gerçekten. 
Ve tabi ki kendisini bekledim :)
Devlet Tiyatrolarının emektar oyuncusu Maral Üner' in bu performansı kesinlikle kaçırmayın derim.
Yaşasın tiyatro :))))

16 Mart 2018

Hamlet

HAMLET | İSTANBUL DT
1 perde | 1 saat 30 dakika
Yazan : WILLIAM SHAKESPEARE | Çeviren : SABAHATTİN EYÜBOĞLU | Rejisör : IŞIL KASAPOĞLU

KONU
Oyun içinde ustaca oyun yöneten, sergileyen, yaşayan; soytarıyla soytarı, saraylıyla saraylı, en akıllı kadar akıllı, kusursuz bir deli olabilecek kadar oyunculukla yoğrulmuş, öte yandan da bir oyuncunun nasıl olup da kılık, kimlik ve varlık değiştirdiğini kendi kendine soran kişi, Hamlet...
Hamlet’in üslubu gibi, kişiliği de sürekli değişim halindedir ve bu kez de sahnedeki tek başınalığıyla olayların hem içinde hem dışında, olayları hem yaşayan, hem anlatan kişi olarak çıkar karşımıza.
William Shakespeare’in en çok oynanan oyunlarının başında gelen Hamlet, aynı zamanda en çok konuşulan, en çok yazılan, en çok yorumlanan klasik bir eser ve her çağda irdelenen zorlu bir karakter olma özelliğini de sürdürmektedir.
Not:
39. İsmet Küntay Özel Tiyatro Ödülü, Bülent Emin Yarar
2014 Yeni Tiyatro Dergisi Ödülleri, Yılın Dramaturgu, Zeynep Avcı
39. İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri, En İyi Dramaturg Ödülü, Zeynep Avcı
OYUNCULAR : BÜLENT EMİN YARAR
İstanbul Devlet Tiyatrosu deyince akla ilk gelen isimlerden Bülent Emin Yarar' ın tek kişilik Hamlet performansını kaçırmadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. 
Turne oyunlarına özellikle çok değer veriyorum. Ve bilet bulamama riskini minimize etmek için gişeden bilet almayı tercih ediyorum. Gişeden bilet almak beni her zaman heyecanlandırıyor. Çünkü gerçekten sahneye yakın güzel koltuklar bulabiliyorum.
Daha önce Hamlet' in klasik versiyonunu izlememiştim. Ancak ;
Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
Yoksa diretip bela denizlerine kaşı
Dur, yeter! demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece!  Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
gibi bayıldığım bir kaç tiradı vardı, herkesin aşina olduğu. Bülent Emin Yarar bu tirad ile başladı oyuna :)
Akün Sahnesinde çok farklı bir Hamlet metni bekliyordu bizi. Bülent Emin Yarar bir meddah gibi Hamlet' i, annesini, babasının hayaletini, amcasını, Polonius'u, Ophelia'yı, Horatio’yu canlandırdı. Hamlet ile meddahlığı bağdaştırmanın tüm risklerine rağmen ortaya enfes bir oyun çıktığını düşünüyorum.

Dekor yüzük kutusundan yapılmış, açılıp kapanabilen, kadife kocaman bir platformdu. Ve oyun tamamen bu kutunun içerisinde geçti. Herkes gibi ben de büyük bir aile tragedyasını anlatan Hamlet oyununda bu imgenin evliliğe işaret ettiğini düşündüm.
Meddahlıkta aklımın almadığı ve bana bir ilizyon gibi gelen karakter değişimlerinin keskinliği olmuştur hep. Yüz, ifade, vücut, ses, mimikler, vurgular yani her şey bir anda değişir ve bambaşka bir insan görürsünüz sahnede. Bülent Emin Yarar' a performansındaki başarıdan dolayı hayran olmamak olanaksızdı. Kendisini daha önce geçen sene Yetkin Dikinciler ile yine bir İDT Turne oyunu olan Profesyonel' de izleme şansı elde etmiştim. Orada da kesinlikle akılda kalıcı ve etkileyiciydi.
İnanıyorum, söylediğini candan söylediğine!
Ama bugün ki karar yarın bozulur çok kez.
Kendi kendimize verdiğimiz sözü tutmak,
En çabuk unuttuğumuz şeydir, ne yapsak!
Madem ki bu dünya bile yok olacak bir gün,
Sevginin bitmesine insan neden üzülsün?
Aşk mı kaderi kovalar, kader mi aşkı?
Daha kimseler çözemedi bu bilmeceyi.
diyor, Bülent Emin Yarar' ı, Işıl Kasapoğlu' nu ve tüm ekibi ayakta alkışlıyorum :))) 
Perde Hiç İnmesin!

10 Mart 2018

Frida DOB Modern Dans


MODERN DANS , 2 perde , 1 Saat 10 Dk
Meksikalı Ressam Frida Kahlo'nun hayatından kesitler sunan, resimlerine sinen imgeleri sahneye taşıyan eser, küçük yaşta geçirdiği ağır sağlık sorunlarına karşın, resim yaparak hayata tutunan dirençli bir kadının öyküsünü anlatır. Henüz altı yaşındayken geçirdiği çocuk felci bacağını etkiler, ardından da genç kızlığı döneminde geçirdiği otobüs kazasıyla omurgası ömür boyu acı çekmesine neden olacak biçimde kalıcı hasara uğrar. Ancak Frida, peşinde dolaşıp duran ölüm meleğine inat, hayata büyük bir tutkuyla bağlanır, korkularının üstesinden gelir. Peşini bırakmayan kâbuslardan önce babası, sonra hasta yatağında oyalanmak için başladığı resim sayesinde kurtulmayı başarır. Nihayet hayatının aşkı, kocası ve anlamı olarak gördüğü ressam Diego Rivera ile tanışır ve evlenir. Resim yapmak, hastalığı yüzünden sık sık yatağa bağımlı hale gelen Frida'ya bir çıkış sağlar. Ruhunu esir eden, kendisini bir kurbana dönüştürdüğünü düşündüğü bedeninden özgürleşmenin yolu olarak görür resim yapmayı. Hasar görmüş bedeniyle ruhu arasında çatışma, resimlerine de iki farklı Frida olarak yansır. Hayatının son dönemine kadar içinde küçük bir kız çocuğunun ruhuyla yaşayan, sınırsız özgürlüklerin peşindeki Frida ile kırık dökük bir bedene, örselenmiş bir ruha ve kâbuslara sahip Frida'yı uzlaştırmaya uğraşır. Babasından sonra sığındığı Diego ne yazık ki bu çabasına beklediği ölçüde destek olamaz. Kendisini sıklıkla aldatan kocasının ruhunda açtığı yaralar, çocuk sahibi olamamak, çocukluğundan beri peşinde olan kâbuslar Frida'yı ülkesinden uzaklaşmaya iter. Büyük bir ilgiyle karşılandığı Avrupa'da yaşadığı debdebeli hayat, partiler ve içine girdiği ortamlarda el üstünde tutulması onu bir süre oyalasa da, yurduna, çocukluğunun geçtiği eve ve Diego'ya duyduğu özlem ağır basar. Ayrıldığı kocasıyla yeniden birleşir, çocukluğunun geçtiği eve yerleşir. 'Ayaklarımı umursamıyorum benim kanatlarım var' diyen Frida, artık korkularından, kâbuslarından kaçmamayı öğrenmiştir. Deneyimlerini ve birikimini çocukları yerine koyduğu öğrencilerine aktardığı huzurlu bir hayat kurar kendisine. Öyle ki, çocukluğundan beri bir yük gibi ardından sürüklediği bacağının kesilmesi bile onu korkutmaz, hayattan koparmaz. Frida, nihayet kaybettiği bacağıyla birlikte kâbuslarına da veda eder, ruhunun dağılmış parçalarını, tutkularını ve hayallerini çocukluğunun huzurlu yuvasında bir araya getirir.
Ankara Opera Sahnesi, Büyük Tiyatro, Ankara'da 1933'te sergi sarayı olarak inşa edilen binanın 1948'de opera binası haline dönüştürülmesi ile ortaya çıkan ve içinde bulunduğu semte adını veren yapıymış. Opera Sahnesi' nin ve Büyük Tiyatro' nun bende bıraktığı tat da apayrı.

Kitaplarını okuduğumuz, filmlerini izlediğimiz, otobiyografileri sahnelenen, tişörtlerdeki baskıları, tablolarını gördüğümüz devrimci karakter deyince, Meksika-ressam deyince aklımıza ilk gelen isim Frida' nın bu kez modern dansını izleme şansını buldum.
Sahnenin hemen alt platformunda kocaman canlı bir orkestra eşliğinde izlediğim iyi çalışılmış, epeyce emek verilmiş başarılı bir koreografiydi
Frida' nın hayat hikayesini tam olarak bilmeyen biri için kullanılan imgeleri anlamlandırabilmek biraz zor olabilir ancak sadece müzikalite,dans ve bale için izlense bile gayet tatminkar bir sanatsal çalışma olduğunu düşündüğümü belirtmek istiyorum :)