16 Mart 2023

Godot' yu Beklerken

GODOT'YU BEKLERKEN - ANKARA DT Büyük Oyunu
2 Perde - 2 saat 15 dakika
Yazan: Samuel Beckett
Çeviren: Ferit Edgü
Rejisör: Cem Emüler
OYUNCULAR:
Vladimir: Özgür Öztürk
Estragon: Ulaş Ersoy
Pozzo: Orhan Özyiğit
Lucky / Çocuk: Koray Alper
OYUNUN KONUSU:
Hadi gidelim... Gidemeyiz... Neden? Godot'yu bekliyoruz...



Oyunu 2 Şubat Perşembe günü Akün Sahnesinde izledim. Akün Sahnesi için herkese 'H' sırasındaki izleyici koltuklarını tavsiye ediyorum, pişman olmazsınız :)

Samuel Beckett'ın 1949 yılında Fransızca olarak yazdığı bu eserin daha önce sinema uyarlamasını izlemiştim. 'Godot' yu Beklerken' başlarda deneysel bir tiyatro eseri olarak kabul edilse de kısa zamanda dikkat çekip hızla klasik oyunlar arasında görülmeye başlanmış. 1954 yılında Beckett tarafından İngilizceye çevrilince başka ülkelerde de sahnelenmeye başlanmış.

Sonsuz bir döngü içerisinde; ataletle, eylemsizlikle, her gün bir önceki günün tekrarı olacak şekilde, aynı anlamsız diyaloglarla ve sıkıntılı bir umutla küçücük bir ihtimalin gerçekleşmesini beklemek, senaryonun özeti olabilir bence. Issız bir yol kenarında bir ağacın yanında, büyük bir umutsuzluk içerisinde inadına parıldayan o umudu yaşatmaya çalışarak gelmeyeni beklemeye devam etmek, O gelince neler olacağını hayal etmek her ikisi için de tek alternatif gibi görünüyordu çünkü sanırım yapacak daha iyi bir şeyleri yoktu.   


Vladimir (Özgür Öztürk) talepkar, sorgulayan bir yapıya sahipken, Estragon (Ulaş Ersoy) dünyevi dertlerine daha çok odaklanan, kronik bir unutkanlıkla aynı şeyleri soran biridir. Belki de bu unutkanlık onları birbirine bağlar. Bazen ayrılmanın daha hayırlı olduğunu söyleseler bile bunu hiç gerçekleştiremezler. Aralarındaki şu diyalog: 'Hadi gidelim... Gidemeyiz... Neden? Godot'yu bekliyoruz... A evet doğru...! ' defalarca kez tekrarlanır metin içerisinde. Her gün yinelenen karşılaşmaları ve sohbetleri öylesine birbirine benzerdir ki bir süre sonra günler, haftalar belirsizleşir, zihinleri bulanıklaşır, gerçeklikten uzaklaşmaya başlarlar. Kendileri bile ne kadar süredir birlikte olduklarını unuturlar. Sonu gelmeyen bu anlamsız bekleyiş içerisinde, hiçbir şey yapmadan var olup olmadığı bile kuşku uyandıran bir kurtarıcıyı beklerler.

 

Gogo ve Didi (birbirlerine böyle hitap ederler) Godot’u bekleyerek, bir umudu yaşatmaya çalışırlar. Her gün kuru bir ağacın yanında buluşurlar zaman zaman kendilerini ağaca asmayı da düşünürler ancak bu düşünceyi ''bugün ipimiz yanımızda değil, yarın asarız'' diyerek ertelerler. 


Metinde bir döngü vardır. Vladimir ve Estragon akşam üstü ağacın yanında buluşurlar. Pozzo (Orhan Özyiğit) ve Lucky (Koray Alper) onları ziyaret eder. Hava kararmaya başlarken haberci çocuk (Koray Alper) gelir. Kardeşiyle birlikte Godot’un çiftliğinde çalışmaktadır. Godot’nun bugün gelemeyeceğini ancak yarın kesinlikle geleceğini söyler. Gogo ve Didi birbirleriyle vedalaşıp ayrılırlar. Bir sonraki gün, aynı şeyler, aynı şekilde tekar yaşanır.


Efendi Pozzo ve bir ipe bağlı köle Lucky' nin sahneye gelmesi ile oyuna bir dinamizm gelir. Yıllardır bir arada olduklarını düşündüğüm Lucky yaşlı ve hasta görünmektedir. Yine de efendisi Pozzo ne derse harfiyen yapmaya çalışmaktadır. Ancak artık ne doğru dürüst dans edebilmekte, ne de anlamlı bir tirad oluşturabilmektedir. Yine de birbirlerinden ayrılamazlar. Oyunun en çarpıcı sahneleri onların olduğu sahnelerdi kesinlikle.

Performansları çok başarılı buldum. Özellikle Lucky ve çocuğu canlandıran Koray Alper muhteşemdi. Lucky gerçekten zor bir oyunculuk performansı gerektiren bir karakter ancak Koray Alper' in hayranlık uyandırıcı şekilde üstesinden geldiğini düşünüyorum. Vladimir rolü ile Özgür Öztürk' ü de oldukça başarılı buldum. Dekor, kostüm, ışık detayları ile bütünü destekleyen nitelikteydi. Çok iyi kotarılmış başarılı bir ekip işi reji koltuğundaki Cem Emüler imzası ile izleyicilerini çok mutlu etti. Tüm ekibi alkışlıyoruz.

Günümüzde olmayacak işleri beklerken kullandığımız 'Godot' yu bekliyorum' ifadesini bir deyim haline getiren bu başarılı metnin Ankara Devlet Tiyatrosu yorumunu izlemenizi tavsiye ediyorum.  

Hayatınızda beklediğiniz bir Godot varsa bir an önce gelmesi dileğimle...

2019 sezonunda Antalya Devlet Tiyatrosu tarafından Dave Hanson' un 'Godot'yu Beklerken'i Beklerken' isimli oyunu sahnelenmişti. Buna da göz atmak isteyenler için link bırakıyorum. 

Son perde:
Gogo: Böyle devam edemeyeceğim ben.
Didi: Sana öyle geliyor.
Gogo: Ayrılsak? Belki daha hayırlı olur.
Didi: Yarın asarız kendimizi, Godot gelmezse.
Gogo: Ya gelirse.
Didi: Kurtuluruz. 

10 Mart 2023

Şiddet Dersi-Kulis Sanat

Kulis Sanat Tiyatrosu - 75 dakika- Gerilim Psikolojik

Yazan: Valentin Krasnogarov
Yöneten: Eray Eserol
Kostüm Tasarım: Gökçe Şener 

OYUNCU: 

Hasan İrfan Buzcu, Asena Melikoğlu, Kıvanç Bozkır, Burçin Sezen

 

Konu: Valentin Krasnogarov tarafından yazılmış olan Şiddet Dersi uluslararası alanda yankı uyandırmış bir deneyden ilham almıştır. Profesör Darter'ın insanın karanlık tarafını araştırdığı bu çalışma, öğrenci ile öğretmen rollerinin oynanarak öğrencinin yaptığı her hatanın elektrik cezasıyla sonuçlandığı bir deneydir.

 

 

Kulis Sanat oldukça başarılı bulduğum bir tiyatro topluluğu. Çankaya Sahne ile birleşince daha ilgi çekici olduğunu düşünüyorum. Öncesinde Bahçelievler 7. Caddede küçük bir sahneleri vardı; şimdi Paris Caddesi' nde Çankaya Sahne' de oyunlarını sergiliyorlar. Kulis Sanat' ın Çemberin Altı Noktası ve Ödül isimli oyularını izlemiş ve çok başarılı bulmuştum. Bu oyun da hem konusu hem de oyunculukları ile beni tatmin etti.  9 Kasım' da Çankaya Sahne' de izlediğimi de ekleyeyim.


Behzat Ç.' nin Tahsin Müdür' ü Eray Eserol, Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı. Pek çok dizi ve filmde de rol alan Eray Eserol' u bu kez reji koltuğunda görüyoruz. Ayrıca oyun metninin çevirmeni olarak da karşımıza çıkıyor.

Şiddet Dersi, orijinal adı: Jestokiy Urok. 1934 doğumlu Rus oyun yazarı, Valentin Krasnogarov tarafından kaleme alınmış bir eser. Metnin konusu uluslararası alanda yankı uyandırmış Stanley Milgram İtaat Deneyi' nden ilham alıyor.

Stanley Milgram İtaat Deneyi;
Yale Üniversitesi'nden psikolog Dr. Stanley Milgram tarafından yapılan bu deney, insanların otoriteye nasıl boyun eğdiklerini anlamak amacıyla 1961 senesinin Temmuz ayında yapılmıştır. Deneyin kilit noktası, deneklerin şahsi vicdanlarıyla çelişen unsurların varlığına karşı otoriteye nasıl boyun eğdiklerini gösterebilmektir.
Deney içerisinde 3 kişi bulunmaktadır: denek, aktör ve araştırmacı. Araştırmacı, otoriteyi temsil etmektedir ve emirleri veren taraftır. Denek, öğretmeni temsil etmektedir ve otoriteden gelen emirleri uygulayan konumundadır. Aktör ise öğrenci rolündedir ve öğretmenden gelen uyarılara maruz kalan taraftır. Burada, "aktör" denmektedir, çünkü esasında öğrenci konumunda olacak kişi, deneyi düzenleyen araştırmacı tarafından önceden bilgilendirilmiştir ve rol yapacaktır. Ancak bunu denek bilmez.
Öğretmen rolündeki deneğe, deney öncesinde bir şok verilir ve kendisi, deney sırasında öğrenciye şok verdiğinde öğrencinin deneyimleyeceği acıyı deneyimlemesi sağlanır. Sonrasında, kendisine birkaç çift kelime verilir ve öğrenciye bu kelimeleri öğretmesi istenir. Öncelikle, elindeki listedeki sözcükleri aktöre, yani öğrenciye okur. Sonrasında, bir kelime ve o kelimeyle eşleşebilecek 4 şık okur. Eğer ki öğrenci, hatalı şıkkı seçerse, öğretmenin kendi eliyle elektrik şoku vermesi gerekmektedir. Her bir hatalı cevaptan sonra elektrik şokunun şiddeti 15 volttan başlayarak, her sefer 15 volt arttırılacaktır. Eğer ki öğrenci doğru cevap verirse, öğretmen bir sonraki soruya geçecektir.
Denek konumunda olan ve öğretmen rolündeki şahıslar, öğrenci konumundaki aktörlerin gerçekten de şok aldığını sanmaktadırlar. Halbuki, herhangi bir şok uygulanmamaktadır. Aktörün bulunduğu ayrı odada bulunan bir ses kayıt cihazı sayesinde, her bir elektrik şoku seviyesi için ayrı bir ses verilir ve aktör, sanki gerçekten acı çekiyormuş gibi inler.
Milgram'ın deney sonuçlarında tüm denekler durumdan rahatsızlık duyduğunu belirtse de, deneklerin %65'i, yani 40 denekten 26 tanesi emirlere uyarak 450 voltluk inanılmaz yüksek şiddetteki elektriği öğrenci konumundaki aktöre uygulamıştır.
Milgram, bu deneyden yola çıkarak iki sonuca varmış, iki teori geliştirmiştir:
Törecilik Teorisi: Bir birey ve ait olduğu grupla ilgili bir teoridir. Eğer ki birey, karar alma konusunda uzman ve kabiliyetli değilse, karar vermeyi gruba ve hiyerarşik düzene bırakacaktır. Grup, bireyin davranışsal modeli olacaktır.
Aracılı Durum Teorisi: Boyun eğmenin ana unsuru, bireyin başkasının dileklerini yerine getirmesinden ötürü, kendini yaptığı davranışlardan sorumlu görmemesidir. Eğer ki biri bu görüşü benimseyecek olursa, boyunduruğun tüm gereklilikleri yerine getirilmiş olur.
Milgram deneyinin birçok benzeri farklı zamanlarda yapılmış ve benzer sonuçlar elde edilmiştir.

Oyunumuz bir üniversite profesörünün (deneyde araştırmacı olacaktır), öğrencilerinden birine para ve bazı çıkarlar (burs, yurt vb) vaad ederek, birlikte bir çalışma yapmak üzere sahnede buluşmaları ile başlıyor. (öğrenci deneyde öğretmen olacaktır). Profesör deneyde onlara yardımcı olacak kişiyi (deneyde elektrik şoklarını alıyormuş gibi yapan aktör olacaktır) tanıtır ve yapacakları deneyin detaylarını anlatır. Ancak senaryoda  dört ana karakter vardır. Denek-Aktör ve Araştırmacı dışında deneye tesadüfen dahil olan deneğin kız arkadaşı (Profesörün öğrencilerden biri başkası) tüm süreç boyunca arka odada sesini hiç çıkarmadan, deneyi izlemek konusunda araştırmacıyı ikna eder. Tabi süreç ilerledikçe ve erkek arkadaşının acımasızca talimatları yerine getirdiğini gördükçe onun için sakince beklemek imkansız hale gelecektir.


Oyun başladığında karakterlerin inandırıcılığı konusunda şüpheye düştüğümü söyleyebilirim. Özellikle denek (Kıvanç Bozkır) ve aktör (Asena Melikoğlu) performanslarının izleyiciye geçmediğini düşündüm. Ancak metnin derinliklerine inip de nabızlar yükseldikçe, heyecan ve ritm arttıkça karakterlere büründüklerini gördüm. Profesör ile aralarında bir çekim olduğu anlaşılan diğer öğrenci rolü ile Burçin Sezen ve Profesör-Araştırmacı rolü ile Hasan İrfan Buzcu kesinlikle harika birer performans çıkardılar. Bir insana bilimsel amaçlarla ve baskı ile de olsa işkence yapmaya yönlendirilen iki öğrencinin arasındaki ilişki de deney sırasında ciddi şekilde etkilendi. Emirleri uygulamak ile zalimlik arasındaki ince çizgide gidip gelen keskin olay örgüsü içerisinde izleyici olarak sürekli tetikte ve merak içerisindeydik. 

Metin ve içeriği olan deney beni inanılmaz etkiledi. Çok ilgi çekici çok şaşırtıcı bir konu olduğunu düşünüyorum. Deney sonuçları açısından ise maalesef insanevladı için büyük bir hayal kırıklığı ve başarısızlık örneği. Üstlerinin emirlerine sorgusuz itaat eden herkesin bir kez daha düşünmesi gereğini hatırlatıyor. Cellatlar, infaz memurları, askerler, kolluk güçleri, atom bombalarını bir düğmeye basarak aktif hale getirenler, işkence yapanlar, gaz odalarına gaz verenler, otoritenin her kademesinde yer alan erk sahipleri 'ben emirleri uyguluyorum' demeden önce lütfen neyi neden yaptığınızı ve sonuçlarını bir kez daha düşünün.

Tam bir psikolojik gerilim türünde olan bu oyunu, günümüzde şiddetin günlük hayatımızdaki yerini düşündüğümde, çok değerli ve anlamlı bulduğumu söylemek isterim.

Oyunda denek' in öğrenciye ezberletmek üzere okuduğu metinden bir alıntı: 

Alice: “Bu kız, mutlulukların en ışıltılısını; kendi kırılgan ruhunu, sizin buyruğunuz altına vermekte buldu. Kendisini; efendisine, hükümdarına, kralına sundu. Eğitsin, öğretsin, kullansın diye o kırılgan ruhu.. Shakespeare. Venedik Taciri.3.Perde.2.Sahne.