24 Ekim 2018

Napier' in Kemikleri



John Napier (1550 - 1617) İskoç bilim adamı ve matematikçidir. Napier matematik işlemlerini basitleştirmeye çalışmış ve bu amaçla logaritmayı ve Napier Kemikleri adı verilen bir hesaplama sistemini geliştirmiştir.
Napier Çubukları da denilen bu sistem sayesinde insanların zorlandığı çarpma, bölme ve karekök alma gibi işlemler oldukça kolay hale gelmiş ve o yıllardaki ticarette sıklıkla kullanılmıştır.Napier kemikleri üzerilerine rakamlar kazınmış tahta çubuklardan oluşur. Bu çubuklar ile sayılar oluşturulur ve basit yöntemler ile hesaplamalar yapılır.
Napier ile Eren' in ödevi sayesinde tanıştım. Ve Napier' in sistemini anlayınca hem çok şaşırdım hem de çok etkilendim. Yapımı oldukça kolay olan Napier kemiklerini, siz de evde çok rahat yapabilirsiniz. Biz sadece çarpma kısmıyla ilgilendiğimiz için diğer işlemlerin nasıl yapıldığını bilmiyoruz.
1.Adım) 10 birime 9 birim karelerden oluşan çizimi yaparak, ilk sırayı 0' dan 9' a kadar numaralandırıyoruz. Her bir kareyi ise köşegenlerinden çapraz olarak ikiye bölüyoruz.
2.Adım) 3 sütunu üzerinden örneklersek, ilk haneler onlar basamağı ve ikinci haneler birler basamağını anlatıyor. Ve 3' ün katları şeklinde gidiyor. 06-09-12-15-18-21-24 ve 27. Her sütunu bu şekilde dolduruyoruz. Bunlar bizim kemiklerimiz olacak :)
3.Adım) Tablayı oluşturmak. Satırları 1' den 9' a kadar numaralandırıyoruz.
4.Adım) Kemiklerimiz tabla üzerinde böyle görünmeli.
5.Adım) Sayı sütunlarımızı kesiyoruz. Ve eğlenmeye hazırız. 
Üç tane örnek üzerinden çarpma yapmaya çalışacağız :)
Örnek 1) 8.491 ile 9 ' u çarpalım. 8-4-9-1 sütunlarını tablaya sırasıyla yerleştiriyoruz. Ve 9 satırına odaklanıyoruz. En son haneden başa doğru çaprazları ok yönünde topluyoruz. Bulduğumuz sonucun son basamağı oluyor. 
(9)-(0+1)-(8+6=14, 14' ün 4' ü, elde var 1)-(3+2=5, 1 de elde=6)-(7)
9-1-4-6-7 biz rakamları aynı çarpmada olduğu gibi tersten yazınca sonuç 76.419:)
En keyifli kısmı ise hesap makinesi ile kontrol etmek.
Örnek 2)82x75=? Önce 5 satırını buluyoruz:410, sonra 7 satırını 574. Ve aynı normal çarpmada olduğu gibi bu iki sayıyı alt alta yazıp, topluyoruz. Sonuç=6.150 :)
Örnek 3) 4.582x59=? Önce 9 satırı ile işimizi hallediyoruz. 41.238.
Sonra 5 satırını yapıyoruz. 22.910. 
Alt alta yazıp normal çarpmada olduğu gibi ilk rakamın son basamağının altı boş kalacak şekilde topluyoruz. 
Sonuç= 270.338 :) 
Hesap makinesi ile kontrol etmeyi unutmayın :)

20 Ekim 2018

Kış Masalı

2 perde | 2 saat 45 dakika
Yazan : WILLIAM SHAKESPEARE | Çeviren : TURAN OFLAZOĞLU | Rejisör : HAKAN ÇİMENSER
KONU: Sicilya Kralı Leontes'in, uzun süredir sarayında ağırladığı eski dostu Bohemya Kralı Polixenes ile karısı Hermione arasında bir ilişki olduğundan şüphelenmesi ile olaylar başlar. Bu kıskançlık Kral ile birlikte etrafındakilerin de hayatına dokunacaktır.
Değiştiren ve dönüştüren, başlatan ve nihayetlendiren, ayıran ve birleştiren, var eden ve yok eden zaman...
Bırakın zaman örtsün üzerini her şeyin, bu masalın sihriyle. 
OYUNCULAR: MESUT TURAN-EKİN TUNÇAY TURAN-MEHMET DEMİRALP-FÜSUN GÜNUĞUR-GÖKÇE YURTSAL-FARUK GÜNUĞUR-BİLAL GÜRDERE-BAHADIR KARASU-EMRE ERÇİL-SELİN KAHRAMAN-KORAY ALPER-GİZEM YÖNEL-İSMET TAMER-DUYGU BİÇER-BENGÜ ATAR-SERCAN ÇELİK-H. ÇAĞRI İLİKOĞLU-S. EYLÜL NALBANTOĞLU-TANSEL AYTEKİN-YAĞMUR EVİN
Bohemya kralı Polixenes Sicilya kralı Leontes'in sarayında konuk olarak kalmaktadır. Karısıyla Polixenes arasında uygunsuz ilişkiler olduğunu sanan Leontes, konuk kralı öldürmeye kalkarsa da, Polixenes kaçmayı başarır. Öfkelenen Leontes, karısı Hermione'u hapse attırır.
Kadın orada bir kız çocuğu doğurur. Sicilyalı soylulardan Antigonus'un karısı Paulina, çocuğu krala gösterip onu merhamete getirmeye çalışır, ama çabası boşa gider. Leontes, çocuğu ıssız bir deniz kıyısına bırakmasını buyurur Antigonus'a. Delphos Tapınağı'nın kâhinleri Hermione'un suçsuz olduğunu bildirdikleri halde, kulak asmaz Leontes. Ancak, oğlu Mamillus, annesine kötü davranılmasına dayanamayıp ölünce, Sicilya kralı kederden allak bullak olur.
Bu arada, Antigonus, Hermione'un küçük kızı Perdita'yı Bohemya kıyılarına bırakır; dönerken bir ayının hücumuna uğrar ve ölür. Perdita genç bir kız olduğunda, Bohemya kralının oğlu Flozel ile karşılaşır. İki genç birbirini sever.
Ancak, Kral Polixenes bunu öğrendiğinde öfkelenir. Sevgililer kaçıp Sicilya kralının sarayına sığınırlar. Perdita'nın kim olduğunu öğrenen Leontes hem sevinir, hem de karısını yitirdiği için üzülür. Bunun üzerine Paulina, karısının bir heykelini göstermeyi vaad eder Leontes'e…
Temsil, 1611 yılında yazılmış oldukça farklı bir Shakespeare eserinin Hakan Çimenser yorumu. İlk perdede Sicilya kralı Loentes(Mesut Turan)' in yaşadığı ağır kıskançlık duyguları ile baş edemediği karanlık bir trajediyi, ikinci perdede ise renkli görüntüler ve dansların yer aldığı, Sicilya kralının kızı Perdita ve Bohemya kralının oğlu Flozel' in aşık olması ile romantik anların da yaşandığı komedi öğeleri de içeren bambaşka bir kurguyu izledik. İlk perdenin sonunda rejisörün tercihi olduğunu düşündüğüm Antigonus' un ayı tarafından parçalanarak öldürülmesi absürt komedi şeklinde canlandırıldı. Ve o ağır trajediden absürt komediye jet gibi geçiş izleyiciden olumlu bir tepki aldı bence :) İkinci perde ise, eserin adının neden 'Kış Masalı' olduğunu fark edeceğiniz masalsı bir final ile sonlandı.
İlk perde boyunca Sicilya kralını oynayan Mesut Turan' ın oldukça başarılı bir performans gösterdiğini düşünüyorum. Mesut Turan' ı daha önce 'Yastık Adam' da iyi polis Tupolski karakteri ile izlediğimi ve orada da başarılı bulduğumu hatırlıyorum.
Ve Emre Erçil de başarılı bulduğum bir diğer oyuncu oldu. Enerjisi ve canlandırdığı karakter ile oyuna iyi bir katalizör olduğunu düşünüyorum. Emre Erçil' i de daha önce 'Çalıkuşu' oyununda izlemiştim.

Bohemya kralı Polixenes' i canlandıran Mehmet Demiralp' i de Şempanzeler oyunundan anımsıyorum:) 

Kış Masalı, Ankara Devlet Tiyatrosunun usta oyuncularını barındıran iyi bir kadroya sahip. Ve bir kaç detay dışında (Sadece Paulina rolü ile Füsun Günuğur' u ses ve görsel olarak oyunun içine tam nüfus edememiş ve sanki oraya ait değilmiş gibi hissettim. Kendisinin tiyatroya yıllarını vermiş usta bir sanatçı olduğunu biliyorum ancak bu oyunda yolunda gitmeyen bir şeyler vardı sanki) oyunun bütününü etkileyecek bir olumsuzluk hissetmedim.

Oyunu ve oyuncuyu destekleyen dekor, kostüm, müzik, koreografi başarılıydı. 
Süre olarak tiyatro için uygun bir süreye sahip olmasına rağmen özellikle ikinci perdedeki bazı sahneler, izleyiciye saatlerine bakmayı hatırlatacak kadar uzatılmıştı. İzlemesi çok kolay olmayan ancak iyi bir metne, iyi bir kadroya sahip Akün Sahnesinde oynanan Kış Masalı' nı Ankara tiyatro izleyicinin izlemesi gerektiğini düşünüyorum :)

15 Ekim 2018

Şenol Abi

Henüz mahallemize taşınırken dikkatimi çekmişti Şenol Abi. Eşyalar kamyondan indirilip yan binamızın üçüncü katına çıkarılırken, O ikili koltuğu saksı taşır gibi omuzlamış, verandadan kendisini şaşkınlıkla izleyen bana gülümseyerek göz kırpmıştı. 

Kısa süre sonra yaptığı güç gösterileri ile mahalledeki tüm çocuklar için büyük bir merak unsuru olmuştu. O da bizleri sevmiş ve sadece arkadaşlığımızı değil hepimizin hayranlığını da kazanmıştı. Çünkü birer tane bacaklarında koala olan, birer tane omuzlarında, bir tane de kucağında beş çocuğu birden taşıyabiliyordu:) 'R' harfini söyleyememesinin sevimliliği ile bizlerle sohbet etmekten hiç sıkılmıyor bize bir sürü hikayeler anlatıyordu. Bakkaldan gazoz, çekirdek ısmarlıyordu. Apartmandan çıkar çıkmaz etrafını saran çocuklardan görünmez oluyor, peşinde bir çocuk ordusu ile dolaşıyordu. Bisikletimiz mi bozuldu çare onda, düştük bir yerimiz mi kanadı doğru Şenol Abi'ye, kavgaya mı tutuştuk Şenol Abi çözerdi. 
Sadece çocukların değil büyüklerin de vazgeçilmezi olmuştu. O kadar güçlüydü ki herkes onu isterdi. Ev mi taşınacak, kum mu çekilecek, tamir işleri mi elinden gelmedik iş yoktu. Fındık toplama vakitleri en aranılan ırgat oydu. Hiç yorulmaz, gık demez akşama kadar gülümseyerek çalışır, en yüksek dallara, en imkansız uçurumlara iner bahçeyi kurtarmadan bırakmazdı. Fındık çuvallarını üst üste koyup ikişerli taşırdı. Hele babam bayılıyordu Şenol Abi' ye. Balığa çıkarken Şenol, ava giderken Şenol, fındıkta Şenol, başakta Şenol :)

Alt katlarında oturanlar hem onların ev sahibi hem benim yakın arkadaşlarımdı o yüzden kardeşim, ben, Ali ve Feyza öncelikli çocuklardık Şenol Abi nezdinde:) Bir de yeğeni Deniz vardı. Şenol Abi' nin ablası boşanmış, kızı Deniz ile birlikte onlara taşınmıştı. Biz beş çocuğa Şenol Abi bir yaz rüyası yaşatıyordu. 
Bir gün dedi ki ''Pıypıylı uçurtma yapacağım size, uçtukça pıy pıy edecek, biz de aşağıdan duyacağız''. Malzemeleri birlikte almış, üç çıtalı, altıgen, rengarenk, uzun kuyruklu uçurtmamızı hep birlikte yapmıştık. Sonra deniz kenarındaki boş alana gidip, uçurtmayı uçurmuştuk. Şenol Abi' nin o gün ne kadar mutlu olduğunu, belki bizlerden çok daha keyifli olduğunu hatırlıyorum. Hepimiz tek tek uçurtmanın ipini tutmuş, uçurtmayı yönlendirmeyi, yükseltmeyi, alçaltmayı öğrenmiştik. O hakimiyet duygusunu ve o gücü hissetmemizi sağlamıştı. Pır pır sesinin bizi çok mutlu ettiği harika bir gündü.  

O yaz en mükemmel tüftüf, en profesyonel sapan, en hızlı tornet, en büyük uçurtma, en güzel ok-yay, en çok gazoz kapağı ve en çok hava bizdeydi:)

Mevsim yazdı ve yüzmek bizim işimizdi :) Şenol Abi ile neredeyse havanın yüzmeye elverişli olduğu her gün limanın ucundaki Kumluk dediğimiz yere yüzmeye giderdik. Liman, mendirek de derdik, büyük kayalıklardan yapılmış bir dalga kırandı. En uçta üzerine tırmanmaya bayıldığım bir deniz feneri vardı. Kasabamız girişinde liman, çıkışında ise iskele olan bir kıyı kasabasıydı ve liman-iskele arası yüzebilmek çocukluğumun en prestijli deneyimiydi. Şenol Abi bir gün bize bu fikir ile geldiğinde kendimi uzaya çıkacak kadar heyecanlı hissetmiştim. Hepimiz yüzme biliyorduk ancak tedbiren simitlerimiz, kolluklarımız, paletlerimiz ile Şenol Abi' nin peşinde ördekler gibi nasıl mendirekten, iskeleye yüzüp geri gelebildik, düşündükçe hala şaşıyorum :) 
Şenol Abi çok spor yapıyordu ve çok güçlü akciğerlere sahipti. Suyun altında hareket halinde olmasına rağmen çok uzun süre kalabiliyordu. Bir gün dedi ki, ben denizin dibinde yürümek istiyorum:) Şnorkellerle onu izledik. Suyun altında devasa bir kayayı kucaklayıp, kaya sayesinde denizin dibinde yolda yürür gibi yürümesi, bir film sahnesi gibi gözlerimin önünden hiç gitmedi. Hatta bir süre sonra işi ilerletmiş o kayayla yürürken biz de beline sarılıp suyun altında onunla gezmeye başlamıştık. Bugün bu kadar iyi yüzüyorsam, bunu Şenol Abi' ye borçluyum.

Suyun altında bu kadar kalabilmenin farklı kazanımları da vardı; Şenol Abi en büyük ve en lezzetli midyeleri bizim için topluyor, onları taş ve tenekeden yapılmış düzenekte pişirerek afiyetle bizlere yediriyordu. Tuz ve ekmek ile yediğimiz bu atıştırmalık, çocukluğumun en lezzetli yiyeceği olmuştur her zaman. 

Şu an nerede ve ne yapıyor hiç bilmiyorum. Sonraki yazlar ya uzak bir inşaatta çalışmaya başlamıştı ya da ben biraz daha büyümüş farklı arkadaşlar bulmuştum. Ancak O, çocukluğumun en güzel yerinden bana hep gülümseyerek bakmaya devam etti. Şenol Abi, yetişkin kavramı ile bağdaşamayacak şekilde hesapsız, hevesli, coşkulu ve tertemizdi. Şenol Abi bir yetişkin değil, sadece biraz fazla büyümüş dev cüsseli bir çocuktu :)

Not. Görseller Pascal Campion.

7 Ekim 2018

Sevda Dolu Bir Yaz

SEVDA DOLU BİR YAZ | ANKARA DT
1 perde | 65 dk
Yazan : FÜRUZAN | | Yöneten : ERAY ESEROL

Kız -Kim olduğumu, kimlerden olduğumu bilmek istiyorum!
Anne -Ne diye anlatıyorum bunları? Baştan sona ne diye oynuyorum bütün bunları sana? Kim olduğunu, kimlerden olduğunu bil diye.
Osmanlıdan günümüze nesiler boyu devam eden kimlik kavgasını, Anne ve Kız, tüm hayatı sorgulayarak sona erdirmeye çalışırlar. Sevda Dolu Yazlardan başlayarak, Füruzan’ın güzelim Türkçesiyle…

OYUNCULAR : ŞEYDA AKOVA BALCIOĞLU - YAPRAK SELİN ONAT - AYŞE AKINSAL


Füruzan Kimdir?


Feruze Çerçi veya tanınan adıyla Füruzan (d. 29 Ekim 1932, İstanbul), Türk yazar.
Çağdaş Türk edebiyatının önemli isimlerinden birisidir. Türk öykücülüğünde genellikle "küçük insanlar" diye adlandırılan toplumun ezilmiş, hakkı yenmiş, duyarlıklı iç dünyaları keşfedilmemiş insanlarını yazmıştır. Öykünün yanı sıra şiirden, romana, gezi yazısından, denemeye, şiire ve çocuk kitabına kadar edebiyatın farklı türlerinde eserler vermiş, öykülerinin bazıları tiyatro sahnesine ve sinema perdesine taşınmıştır. 1970' li yıllarda en çok dikkat çeken üç kadın yazardan biri olarak Sevgi Soysal ve Adalet Ağaoğlu' yla birlikte anılır.
Gülsün Кaramustafa ile birlikte yönettiği Benim Sinemalarım filmi, Türk sinema tarihinin en başarılı eserleri arasında sayılır.
Bu sene tiyatro sezonunu Elif ile birlikte Ziraat Sahnesi' nde açtık. Oyunun tek perde oluşu ve konunun anne-kız karakterleri etrafında dönmesi seçim nedenimdi. Elif ilk yetişkin tiyatro deneyiminden başarı ile çıktı. İyi bir tiyatro izleyicisi oldu, metnin ağırlığı ve bazen konunun zor ilerleyişine rağmen sıkılmadığını ve daha çok oyun izlemek istediğini söyledi :) Bu kış hafta sonu matine izleyicilerine biz de dahil olacağız gibi görünüyor.
Füruzan bu eserinde 1940-50' lerden 1970-80' lere uzanan bir öyküyü anlatıyor. Öyküde dört kuşak var. Hikayede, İstanbul' da bir köşkte yaşayan zengin ve köklü bir ailenin; sert, otoriter Büyük hanım figürü, ilk kuşak olarak yer alıyor. Küçük bey (evin oğlu)' in, yoksul komşu kızı ile yaşadıkları ilişki sonucu doğan kız çocuğu ve bu çocuğun ailede kabul görmemesi sonucu gelişen olaylar; kötü anılarla dolu geçen hüzünlü bir çocukluk öyküsü anlatılıyor.
Köşkte, annesini hiç göremeden, babasına baba demesine bile izin verilmeden besleme olarak büyütülen kız çocuğunun, evlendirilip bir kızı (dördüncü kuşak) olması ile kuşaklar tamamlanıyor. Biz temsilde iki kadın oyuncu görüyoruz. İlki köşkte büyüyen ve karşımıza anne olarak çıkan Şeyda Akova Balcıoğlu ve kızı rolündeki Yaprak Selin Onat. Bir de Besime Kalfa var (Ayşe Akınsal) görüntüleri ile oyuna eşlik ediyor.
Oyunun geçtiği zaman ise 80' ler. Sahnede üniversite öğrencisi olan kızını, dikiş dikerek zorluklarla okutmaya çalışan bir anne ve onun geçmişe dair anlattığı hikayeleri izliyoruz.
Perde, İncesaz' ın solistlerinden Melihat Gülses' in nostaljik sesinden ''Rüzgar Kırdı Dalımı'' isimli buselik makamından bir eser ile açılıyor. Oyunda iki kadın oyuncu, oyun içinde oyun oynayarak geçmişte yaşananları rolden role geçip izleyiciye anlatıyorlar. Sahnede büyük hanım, dede, baba, kalfa, anne anneyi farklı farklı şekillerde görüyoruz. Çünkü bu rollere kah Şeyda Akova Balcıoğlu kah Yaprak Selin Onat giriyor.
Yönetmen Eray Eserol, Behzat Ç. dizisindeki Tahsin Amir:) Kostümler, dekor, müzikler, ışık ve sahne detayları iyiydi. Oyunculuk olarak Şeyda Akova Balcıoğlu' nu daha başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Anne-kız rolüne uygun olamayacak kadar yaşları yakındı ancak bunu ben kendi adıma sorun etmedim, hayal gücüm ile yaş farkını artırdım:) Metin; içine alan, sürükleyen, akıcı bir metin değildi. Oldukça hüzünlü ve dramatik bir öyküydü anlatılan ve finalde verilmeye çalışılan olumluluk bu duygusal ağırlığı hiç dağıtamadı. Final, oyunun içerisinde kayboldu. 
Bu oyunun, ulaşım ve zaman avantajı ile Ankara' lı tiyatro severler için güzel bir alternatif olabileceğini düşünüyorum ve her zaman olduğu gibi ''yaşasın tiyatro'' diyorum!

-"Babamla geçen tren yolculuğumu, sıkıntılı, kasvetli zamanlarımda, hatta düğünümde bile düşünmüşümdür.
Bana düğün de yaptılar elbette.
Ayaklı Singer dikiş makinem de çeyizimdendir."
-"Bir ara gözleri bana rastladığında, kimsenin seçemeyeceği çabuklukta, kışkırtıcı bir göz kırpmayla, kaçamak bir şekilde gülümseyiverirdi.
Beni severdi, biliyor musun severdi, sahiden severdi."
-"Bir de 'gençler birbirlerini görsünler' dendi.
Aman bilsen babanın nasıl da bembeyazdı elbiseleri. Ayakkabıları da öyle.
Denizaltıcı.
Boyu boyuma göre uzun, çenesi güzel bir adam. Denizgediklisi.
'Olur efendim' dedim. Ne diyecektim ki...
Evlendik."