20 Mayıs 2013

krem karamel

KREM KARAMEL | ANKARA DT
1 perde | 1 saat 5 dakika
Yazan : ZEYNEP KAÇAR | Yöneten : ÜNSAL COŞAR 


Gerçek durumla sanal olan durumun iç içe geçtiği bir anlatımla her şeyin sahte olduğu bir dünyada, bir kadın gerçeklere karşı tek başına… Kadını içinde bulunduğu durumdan kurtaracak bir çıkış yolu var mı?

Not:
-2009 - 2010 Sanat Kurumu Övgüye Değer Oyun Yazarı - Zeynep Kaçar
-2009 - 2010 Baykal Saran Tiyatro Ödülü - Servet Pandur
-2009 - 2010 1. Sadri Alışık Anadolu Tiyatro Oyuncu Ödülleri En İyi Kadın Oyuncusu - Servet Pandur
-2009 - 2010 X. Lions Tiyatro Ödülleri Küçük Salon Kadın Oyuncusu - Servet Pandur

OYUNCULAR : SERVET PANDUR - EREN DEMİR


bu sene tiyatro açısından benim için verimli geçti diyebilirim. sezonun kapanışını bu tek kişilik stand-up tarzında eğlenceli oyun ile yaptım. eğlenceli olduğu kadar, hemen her kadının gurur duyduğu değerlerin nasıl da kadın kimliğini hiçleştirdiği konusunda tokat gibi bir eleştiriydi aynı zamanda... 

oyun; yemek, spor, dedikodu, seyirci katılımı, göbek havası konseptine sahip; mutfak şeklinde dekore edilmiş bir kadın programında geçmektedir.   servet pandur ise sunucu rolündedir. program oynak bir müzik ile açılır, ekran başındaki ve stüdyodaki izleyicilere hoşgeldiniz denirken, siz kendinizi gerçek bir sabah programında gibi hissedebilirsiniz. günün yemek menüsü verilerek programa başlanır. aralarda seyirci katılımı sağlanarak yapılan ve doğaçlama gelişen sohbetler oyunun esas bölümünü oluşturur.
servet pandur başarılı bir eşe sahip, bir erkek bir kız özel okulda okuyan çocuklarıyla varlıklı bir yaşam sürmektedir. varoluşunun güzide sebebi, sığınağı olarak gördüğü mutfağında (çoğu parçası evlilik yıl dönümü, anneler günü gibi özel günlerde eşi tarafından hediye edilmiş) birbirinden harika yemekler pişirmek ve birbirinden muhteşem aile sofraları kurmaktır... o eşinin iş arkadaşlarını evinde en güzel şekilde ağırlarken, eve gelen tüm davetiyelerde "ve eşi" olmaktan duyduğu rahatsızlığı "zaten ben de hep "ve eşi" olmak isterdim küçükken"  diyerek esprili bir şekilde dile getirmektedir. iş yaşamına çocuklarının doğumuyla veda etmiş ve mükemmel anne, mükemmel eş kimliğinin hakkını vermeye adamıştır kendini... cinsel hayatının ritmi bile eşinin tatil günlerine göre belirlenmiştir. aynı zamanda hapishanesi olan bu mutfaktan kaçmanın yollarını aramaktadır. çünkü programın reytingi uğruna izleyiciye baştan beri o stüdyoda sunucunun zorla tutulduğu mesajı verilmektedir. zaten oyun sonunda ekranların ne kadar aldatıcı olabileceği çarpıcı bir şekilde izleyiciye aktarılmaktadır.   

servet pandur, izleyicinin cevaplarına göre konuları ve esprileri yakalamakta çok başarılıydı. ayrıca danslarda da performansı yüksekti. bu oyunda eminim her seferinde senaryo tekrar yazılıyordur. çok eğlenceli hoş vakit geçirilebilecek bir oyun... eğer önümüzdeki sezon tekrar sahne alır ve giderseniz tiyatronun sanatsal ağır havasını  ve uzun tiratlarını beklememenizi öneririm. 


15 Mayıs 2013

behzat ç. bitiyor

bitmesine hem çok üzülüyorum hem de tadı damağımızdayken bittiği için biraz seviniyorum... dizi oyuncularının kariyerlerine bundan sonra nasıl devam edeceklerini de ayrıca merak ediyorum çünkü oynayacakları her yapım benim için baştan referanslı. 17 mayıs' taki finalden sonra bipsiz, sansürsüz, ellerde sigaralarıyla keyifle izlenecek bir sinema filmi çekilecekmiş neyse ki... kendi adıma dvd olarak arşivleyeceğim ve gözüm gibi bakacağım tek dizi olacak...

içtiği bira, elindeki tespih, fönsüz az kirli saçları, yarım boğaz kazakları, pudrasız yüzü, hesapsız cesaretiyle ankara ayazına meydan okudu behzat ç... türk dil kurumuna inat diyalogları, gündelik giysileri, kabalıkları, birayı değil rakıyı içkiden saymaları, eğlenmek için gece klüplerini mesken tutmaları, salaş evleri,  depresyon eğilimleri, gönüllerini kaptırdıkları kadınlarla (gönül, eylül, larissa, nazlı) bizlerden biriydiler... hayat kadınlarını, geyleri, üniversite sorunlarını, evlenmeden bir evde yaşamayı, gecekondu olaylarını, cumartesi annelerini, kadına şiddet dosyalarını anlatırken kullandıkları "Cannon 5D Mark III" fotoğraf makinesi" ni direk halka çevirmiş, deklanşöre basmış gerisini bırakmış gibi doğaldılar ve fenomen olmayı sonuna kadar hak ettiler...
ankara' ya has detaylar ankara' lıların diziye daha da sahiplenmesini sağladı...tutulan takımdan, yenilen döner ekmeğe, gençlik parkında bank buluşmalarından, çaylı-simitli kahvaltılara, "bebeye bak la, cinayet var aga" dan miting alanlarına, ulus-kızılay-atakule' li sahnelere kadar angara havasını solumamızı sağladılar...

bu diziye takanlar ellerinde kronometre ile behzat ç.nin bir bölümde 17 dakika alkol kullandığını hesaplamışlar, sanırım bu akbabanın evindeki hesaplaşma gecesinden önceydi :) 
bipsiz internet bölümlerini bekleyen hatırı sayılır izleyici kitlesiyle reyting hesaplamalarını ters yüz eden behzat ç. nin final bölümünü sakarya' da tuzlu fıstık ve bira eşliğinde izlemeye hazırlanan bir de ekip varmış, duyurulur... 

13 Mayıs 2013

7. anneler günüm

artık kıdemli bir anneyim :) çocuklar büyüdükçe anneler günü çok daha keyifli olmaya başladı... gizli gizli planlar kulisler, sabah kahvaltı hazırlamalar :))) 
çocuklardan gelen el emeği hediyelerle mutlu olmamak mümkün mü? eren' ler kreşte kurabiye yapmışlar, elif' ler boncuklardan inci kolye dizip, resim yapmışlar daha ne olsun:) kreş öğretmenlerini bir kez daha gönülden takdir ettim... hayatımdaki tüm anneler günlerinin bu duygusallıkta geçmesini diliyorum...
tüm annelerin, anne adaylarının, anneliği yüreğinde hissedenlerin anneler gününü kutluyorum !

8 Mayıs 2013

fosforlu cevriye

Yazan : SUAT DERVİŞ | Oyunlaştıran : GÜLRİZ SURURİ | Yöneten : GÜLRİZ SURURİ

Oyunumuz “kah güldürüp kah hüzünlendirerek, karakol, mahkeme, hapishane, Barba’nın meyhanesi, eski kantocu yeni randevucu bilge Sümbül Dudu’nun evinde geçen olayları müzikal formatında” anlatıyor. Hayata sonsuz derecede bağlı olan Fosforlu Cevriye , yıldızını kaymasın diye gökyüzüne çakmak isterken, hayat ona ne sürpriz hazırlıyor?
2 perde | 2 saat 55 dakika

Not: 
-2008 - 2009 Sanat Kurumu En İyi Kadın Oyuncu Ödülü - Nermin Uğur
-2008 - 2009 Sanat Kurumu En İyi Sahne Müziği Ödülü - Attila Özdemiroğlu
-2008 - 2009 Sanat Kurumu En İyi Hareket Tasarımı ve Dans Düzeni Ödülü - Özden Aktürk




Fosforlu Cevriye, bedenini üç kuruşa satıp beş kuruşa karnını doyurabildiği bir dünyaya açmıştı gözlerini. Anasızdı, babasızdı. ‘Ortalıkta beni doğuran bir ana olmadığına göre, bu dünyaya yıldızlardan düştüm herhalde’ diyebiliyor, bazen bunun bir gerçek olabileceğine bile inanıyordu.1930’lu yılların sonunda Edirnekapı’dan Rumeli Feneri’ne kadar, Fosforlu’nun tadına bakmayan kimse kalmamıştı. Hep aynı erkekle olmak ona göre değildi.

‘O kimseyi aldatmaz, çünkü kimsenin olmaz’dı.Fosforlu Cevriye’nin meskeni Galata’ydı. Çevresi; itler, kopuklar, yankesiciler, kabadayılardan ibaretti. Birbirlerini meslekleri icabı kıskanıp hır çıkaran, hem de birbirleri için türlü fedakarlığı yapabilen, aynı yolun yolcusu kader arkadaşları Top Melahat, Fıstık Cemile, Köylü Güllü, Çatlak Marika’yla gecelerin günlere karıştığı bir dünyada yaşayıp gidiyordu. Ta ki bir gün, başka bir dünyanın gizemli bir insanı; bir adam, O’na ‘siz’ diyene kadar.


oyunu cüneyt gökçer sahnesinde izledim. sahneyi daire şeklinde döner bir platform üzerinde 3 parçaya bölmüşlerdi. bu sebeple dekorların değişmesi çok hızlı gerçekleşebiliyordu. dekoru çok beğendiğimi de söylemeden geçemeyeceğim. konu herkesin aşina olduğu bir konu olmasına rağmen üç saat nasıl geçip gitti anlamadım. fosforlu cevriye karakterini canlandıran feray darıcı' nın sesine hayran kaldım. köylü güllü' yü canlandıran kader ilhan muhteşemdi... fosforlu'nun aşık olduğu kaçak komünist karakterini uğur çavuşoğlu' nun canlandırmasını beklerken başka bir oyuncu oynadı ama başarılıydı... ayrıca kantocu sümbül, zombi recep, meyhaneci barba atlanmaması gereken karakterler...

oyunda namus kavramı, tanrıya inanmayan iyi insanların olabileceği, din ve hukuk insanlarının ahlaki sorgulanışı güzeldi...


ikinci perdenin açılışı parçası çok etkileyiciydi :)
bir evim olsa, bir de koca
çilem bitmiyor
zaman geçiyor, saatler geçiyor
dünya dönüyor, ömür bitiyor
günde beş on tane herif bana yetmiyor 
zaman geçiyor, saatler geçiyor 
dünya dönüyor, ömür bitiyor 
işlemeli örtüler, patiskadan perdeler
ah bir evim olsa, bir de orta halli bir koca
  
orta halli kel bir koca 
her gün dayak atmayacak mı 
canına ot tıkmayacak mı 
başka karıya bakmayacak mı 
çıtır çıtır yanan soba 
bir de bebe kucağımda 
acep kız mı olsa, oğlan mı olsa 
salak karı, aptal karı 
o bebe kusmayacak mı 
kucağına sıçmayacak mı 
sen o kocadan bıkmayacan mı 

nereden bakarsan bak dünya 
rezil dünya 
sen istersin, biz isteriz
bulunca da yetmez deriz
gökten bir elma düşer
onu da ayılar yer 

vee oyun sonunda meşhur hüzün dolu cevriye parçası :
karakolda ayna var, ayna var
kız kolunda damga var, damga var 
gözlerinden bellidir cevriyem,
sende kara sevda var
moryede fosforlum
sende kara sevda var

denizlerin kumuyum, kumuyum
balıklarin puluyum, puluyum 
aç koynunu ben geldim cevriyem 
ben de allah kuluyum
moryede fosforlum
ben de allah kuluyum...



bu sezon izlediğim en eğlenceli ve en etkileyici oyundu. neden 3 sezon kapalı gişe oynadığını izleyince anladım. oyuncuların her biri unutulmaz ve çok başarılılardı. 2008 den bu yana hala izleyici bulabilen bu ekibi tebrik etmek gerekiyor. ankara' da yaşıyor ve hala gitmediyseniz çok şey kaçırıyorsunuz...

6 Mayıs 2013

eyvah bitlendik


bir ay kadar önce kreşten gelen uyarıyla, olmamasına rağmen, tedbiren çocukları bit şampuanıyla yıkamıştık. özellikle elif' in bitlenmesi korkutmuştu beni uzun saçlarından dolayı... zaten bit kelimesiyle kaşınmaya başlarım ben.

küçükken yazları kardeşimle bitlendiğimizi annemin bizi şampuanlayıp, güneşte oturtup, tahta tarakla uzun uzun taradığını, bulduklarını çıt diye tırnaklarının arasında ezdiğini hatırlıyorum. ancak çok uzun süredir hasbihal olmamıştık kendileriyle, nasıl bir şeydir, saçta nasıl durur, nasıl tespit edilir, nasıl mücadele edilir hiç bir fikrim yoktu.


cuma günü kreşten gelen telefon ile eren' de sirke (bit yumurtası) görüldüğü bilgisini aldım. hemen kreşteki tüm eşyalarıyla beraber eren' i bana teslim ettiler. ben de bir internet annesi olarak bilgisayar başına geçip bit istilasından kurtulmak konusunda gerekli tüm dataları su gibi içtim.

almamız gerekenlerin bit şampuanı, bit spreyi, bit kovar toka(elif için), bit kovar rozet(eren için) olduğunda karar kılıp malzemeleri temin ettim. akşam evde bit şampuanı ile hepimiz bir güzel yıkandık. ilk bakışta hiç bir şey görememiştim ama ıslak saçta sirkeler daha rahat görülebiliyordu ve eren' de bir kaç sirke görünce ancak ikna oldum çocuğumun bitlendiğine... o kadar dip dibe yaşamalarına rağmen elif' e geçmemiş olması ilginçti... saçlarımızı bit tarağı ile tarayıp, kuruttuk...

ertesi gün kahvaltıdan sonra bit spreyini eren' e uygulayınca saç diplerine yapışık halde duran yumurtalar daha iyi görünmeye başladılar... sprey sekiz saat kaldıktan sonra tekrar şampuan artı bit şampuanı ile banyo yaptık. ertesi günkü kontrolde canlı yumurta ve bite rastlamadım ama ölü halde bir kaç sirke daha temizledim. bu işlemlere ilaveten yatak yorgan ve giysilerin dezenfekte işine girdim.  yüksek ısıda domestos ekleyerek yıkanan çamaşırları buharlı ütü ile ütüledim, özellikle yastıkları...

şimdi çarşamba, cuma ve bir hafta sonra tekrar aynı şekilde şampuan ve tarama yapacağım. bu arada eczanelerde kafurlu(kışın yapraklarını dökmeyen sürekli yeşil kalan tropik uzun ömürlü bir ağaçmış) toka ve rozetler bulunuyor, bunlar bitlerin gelmesini önlüyormuş. ne kadar etkili olur bilmiyorum ama üzerinde bitkisel olduğu ve 4-6 ay süreli koruma sağladığı yazıyor. kreşe giderken yeni bitlerin gelmesini önlemek amacıyla bunları kullanacağız...

bitler zengin, fakir, temiz, pis ayrımı yapmıyorlar ve kreşe okula giden çocuklarda hızlı bulaşıyor... tüm evlerden uzak olsun diyerek yazımı noktalıyorum.

2 Mayıs 2013

elif ve eren ile eskişehir

dört yetişkin üç çocuk bir gece konaklamalı eskişehir gezisine çıktık. uzun zamandır görmek istediğimiz bu şehri tanıma fırsatını kaçırmadığımıza seviniyorum.
şehir içinde gezindiğimiz zamanlarda bu tarz heykellerle çok karşılaştık, çok güzellerdi. tramvay ise kente nostaljik bir hava katmış bence...
porsuk çayı ve kenarındaki sıra sıra kafeler kendimizi tatilde hissetmemizi sağladı...
malesef gondol gezisi yapamadık çünkü çalışanların öğle arasına denk gelmiştik. işte ekibimiz :)
ve kentpark :) korsan gemisi ve masal şatosunda sonunda bizim de fotoğraflarımız oldu...
birebir boyutlarda ve detayda yapılan korsan gemisine hayran kaldık...

poz vermek istemeyen bücürler...

şatonun içi henüz açılmamış olsa da dışı çok güzeldi :)

bu geziden çıkarılan notlar :
1-bol yürümeli bir gezi için henüz yeteri kadar büyümemişler.
2-isyan seslerinin bol duyuldu:"burada hiç çocuk parkı yok mu, nereye gidiyoruz, daha gelmedik mi, neden yürüyoruz vb"
3-çift sayıda(2,4,6..) çocukla başa çıkmak daha kolay oluyor.
4-çocuklar için mekandan ziyade koşullar önemlidir. karnı toksa, anne baba yanındaysa ve oyun oynuyorsa dünyanın her yerinde mutlular.
5-eğer imkan dahilindeyse çocuksuz gezi en güzeli...