28 Ekim 2015

seni unutmadık

her çocuk ona aşık bir annenin kucağında, bir babanın mucizeye tanıklık eder bakışları altında hayata açmıyor gözlerini. farklı sebeplerle ailelerinden ayrı büyümeleri gereken çocuklar var. devletin bakıma muhtaç çocuklar için kurumları var. yetiştirme yurtları, yuvalar, sevgi evleri var. sevgi evleriyle tanışmamız hayrullah sayesinde oldu. hayrullah, eren' in sınıf arkadaşı. okulumuzda neredeyse her sınıfta sevgi evlerinden gelen çocuklarımız var. ve bir de özel eğitim sınıfımız. ama ben şimdi ondan bahsetmek istiyorum. gidişiyle eren' i ve beni hem çok mutlu eden hem de şu an çok merak ettiğimiz hayrullah' tan.

geçen yıl birinci sınıfa başladığında önce istemediler onu. sıraların altında pis yerlerde oynuyor, arkadaşlarının kalemlerini kırıyordu. konuşması tam anlaşılmıyor, kendini ifade edemiyordu. o kaynaştırma öğrencisiydi. çocuklar sevmediler, onun yanına oturmak istemediler. bir gün eren geldi bana dedi ki: 'anne, öğretmenim beni hayrullah' ın yanına oturttu, ben onun yanında oturmak istemiyorum, o kötü kokuyor.' öğretmeniyle konuşmak için okula gittim. bana: 'o da diğerleri gibi benim çocuğum, biraz farklı olabilir ama alışacaklar, alışacaksınız. hayat onun için güzel başlamadı, biz de onu yok sayamayız, itemeyiz.' dedi. orada hayrullah' ın sevgi evinde yaşadığını öğrendim. adı 'sevgi evi' ironik bir şekilde olmayanı vurgulamak için mi böyle diye düşündüm. öğretmenin duruşu ile gurur duydum, kendi adıma utandım, üzüldüm. 

akşam eren' le hayrullah hakkında uzun uzun konuştuk. eren onun hayatını çok merak ediyordu. onun da kendisi gibi bir evi, bir odası olduğunu, kardeşleri olduğunu, evde onlarla ilgilenen, onları seven kişiler olduğunu anlatmaya çalıştım. eren ve hayrullah arasında kısa sürede güzel bir arkadaşlık başladı.

her gün okula gidiyordum. beni görür görmez hayrullah ve eren yanıma koşuyordu. ikisine de sarılıyor, öpüyordum. beni sevmeye bana güvenmeye başladığını hissediyordum. anlatacak, gösterecek ne çok şeyi vardı. beslenme çantasını gösteriyordu bazen, bazen de bir oyuncak. kardeşini anlattı bana adı elif. o da sevgi evinde yaşıyormuş ama farklı bir evde. akşamları yattığımda hayrullah hep gözlerimin önündeydi, ona da iyi geceler diliyordum.

araştırmaya başladım sevgi evlerini. onlarla ilgilenen görevli anneleri ile konuştum. yaş gruplarına ve cinsiyetlerine göre 6 çocuğa kadar evler olduğunu, görevlilerin üç vardiya şeklinde çalıştığını öğrendim. alışverişlerini, temizliklerini, çocukların bakımlarını yapıyor, ödevleriyle sosyal ihtiyaçlarıyla ilgileniyorlardı. kardeşler için buluşma günleri düzenleniyordu. yetiştirme yurtlarına göre daha az çocuk daha yakın iletişim kurabileceği insanlar ve bir ev ortamı sunulması güzel bir uygulamaydı.

veliler ne kadar da acımasızdı. çocuklarının onunla aynı sınıfta olmasını istemiyorlardı. öğretmen onunla daha fazla ilgilendiği için kendi çocuklarına vakit kalmıyormuş. sınıfın düzenini bozuyor, kötü kelimeler kullanıyormuş. dilekçe toplamak istediler, özel eğitim sınıfına almak için. neyse ki bu çaba sonuç vermedi. sonraki veli toplantısında öğretmen herkesi kendine getiren duygusal bir konuşma yaptı. sonrasında diğer çocuklar da hayrullah' ı korumaya onunla arkadaşlık etmeye başladılar. iş velilerde bitiyor, çok net gördüm bunu.

hayrullah bana annesinden bahsetmeye başlatmıştı. bayramda annesini görmüş. annem beni alacak diyordu. bir gün kan vermiş sanırım mahkemeyle ilgili, kan verdim hiç acımadı dedi, anneme kavuşmak için. 

ikinci dönemin ortalarında ayrıldı okuldan. annesi kardeşini ve onu almış yanına. eren o kadar çok ağladı ki teselli edemiyordum. annesinin, kardeşinin yanında çok mutlu olacağını anlatmaya çalıştım. 

biz sadece hayrullah' ı tanıdık. ne kadar çok çocuk var oysa ki. hala sık sık ondan bahsediyoruz. 'anne ben hayrullah' ı çok özledim' dedi bugün,  "mutludur ama de mi" diye ekleyerek. umarım güvenli, huzurlu ve mutludur. güzel gülümsemeni ve seni hiç unutmadık canım hayrullah... 

23 Ekim 2015

nehir

NEHİR | ANKARA DT
1 perde | 1saat
Yazan : GÜLŞEN KARAKADIOĞLU | 
Yöneten : VACİDE ÖKSÜZCÜ

1980'li yılların başında iki kadının kesişen yolları...
Yakın tarihimizde yaşananlar, bu iki kadının dostlukları çerçevesinde anlatılıyor. 12 Eylül'ün insanlarda yaptığı tahribat, yaratılan korku ortamı ve bu ortamda hissedilen derin çaresizlik...

Not:
2013-2014 Sanat Kurumu En İyi Oyun Yazarı Ödülü Gülşen Karakadıoğlu
2013-2014 Direklerarası Seyirci Ödülleri En İyi Oyun Yazarı Ödülü Gülşen Karakadıoğlu

OYUNCULAR : İCLAL SEPER - ÖZLEM GÜR



nehir' i ılık ve yağmurlu bir akşamüstü, ankara yavaş yavaş sonbahar renklerine teslim olurken, ulus' taki 60 koltuklu oda tiyatrosunda izledim. oda tiyatrosunun atmosferi çok farklı. oyuncularla iç içesiniz nefeslerini hissedebiliyorsunuz. tabi onlar için de zor olmalı. izleyicinin en ufak kıpırtısını bile fark ettiklerine eminim. 

oyunun ana konusu 80 darbesi ve sonrasında yaşanan korkunun bireyler üzerinde bıraktığı psikolojik izler. geceleri işkence kabuslarıyla uyanan, her zaman takip edildiğini, izlendiğini düşünerek güvercin tedirginliğinde boğaza karşı küçük ama asil bir evde tek başına yaşayan nehir' (özlem gür) in hayatına iki aylığına giren bir ev arkadaşı. ev arkadaşı(iclal seper) ile kurdukları iletişimde geçmişlerinde kesişen yolları. ankara' da aynı dönemde aynı yerde derin araştırma laboratuvarı (dal) denilen bir birimde sorgulandıklarını, işkence gördüklerini keşfettiklerinde yaşadıkları acı, kader birlikteliği... 


ve teypten kaset takıp dinledikleri müzikler... her birinin öyküsünü anlattıkları devrimci ezgilerle amalia rodriguez, inti illimani, victor jara...

kadın bakış açısıyla zor gününde sahip çıkılan bir kadın olmanın karşı konulamaz cazibesi, insanlık onuru, aşk ilişkileri, dostluk, aile, evlilik, sanat, müzik, demokrasi, kadın-erkek, birey-devlet ilişkileri ile çevrelenmiş çok güçlü bir metindi. iclal seper' in oyunculuğu beni çok etkiledi. çizdiği aydın, eğitimli, olgun, bilgili, kültürlü, görgülü, tecrübeli karakeri o kadar ustalıkla icra etti ki ses tonundan, diksiyonuna, vurgularına, sahne geçişlerine hayran kaldım.

özlem gür de başarılıydı. tedirginliği, yaşadığı ikilemleri, hayal kırıklıklarını yansıtırken iclal seper kadar su gibi aktı diyemeyeceğim ama oyun sonunda alkışlanırken göz yaşlarına hakim olamaması beni gerçekten çok etkiledi. işte o ruh, o sahne sevgisi...
oyunun sonunda izleyicileri şaşırtmayı gerçekten başardıkları bir süprize de hazırlıklı olmanızı söyleyerek bu oyunu kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.

sezon açılışını üçüncü dönemdir ankara devlet tiyatrolarında sahnelenen bir oyunla yaptım. geçen sezon izlediğim oyunların sayısı şartlarım ölçüsünde beni tatmin etmişti. bu senenin de tiyatro izleyicisi olarak verimli geçmesini çok istiyorum. 

10 Ekim 2015

oysa

oysa dünya insanlığa verilen süprizlerle dolu eğlenceli bir hediye paketiydi.
insanlar yardımsever ve güzel kalpliydi.
sosyallerdi, bir arada olmak istiyorlardı ve mutlu yaşamak.
cenazelerde birlikte ağlıyor, düğünlerde birlikte eğleniyorlardı.
tenleri, renkleri, dilleri, tarzları farklıydı ama;
hepsinin isteği adil bir dünyada barış içerisinde yaşamaktı.
hayaller kurdular, güzel günlere inandılar, çocuklarının kalplerine sevgi ektiler.
doğadaki çoğu canlı gibi bir lidere itaat etmek daha kolay yaşamak demekti.
liderlerini kendileri seçtiler, haksızlığa birlikte itiraz ettiler. 
dünyada hiç bir canlı her yerine bombalar gizleyerek hemcinslerinin içerisinde kendisini patlatmadı.
sadece insanoğlu kendi canı dahil başka canları ideallerine yaklaşmaktan değersiz gördü.
oysa dünya süprizlerle dolu eğlenceli bir hediye paketiydi.
kim bilebilirdi ki hediye paketinden çıkan tahrip gücü yükseltilmiş bir bombaydı.