27 Ocak 2010

kulak ağrısı

kreş hemşiresi aradı.. "elif çok ağlıyor, kulağı ağrıyormuş. dolven verdim, bilginiz olsun" ben hemşireyle görüşürken, arkadan ağlayan sesin geliyordu kızım. ve benim bedenimden parça parça bir şeyler gidiyordu sanki. 10 dk sonra yanındaydım ama dolven etkisini göstermiş ağrın hafiflemişti. babanla hastanede buluştuk. doktor "otit diyemeyiz, kızarıklık var, antibiyotik başlamayacağız, 3 gün takip edeceğiz deyip,iburamin cold verdi. sonra birlikte markete gittik. eve döndüğümüzde dolven in etkisi geçmeye başladı ve sen koltuğa uzandın. bu arada ateşin de yükseliyordu. iburamin cold dan 1 ölçek verdikten 1 saat sonra ateşin 38,5 ken doktoru aradım. kıyafetleri hafifletelim, 2 ölçek calpol verelim dedi. calpol den sonra ateşin düştü. saat 10 gibi seni yatağına aldım, yatağının karşısındaki kanepeye uzandım. dua ettim iyileşmen için, kalkıp konuşman, bir şeyler yemen, ağrının geçmesi ve bir daha gelmemesi için, senin değil benim bir yerlerimin ağrıması için, daha kötülerini görmemek için. acı senin minik bedenine, güzel yüzüne yakışmadı hiç. sabah iyi uyandın, kahvaltını yaptın ve şuan kreştesin. benim ise aklım, kalbim sende, bedenim işyerinde, kulağım kreşten gelebilecek telefonda.

23 Ocak 2010

kar

kar yağdı sonunda hem de lapa lapa.. sabah kalktığımızda hiçbir şey yoktu, sonra başladı ve 3 saat gibi bir sürede her yeri bembeyaz yaptı. ankara nın yüksek bir semtinde yaşamanın avantajını yaşadık biraz. elif ne zamandır bekliyordu ben de hafta sonuna denk gelmesini ümit ediyordum. tabi fırsatı kaçırmadık hemen hazırlanıp, çıktık. iyi ki de çıkmışız öyle güzeldi ki.. ılık hava, yumuşacık karlar.. kardan adam yapamadı ama karda yuvarlandı, karlı kaydıraktan kaydı, kartopu yaptı... elif karla böyle tanıştı..





eren

tüm bebekler gibi bir mucizeydi gelişin. onca işimizin, tayin-taşınma telaşımızın arasında sessiz sessiz büyüdüğünü hiç hissedemedim, anlayamadım ben varlığını. ne güzel yapmışsın gelmek istemekle aramıza... seninle tamamlandı ailemiz, sen "kızım" demenin tadından sonra "oğlum" demenin güzelliğini yaşattın bana. için için öyle istiyordum ki erkek olmanı, bunda 6 kız kardeş oluşumuzun ve doğan 4 torunun da kız olmasının etkisi büyüktü şüphesiz. 5.ve ilk erkek torun olarak geldin ailemize.. mavilere boğdum seni elimde olmadan. saltanatımız kısa sürdü gerçi, senden 1,5 ay sonra kuzenin çınar geldi aramıza, kuzenin ve süt kardeşin...
zaman ne de hızla geçiyor, 16 aylıksın... karşılaştırmak doğru değil biliyorum ama ablana göre daha normal bir gelişim eğrisi çiziyorsun. ablandan alışmıştık oysaki %90 persantillerin aşılmasına.. 15 aylıkken ablan 14,5 kilo ve 85 cm miş, sen şuan 11,5 kilo ve 80 cm sin. karşılaştırsam da hiç endişelendirmiyor bu durum beni. sen de yavaş büyü oğlum, sindire sindire, tadına vara vara... 4.azını çıkarmak üzeresin ve öyle güzel öyle cin bir gülüşün var ki kazma dişlerini göstere göstere.. yakışıklım, kara gözlüm, köfte dudaklım benim. "baba, dede, abla, hala, dadaah(anahtar), su, mama, düş(düştü), dütdüt (araba), bocubocu(banyo), gıdıgıdı(gıdıklanma)" aklıma gelen söylediğin kelimeler... hemen her şeyi anlıyorsun, kitaplarını getirip okumamı istiyorsun, gıdıklanmayı seviyorsun, kaçıp kovalanmaktan keyif alıyorsun..bazı kıyafetleri şimdiden seçiyorsun, bu da bana ileride görünüşüne önem vereceğini düşündürüyor ki ablanda bunu hiç hissetmedim daha. ablanın yaptığı her şeyi sen de yapmak istiyorsun. ablan elinden oyuncağını aldığında ağlıyorsun ama ağlayan oysa gidip ona sarılıyor teselli etmeye çalışıyorsun. birbirinize sarıldığınızda, birbirinizi öptüğünüzde hissettiğim şeyleri kelimelere dökmekte zorlanıyorum. dünyanın en güzel görüntüsü benim için bu sahne. şimdi en büyük dileğim birer yetişkin olduğunuzda iletişiminizin birbirinize güven verecek ölçüde sağlam olması.

21 Ocak 2010

renkli su oyunu

bu fikri pratik anne den aldım, o kadar beğendim ki aynı gün uygulamaya koydum. herkesin evde yapabileceği çok kolay ve çok eğlenceli bir aktivite. tek gereken biraz gıda boyası, huni ve küçük kavanozlar. ben mama kavanozlarını kullandım. dört renkte su hazırladık, iki tanede karışım hazırlamak için boş kavanoz verdim. farklı renkler elde etmek çok hoşuna gitti. sonlara doğru huniyi es geçip suyu direk kavanozlara dökse de uzun süre oyalandı. dikkat edilmesi gereken tek şey gıda boyasından çok çok az miktarda kullanmak. herkese iyi eğlenceler.



20 Ocak 2010

meraklı minik

meraklı minik bu dergiyi iki yerden duydum ilki beni blogla tanıştıran sevgili arkadaşım gülay ve ikincisi de bu derginin çizimlerini yapan sevgili pınar... tübitak ın bilim ve çocuk diye bir dergi çıkardığından haberdar ancak okul öncesine hitap eden bu yayınından bihaberdim. ocak sayısını aldım ve hemen içindeki hikayelerden başladık kızımla okumaya.. sadece hikayeleri mi çıkartmaları yapıştırmayı da çok sevdik. en kısa zamanda erken çocukluk kitaplarından edinmeye başlayacağım tübitak ın. aşağıdaki fotoğraflar meraklı minik dergisinin ekindeki balık yakalama oyununu oynarken. renk ve sayı zarlarını atıyorsunuz renk zarı hangi renkteki balığı avlayacağınızı sayı zarı ise kaç balık avlayacağınızı gösteriyor.

14 Ocak 2010

tuvalet kağıdı rulosundan dürbün

dün elif in rahatsızlığından dolayı evdeydik kızımla. salı günü kreş hemşiresi arayıp, doktora götürmemizi önermişti. hafif burun akıntısıyla gitmişti kreşe ama öksürük de başlamış sonrasında. doktora götürdük, bronşit dedi. ben de izin alıp 1 gün evde dinlendirdim kendisini. bu arada da uzun zamandır aklımda olan ve fikrini buradan aldığım tuvalet kağıdı rulosundan dürbün projemizi gerçekleştirdik. iki ruloyu birleştirirken koli bandı kullandım. çok şık durmasa da çok sağlam oldu :)

7 Ocak 2010

ailem

annem zamanın ptt müdürünün kızı.. 8 nisan 1939 da iki abi, bir abladan sonra doğmuş. evin kazandibi. düzgün fiziği nedeniyle dikiş nakış kursu mini defilelerinin modeliymiş. maddi sıkıntı çekmeden nazlı büyütülmüş. ablasının aksine abileri gibi okutmuş babası onu.. öğretmen lisesini bitirip ilkokul öğretmeni olmuş..

babam terzi bekir in oğlu.. 10 kardeşten biri.. 31 mart 1934 doğumlu. zorluklarla okumuş, kız kardeşlerinin okuması için çalışmış..balıkesir eğitim enstitüsünü bitirmiş ve matematik öğretmeni olmuş...

bu iki komşu, ailelerin önayak olmasıyla tanışmış, evlenmişler.. babam zeki bir adam, hayattan zevk almayı bilen, okuyan araştıran, bilgi fikir sahibi, konusuna hakim.. matematik yanında fiziğe de meraklı.. zamanın dergilerinde yazıları yayınlanan, bilim-edebiyat dergilerini takip eden donanımlı bir eğitmen.. aynı zamanda kara, deniz avcılığı ve toprakla uğraşmak hobileri.. omzunda çifte bazen konaklamalı kalır av gezilerinde, sabah gün ışımadan küçük balıkçı teknesiyle karadenizin sularına atar kendini.. evimiz 2 katlı bahçeli, arka bahçemiz meyve ağaçları, asma, sebze dolu.. hatta küçük bir kümesimiz, bir kedimiz var. yaz akşamları mangalımız yanar av eti, balık, yanında mutlaka rakı.. akşamcıdır benim babam...

annem rahat yetişmiş, babamla evlenince bir askeri disiplin içinde bulmuş kendini.. yatma saati, kalkma saati, şu saatte yemek hazır olacak, evde şaşmaz bir tertip düzen, tek seslenişte yanında olmalısın, evden çıkarken paltosu, eve gelince terlikleri hazır olacak... tam geleneksel türk kadını rolünü üstlenmiş annem de..hep pohpohlamış, şımartmış, gönlünü hoş tutmuş babamın..

20 nisan 1964 ilk ablam doğmuş... 25 yaşındaymış annem..

15 kasım 1965 ikinci ablam... 19 ay araları, tam benimkiler kadar... ama ikinci ablam rahatsız, tiroit bezi doğuştan hiç çalışmıyor. o dönem trabzonda mongol teşhisi konuluyor tedavisi yok deniyor ama teşhis malesef yanlış.. zor günler yaşıyor annem, herkesin ölür uğraşma dediği bebeği aylarca zorla beslemeye çalışıyor.. bebek 1 yaşına gelmesine rağmen büyümüyor, gelişmiyor. ankara ya getiriyorlar o zaman asıl teşhis konuluyor ama büyük azarlar eşliğinde, çok geç kalındığı, bu zamana kadar bu çocuğun neden tedavi edilmediği soruluyor. bu saatten sonra verilen tedavi ile sadece fiziksel bir gelişim sağlanabileceği, zihinsel gelişiminin ise 2-3 yaş civarına kadar olabileceğini söylüyor doktor. büyük üzüntü yaşıyorlar..

7 aralık 1968 üçüncü ablam.. annem 29 yaşında, benim anneliği tattığım yaşta..

27 ağustos 1971 dördüncü ablam... annem 32 yaşında. erkek çocuk ümit edilen ama doğan sağlıklı kız bebekler yine de sevindiriyor onları.. mavi tulumlar, mavi battaniyeler hazırlanıyor ablamlara... ve artık tamam diyorlar yeter 4 çocuk bize.. aradan 7 yıl geçiyor özel bir diyetle kandırıyor bir arkadaşı annemi.. bunları ye kesin erkek olacak diyor...

11 ocak 1978 ben doğuyorum annem 39 yaşında..

10 nisan 1981 de de bizim kazandibi sevgili kardeşim doğuyor ve annem 42 yaşında...

böylece 6 kız kardeşten oluşan kalabalık bir aileyle başlıyorum yaşama... hiç büyümeyen bir ablam var benim.. annemi paylaşamayan, kıskanan.. annemin babamın bebeği hala.. fiziki olarak 45, zihinsel olarak 3 yaşında bir bebek. 76 yaşındaki babamla 71 yaşındaki annemin biricik bebekleri.. şımartıyorlar, gezdiriyorlar, özel sevdiği menüler hazırlıyorlar onun için.. hiç şikayetleri yok hayattan öyle mutlu görünüyolar ki yetebildikleri için kendilerine, bakabildikleri için minik bebeklerine. içlerinde korkusu var hep "ne olacak bizden sonra" nın. çünkü hayata hazırlayamadıkları bir çocukları var, çünkü yuvadan uçuramadıkları kanatları kırık bir yavru kuşları var. ve çok yaşlandılar, annem de babam da ablam da...