28 Aralık 2016

2016' ya Fotoğraflarla Bir Bakış

2016 yılına toplu bir bakış yapmadan bırakmayız :)

Bu sene Elif 4.sınıf, Eren ise 3.sınıf öğrencisiydi.
Okul gezilerinin bolca olduğu bir yıl oldu. Elif' ler gidilmedik müze bırakmadılar.
Eren' ler ise sıkça tiyatroya gittiler.
Okul bahçelerine yapılan hobi bahçesi sayesinde farklı deneyimler yaşadılar. Sonrasında bahçeden topladıklarıyla güzel bir piknik yaptılar. 
Elif bu sene de çok kitap okudu. Eren de elinden geldiği kadar :) okudu. 
Eren Antalya' da yapılan 2016-2017 Türkiye Küçükler Satranç Turnuvasına katıldı. Büyük bir başarı elde edemese de kocaman tecrübeler ile geri döndü. Ve bu sene daha çok satranç çalıştı.
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da satranç turnuvaları hayatımızda önemli bir yer kapladı.
Elif yeni hobisi voleybolu, yılın sonlarına doğru daha çok sevmeye başladı. Bu sevgi sayesinde bir üst düzeyde antrenman yapmaya başladı. Lisansının çıkmasını ve maçlara katılmayı heyecanla bekliyor. 
Evimizin genç kız adayına bu sene bir havalar geldi :)
Elif için bu sene mahremiyet daha fazla önem kazandı. Çizdiği karikatürlerde de güçlü kız temasına vurgu yaptı :)
Sorumluluklardan çok fazla zaman kalmasa da arkadaşlarına yürekten bağlıydılar. Mümkün olduğunca onlarla birlikte olmaya çalıştılar.
Bu sene kocaman, kalabalık bir aile olmanın keyfini, güzelliğini yaşadılar.
Kuzenleriyle çok ama çok mutlu oldular.
2016 yılında Elif son tek haneli mumunu üfledi ve 9 yaşını bitirdi. Eren ise 8. yaşını kutladı.
Uzun yaz tatili boyunca havuzda, derede, denizde her yerde yüzdüler. Kapkara iki lokum oldular. Yazın tadını doyasıya çıkardılar. Ve henüz Aralık ayı bile gelmeden yeni yıl ağaçlarını süslemek için can attılar.
2016 yılını da tamamlamış olduk. Bu sene ülkemiz için çok ama çok üzücü günler yaşadık. Patlayan bombalar, darbe girişimleri, sınır gerginlikleri, haksızlıklar, kandırılmışlar, gözaltılar ve korkular içerisinde uğurluyoruz bu seneyi. Umuyorum 2017 senesi yaşanılan tüm olumsuzlukları siler, unutturur. Ümit ediyorum bizi çok güzel günler bekliyordur.

Bizi okuyan herkese de güzelliklerle dolu mutlu bir yıl diliyoruz. Hoş geldin 2017 :)

2015 yılı için tık.
2014 yılı için tık.
2013 yılı için tık.
2012 yılı için tık.
2011 yılı için tık.
2010 yılı için tık.

19 Aralık 2016

Joko'nun Doğum Günü

JOKO'NUN DOĞUM GÜNÜ | ANKARA DT
1 perde | 1 saat 30 dakika
Yazan : ROLAND TOPOR | Çeviren : İCLAL MİNE KIRIKKANAT | Yöneten : İLHAM YAZAR

KONU
Concordia otelinde bir kongre düzenlenmekte, kongreciler bu kongreye katılmak için Joko’nun yaşadığı şehre akın etmektedir. Joko, bir sabah atık deposundaki işine gitmek için uyanır, sokağa çıkar, kongrecilerle tanışır. Sonra biraz daha tanışır. Sonra biraz daha tanışır. Sonra biraz daha ...

OYUNCULAR
DURUKAN ORDU-CEVAT DUMAN-EBRU NİL AYDIN-ZEYNEP EKİN ÖNER ÖZTÜRK-ZAFER GÜLLÜ-MEHMET AKAY-ALPER TAZEBAŞ-ULAŞ ERSOY-ERCAN EKER-ALPAY ATALAN-MURAT KESİM-BAŞAK VURAL-ARSAL MAZMANOĞLU-MEHMET ONUR KOCABAŞ-MİHRİBAN REZZAN SEYHAN-KORAY ALPER-BARBAROS EFE TÜRKAY
Joko' nun Doğum Günü İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesinde, Ankara' da ulaşımın en zor olduğu sahnelerden birinde gösteriliyor. Büyük Tiyatro önünden bir servis ile ulaşım sağlanabiliyor. Bu sahnede ilk 'Hayvan Çiftliği' ni izlemiştim. İnanılmaz etkilendiğim bir oyundu. Az duman, az dekor, sade kostümler, loş bir ışık düzeni, sahnelerle örtüşen müzikler, oyuncuların fiziksel performansı her iki oyunun da ortak özellikleri ve atmosferi inanılmaz etkileyici kılıyor.
Fransız yazar Roland Topor'un yazdığı, Mine Kırıkanat'ın çevirdiği oyunun yönetmenliğini, İlham Yazar yapıyor. Müzikler ise Ali Erel' e ait.
‘Joko’nun Doğum Günü’,  durup düşünülmesi, tekrar tekrar izlenilmesi gereken bir sistem sorgulaması. İnsanoğlunun kapitalizm karşısında direncinin nerede ve nasıl kırıldığını, halkın sırtından keyifle işlerini sürdürenlerle; her şeyin farkında olup, avantasına bakıp bunlara ses çıkarmayan insanların öyküsünü anlatıyor. Sonunda paranın esiri olup, kimliklerini kaybeden insanları, çok para aldıkları için sırtında taşıdıklarının nasıl üzerine yapışıp, sonra nasıl onlara yem olduklarını fark edemeyen insanların öyküsünü. 
Joko(Durukan Ordu), anne(Ebru Nil Aydın) ve kız kardeşi(Başak Vural) ile yaşayan ve su deposunda çalışan bir işçi. Su deposundaki işçilerin çalışma sahneleri, sanatsal yönden en çok aklımda kalacak sahnelerdi diyebilirim. Kongre üyelerinden Wanda (Zeynep Ekin Öner) performansıyla namına nam kattı. Öyle histerik bir karakterin üstesinden nasıl geldi, hayranlıkla izledim. Kongreci tiplemelerinin hepsi çok iyiydi. Doktor rolü ile Cevat Duman da inanılmazdı. Durukan Ordu zaten efsaneydi.
Sezonun en iyi oyunu diyebilirim. Ekip harika. Oyun metnini daha önce okuma şansım olmuştu, bu noktada yönetmenin farkını çok daha iyi ayırt edebiliyorsunuz. İlham Yazar kesinlikle ekstra bir alkışı hak ediyor. Bilet bulmak ne kadar zor olsa da vazgeçmeyin, denemeye devam edin. Tiyatrolu günler diliyorum.

16 Aralık 2016

Evde Keyif Çatmak

Okullu iki çocuklu bir memur olarak yıllık iznimin her gününü, uzun yaz tatilini kurtarmak adına milim milim planlasam da bu sene hesaplarım şaştı. Temmuz ortasında izinden çağrılıp, bir süre yıllık izin kullanamayınca, sene sonuna 31 Aralık itibarıyla yanacak epey bir iznim kaldı. 

Ben 'evde nasıl keyif çatılır' konusu üzerine biraz kafa yordum ve bir liste hazırladım. Önce çayımı, üzerine kahvemi, üzerine bozamı sonra da salebimi içerim diyordum. Biraz uyur, biraz uzanır, biraz da otururum diyordum. Biraz dizi, biraz sabah programı izler, üzerine Türk filmi patlatırım diyordum. Bilgisayarımı açar, yanıma telefonumu koyar, karşıma da televizyonu alıp bir lezzet üçlüsü kurarım diyordum. Biraz Özgür Bacaksız, biraz Barış Bıçakçı, biraz da Melisa Kesmez okurum diyordum. Hatta bir çılgınlık yapar belki bir sinemaya bile giderim diyordum. Bloglarda özgürce gezer, arkadaşlarımı yorum yağmuruna tutar, yazı üstüne yazı yayınlarım diyordum. 
İlk gün sabah çocukları zifiri karanlıkta okula yolcu ettikten sonra gün ışıyana kadar uzanayım desem de uyku tutmadı. Kalktım hızlı bir kahvaltı sonrası hemen kızımın akşam yemeği siparişini hazırlamaya koyuldum. Zira bu hafta izinliyim deyince elime 5 günlük yemek listesi tutuşturmuştu :) O gün dışarıda ablamla buluşup iznime güzel bir başlangıç yaptım. Akşam ise çocukların aksırık, tıksırık, öksürük ve burun silme sesleri ile geçti. 
Hazır evdeyken, çocuklar da hastayken ve hava da buz gibiyken sabileri okula yollamak bana yakışır mı? Tabi ki de çocuklarımı ertesi gün okula göndermedim. O gün ıhlamur, tavuk suyu çorba, meyve ve bol bol serum fizyolojik ile geçti. Çocukların keyfine diyecek yoktu doğrusu epey de toparlanmışlardı. 

Ertesi gün de okula gitmediler. Yalnız bu defa evde iki enerjisini atamamış okul çocuğunu zapt etmek zor oldu. Bir ara güvercinlere ekmek verdiler. Bir ara pencere kenarlarından kar toplamaya kalktılar Ankara ayazında (sigortalarımın attığı an). Kah coştular, kah koştular. Evde biraz ders çalışalım dedim verilen ödevleri zor bela yetiştirdik. Biri bir yanımda biri bir yanımda 'annea şu soruyu anlamadım, annea şuna bir bakar mısın' lar eşliğinde bir 4.sınıfa bir 3.sınıfa laf anlatmaktan akşamüstü kafam ağırlaştı. Neyse ki gün sonunda ertesi gün okula gitmek konusunda pek heveslilerdi :)

Sonraki gün tam istediğim gibiydi. Sabahtan akşama bilgisayarın başında. Televizyon karşımda, telefon elimde. Gelsin kahveler gitsin çaylar. Ne çabuk da akşam oldu, ocağa yemeği zor attım :)

Bugün sabah çocukları okula yolladıktan sonra bir uyumuşum sormayın. On buçuğa kadar uyuyarak sanırım rekor kırdım :) Velhasıl bu izin hayata biraz mola vermek adına bana çok iyi geldi. Evimde yalnız olmayı özlemişim. Günlerce böyle yaşayabilirmişim gibi geliyor şu an. Acaba diyorum sıkılır mıyım? 







15 Aralık 2016

Kuşak Farkı

Çocukluğuma dair beni zorlayan anlardan biri eve gelen misafirlere hoş geldin deme ve el öpme faslıydı. Kendimi bir tiyatro sahnesinde çok çalışılmamış bir rolü icra eder gibi hisseder biran önce o anın bitmesini isterdim. Şimdi kendi çocuklarıma hoşgeldin-beşgittin zorlaması yapmamaya çalışıyorum. Ara sıra tepkilere maruz kalsak da içlerinden geldiğince iletişim kuruyorlar gelen misafirlerle. 

Kendini güzel ifade edebilen bir nesil geliyor. Talepleri var, hakları var. Kendilerini bir çok konuda anne-baba ile bir gören anlayışları var. Haksız da sayılmazlar. Kendi zamanımın kıyıda köşede büyüyen çocuklarının yanında, şimdi aile yaşantısı evin küçüklerine göre şekilleniyor. Yatma saatlerine kadar onların kanalları açık oluyor. Hafta sonu etkinliklerinde onların da keyif alabileceği seçenekler belirleniyor. 

Yeşilçam ile büyümüş bir nesil olarak, acıyı da mutluluğu da dibine kadar hissedebilen çocuklardık. Zenginliği değil paylaşmayı, elde etmeyi değil gururu, bir başarı varsa bedelini, onurlu yaşamanın önemini öğrendik. Oysa ben çocuklarımdan acıyı saklıyorum. Kırmızı Başlıklı Kız masalındaki kurdu bile çok zararlı bulan annelere dönüştük. 
Çocukları teknolojiden uzak tutmaya çalışmak, ellerimizdeki akıllı telefonlarla ne kadar inandırıcı olabiliyor ben de bilmiyorum. Kızım 4.sınıfta ve sınıfında telefonu olan arkadaşları var. Ayrıca plaza gençleri gibi z kuşağının da ayrı bir dili var. 'Ezik' diyorlar birbirlerine. 'Ayneeen' diyorlar. 'Trollemek' diye bir kelime türedi mesela. 'Zaaaa' diye gülüyor bu çocuklar. Bir oyunda iyilerse çok 'pro' sun; Kötülerse çok 'noob' sun diyorlar. 'Amma da ego kasıyosun' gibi cümleler kuruyorlar. 

Çocuklarına vereceği eğitimden başka miras bırakamayacağını fark etmiş, orta direk anne-babalar olarak akademik başarıyı daha fazla önemser hale geldik. Teog senesi diye bir kavram var şimdi. O sene o aileyi unutuyoruz. İyi bir lise-iyi bir üniversite-iyi bir iş-iyi bir yaşam denklemini evimizin her yerine yazıyoruz unutmayalım diye.

Eskilerin çocukları yaşlılığın teminatı olarak gören anlayışı da kalmadı artık. Kendi ayakları üzerinde dursun, bize muhtaç olmasın, biz zaten onlardan bir şey beklemeyiz noktasındayız. Otel hizmeti veren modern yaşlı evleri projelerini de yakında çok daha fazla duyacağımızı düşünüyorum. Onca okumuş, iyi yetişmiş büyük bir jenerasyon emekliliğe hazırlanırken ve bunca ben merkezci z kuşağı yetişirken, yaşlandığımızda bizlere bakmalarını beklemek boş bir hayal gibi geliyor bana. İyisi mi biz başımızın çaresine bakalım.


3 Aralık 2016

Felâtun Bey İle Râkım Efendi


FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ | ANKARA DT
2 perde | 2 saat 45 dakika
Yazan : AHMET MİTHAT EFENDİ | Oyunlaştıran : TÜREL EZİCİ | Yöneten : LEVENT SUNER
KONU
Garb ile Şark arasında sıkışmış bir sarkaç gibi bir o yana bir bu yana sallanıp duran halka, söyleyecek çok sözümüz vardı elbet… Evet, bizde olan bizim kalsın, bozulmasın istedik. Zıtlar arasında hep hakikati aradık.
Osmanlı Tanzimat Dönemi İstanbulundaki Doğu ile Batı çatışmasından doğan “yanlış Batılılaşma”, medeniyet buhranı Felatun Bey ve Rakım Efendide hayat buldu. Buldu ki doğru yanlış ayrılsın… Fena mı ettik?
O zaman başlasın, Hayal-Haneyi Osmani Kumpanyasındaki bu oyun…
OYUNCULAR
ERAY ESEROL-BÜLENT ÇİFTÇİ-MUZAFFER SAYGI-CEYHUN BECERİKLİ-AYŞE SEVAL ERSU-SERTAN MÜSELLİM-TUĞBA YILMAZ-DİDEM RUHİ-ELVAN EKER-NİLSU AKMAN-EMİNE TEKİN ÜNAL-HÜLYA DİZMEN-HİCRAN YAVUZ-GİZEM GÜRER-EZGİ ŞAHİNGÖZ

Ahmet Mithat Efendi' nin 1875 yılında yazdığı ilk Türk romanlarından. Ana tema batılılaşma arzusunun kültürümüze etkileri, aile yaşantısına yansımaları. “Felâtun Bey ile Râkım Efendi”, Türel Ezici tarafından oyunlaştırılmış, 2008/2009 tiyatro sezonu boyunca İzmir Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenmiş, 2016/2017 tiyatro sezonunda ise Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından sahneleniyor. Ben de oyunu dün akşam buz gibi bir Ankara gecesinde Küçük Tiyatronun büyüleyici atmosferinde seyrettim.

Ahmet Mithat Efendi deyince eski Türkçe, ağır metinler bekliyor insan ama hiç öyle değildi. Uzun zamandır bu kadar keyifli, bu kadar eğlenceli, bu kadar renkli bir oyun izlememiştim. Tam olarak müzikal diyemesem de sahnenin arkasında yer alan orkestradan oyuna eşlik eden ezgiler oldukça ön plandaydı. Kostümler ve danslar çok ama çok eğlenceliydi.

Kurgu oyun içinde oyun şeklinde. Bir seyircili prova, salona girdiğinizde sahnede az sonra sahnelenecek olan bir temsilin provası ile karşılaşıyorsunuz. Bir reji (Ahmet Mithat Efendi) tarafından yönlendirilen oyuncular, yer yer durdurulan, tekrarlatılan sahneler, verilen sufleler, oyuncuların kendi aralarında konuşmaları ile oyun doğallık içerisinde devam ediyor. Flash back sahnesi bile yapmışlar, kesinlikle çok başarılıydı :)
İlk gösterimini 1 Ekim' de yapmış olmasına rağmen oyuncular rollerine o kadar hakimdiler ki, yıllardır oynuyorlar diye düşünürsünüz. Zaten oldukça usta oyuncular var.

Eray Eserol' ü Behzat Ç.de Tahsin Müdür olarak hatırlıyoruz. Burada da Ahmet Mithat Efendi, Arap, İngiliz aile babası rolü ile çok başarılıydı.

Felatun Bey rolü ile Bülent Çiftçi en çok alkış alan oyuncu oldu. Felatun Bey kendini batı etkisine kaptırmış, eğlence düşkünü, hesapsız harcamaları ile oyun sonunda kaybedenleri temsil ediyor.

Rakım Efendi rolünde Muzaffer Saygı' yı Hayvan Çiftliği' nden anımsıyorum. Rakım Efendi adı üzerinde efendiliği, yakışıklılığı, tutumluluğu, çalışkanlığı, batı etkisinde kalmamış Osmanlı tarafı ile tüm bayanların hayranlığını kazanıyor. Muzaffer Saygı bu rolün hakkını vermişti.

Felatun Bey' in uşağı Kastamonu' lu Mehmet rolü ile Sertan Müsellim yan rol olmasına rağmen çok akılda kalıcı çok eğlenceliydi.
İngiliz kız kardeşler, Canan rolü ile Nilsu Akman ve tüm diğerleri performansları ile göz doldurdular. Felatun Bey ve Rakım Efendi sezonun adından çok bahsedilen oyunları arasında yer alacak diye düşünüyorum.
Temposunu hiç kaybetmeyen, akıcı, sürükleyici bir tiyatro ziyafeti için kesinlikle öneriyorum. İki saat kırkbeş dakikanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.