20 Kasım 2017

Hoşçakal Sonbahar

Mevsim Sonbahar
çiçekli badem ağaçlarını unut.
değmez,
bu bahiste
geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
ıslak saçlarını güneşte kurut
olgun meyvelerin baygınlığıyla parıldasın
nemli, ağır kızıltılar…
sevgilim, sevgilim,
mevsim
sonbahar…

Nazım Hikmet Ran

Adım Sonbahar
nasıl iş bu
her yanına çiçek yağmış 
erik ağacının 
ışık içinde yüzüyor 
neresinden baksan 
gözlerin kamaşır 
oysa ben akşam olmuşum 
yapraklarım dökülüyor 
usul usul 
adım sonbahar 

Atilla İlhan

Acıyor
Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır 
Sonbahar geldi hüzün 
İlkbahar geldi kara hüzün 
Ey en akıllı kişisi dünyanın 
Bazen yaz ortasında gündüzün 
Sevgim acıyor 
Kimi sevsem 
Kim beni sevse 
Eylül toparlandı gitti işte 
Ekim filan da gider bu gidişle 
Tarihe gömülen koca koca atlar 
Tarihe gömülür o kadar 

Turgut Uyar
Sonbahar
Sonbahar -ki acının değişmez dipnotudur-
Sesinin solgun göğünde
Küçük bir yıldızla bir harfi tutuşturur.
Savrulur her yana kavruk kelimelerle,
Yüreğini acıyla buruşturur.
Bakışının pasıyla zırhlanan dünya,
Binlerce pıtrak yapıştırır yüzünün kumaşına
Sonbahar -ki doyumsuz bir aşkın sonudur.

Metin Altıok


Eylül'dü
Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.


Eylül’dü
Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.

Eylül’dü
İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
Gözlerini sildi zaman.

Dedim ya… Eylül’dü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin. 

Cemal Süreya

Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim...
Sonbahara Veda
Ankara, Dikmen Vadisi

15 Kasım 2017

İkinci Katil

İKİNCİ KATİL | ANKARA DT
2 perde | 2 saat 35 dakika
Yazan : SERHAT YİĞİT | | Yöneten : BARIŞ ERDENK
KONU: Oyun, Shakespeare’in ünlü eseri Macbeth’de bir adı dahi olmayan ikinci katil’i merkezine alarak onun sıradan hayatına odaklanır. Ancak o sıradan hayat Macbeth’in teklifi ile bir anda tepetaklak olur. Kader, irade, aşk, hırs, günah, kehanet, korku, suç ya da ceza; insana dair ne varsa cadıların kazanında karışacak, ikinci katil Warden ve karısı Mary’de o kazandan payına düşeni alacaktır. Çünkü ölümlülerin dünyasında iktidar bir ilüzyondur ve o kanlı güç savaşının aslında kazananı yoktur.
OYUNCULAR: İRFAN KILINÇ-FULYA KOÇAK-ULAŞ ERSOY-ŞEKİP TAŞPINAR-EDİP TÜMERKAN-ALPER TAZEBAŞ-ÖZLEM GÜNDOĞDU-EDA AYDINLI AĞIR-DENİZ KEYF-DERYA DOĞRUÖZ-AKIN BERK SAĞIROĞLU-MURAT KESİM-ERSEN OCAK-SEYFİ TAŞKIN ERMİŞOĞLU-BETÜL TİRBEN-EMİR ALİ TERCAN-NESLİŞAH YALÇINKAYA-EVREN DALKIRAN-KADİR CAN ŞEREN-TANER AKTAŞ-ENGİN BOSTANCI
Sezonun ikinci temsili yine Akün Sahnesi. 

İkinci Katili anlamak için Macbeth' i bilmeye gerek yok belki ama benim gibi oyunu görmeden kısa bir özet okumak isteyenler olabilir diye düşündüm. Shakespeare’ in en kısa trajedisiymiş:
Kitaba, cadıların Macbeth ile buluşmaya karar vermeleri ve onun yanına gitmeleri ile başlanmıştır. Macbeth ve Banquo yürürken cadılar ile karşılaşırlar. Cadılar Macbeth’e değişik mevki isimleri kehanet ederler. Aynı şekilde Banquo’ya da bir kehanette bulunurlar. Cadılar gittiği gibi adı Ross olan bir haberci, Macbeth ve Banquo’nun yanına gelerek Macbeth’in “Cawder Baronu” olduğunu haber verir. Bu haber ile cadıların ilk söylediği kehanet gerçekleştiği için, diğerlerinin de gerçekleşeceğini düşüncesiyle Macbeth’in içinde kral olma arzuları yeşermeye başlar. Macbeth karısına cadıların söylediklerinden bahseder ve karısı da kocasının kral olabilme ihtimali karşısında çok hırslanır. Kral Duncan’ın ise, sevdiği bir askeri olan Macbeth’in evine yemeğe gitme isteği; büsbütün Lady Macbeth’in gözünü karartır. Haberi alan Macbeth’in karısı, kocasının krallığa doğru giden yolunu daha da rahatlatmak için Kral Duncan’ı öldürme planları yapmaya başlamıştır. Karısının bu planlarını öğrenen Macbeth, çok sevdiği kralı Duncan’ı öldürmeye yanaşmaz. Gözünü mevki hırsı bürüyen karısı ise bir şekilde Macbeth’i planlarına ortak eder.
Sabah olunca kapı çalar ve Lennox ile Macduff kralla görüşmeye gelmişlerdir. İlk önce ne yapacağını şaşıran Macbeth, sonradan biraz sakinleşir ve kralın öldüğünden haberi yokmuş gibi Lennox ve Macduff’u kralın odasına götürür. Odadaki manzarayla karşılaşınca da abartılı bir tepki verir. Kralın yardımcılarının üzerlerindeki kanlı kılıçların varlığına dayanarak uyanmalarını ve açıklama yapmalarını beklemeden ikisini de öldürür. Kralın ölümü üzerine, bu ölümden kendilerini sorumlu tutmamaları için kralın iki oğlu da yurt dışına kaçar. Ülkenin başına kral olacak kimse kalmamıştır ve cadıların verdiği bir diğer kehanet gerçek olarak Macbeth tahta geçer. Kendi tahta geçtikten sonra Banquo’nun varlığından rahatsız olmaya başlar ve onu öldürtmek için üç tane adam tutar. Banquo’nun yanında oğlu Fleance de vardır. Bu üç adam Banquo’yu öldürmesine rağmen, Fleance’yi ellerinden kaçırırlar. Bu sefer de Banquo ile ilgili hayaller görmeye başlayan Macbeth, çareyi cadılara gitmekte bulur. Cadılar ona birkaç kehanet sunduktan sonra Macbeth artık daha dikkatli davranmaya başlamıştır. Fakat gözünden kaçırdığı küçük bir şey, onun felaketi olur. Öyle ki; cadılar ona “bir kadının doğurduğu hiçbir varlığın ona zarar veremeyeceğini” söylemiştir. Bu kehanet dolayısıyla kendisini kimsenin öldüremeyeceğini düşünen Macbeth’i, annesinin karnından sezaryen ile doğan Macduff öldürür. Macbeth’in yerine ise Malcom geçer ve İskoçya rahat bir nefes alır.
Öncelikle, Ankara Devlet Tiyatrosunun yıldızlarını Barış Erdenk yönetmenliğinde sahnede görmek muhteşemdi. Tam bir sanat şöleni, tiyatro gecesi yaşadığımı en baştan söylemek istiyorum. Barış Erdenk' i Hayvan Çiftliği, Yanık ve Yeşilçam' dan hatırlıyorum. 
İkinci katil (İrfan Kılınç-Warden), Macbeth’in Banquo’yu öldürmek için görevlendirdiği üç katilden biri. Meyhaneci Warden karakteri ile İrfan Kılınç' ın performansı için mükemmel demek yetersiz kalır. Gidin izleyin ve görün :)

Birinci katil (Ulaş Ersoy-Evan), daha önce Hayvan Çiftliğinde Boxer' ı başarıyla canlandırmıştı. Burada da kumarbaz birinci katil rolünde çok güçlüydü.

İkinci katilin eşi Mary' yi Fulya Koçak canlandırıyor. Böyle bir yetenek, izleyiciye böylesi bir duygu geçişi yok. Zor bir rol ama hakkını fazlasıyla vermiş. Sanırım daha önce izlememiştim ve bu oyundan kendisine hayran kalarak ayrıldım.
Cadılar, Macbeth, mezarcılar, fahişe, kapıcı, Lady Macduff ile yan roller kesinlikle çok başarılı hatta müthişti. Şekip Taşpınar' ı ve oyun sonundaki enfes kavga sahnesini de anmadan geçemeyeceğim. Gerçekten dev bir kadroyu keyifle her bir dakikanın tadını çıkara çıkara, bir an bile saatime bakmayı aklımdan geçirmeden izledim. 
Anımsadım ki bu aşağılık dünyadayım; kötülüğün çok kez alkışlandığı, iyiliğin bazen tehlikeli bir çılgınlık sayıldığı dünyada. W. Shakespeare – Macbeth
Gelelim dekora, kostümlere, müziklere. Bir bütün olarak hepsi metni, oyuncuları destekleyen, asla rahatsız etmeyen, işlevsel detaylardı.
”Kimseler uyumasın artık! Macbeth uykuyu öldürdü!”Evet, masum uykuyu,Kaygılar yumağını çözen uykuyu,Her günkü hayatın ölümünü,Yorgunlukları yıkayan suyu,Yaralı canların merhemini.Yüce tabiatın baş yemeği,Hayat sofrasının cana can katan ziyafeti.“
Ve metin. Shakespeare’in Macbeth' i ile Serhat Yiğit’ in İkinci Katil' i özleştirilmiş. Serhat Yiğit' i ayrıca tebrik ediyorum. Çok cesur bir metin. Batı tiyatrosunun şiirsel devrik cümleli tiradları çok güzeldi. Hayat üzerine bir çok felsefi cümle, tek tek üzerine düşünülüp-tartışılabilir. Eleştirecek bir nokta bulamıyorum. Sezonun en iyisi olmaya aday, bol ödülle seneyi tamamlayacaktır. Tüm alkışları fazlasıyla hak etmiş, kaçırmayın derim.
" Mary,tanrı seni cehennemin 7 kat dibine gönderse bile,yanına geleceğim ve birlikte yanacağız. "
Not: 6 Nisan 2018. Bir tiyatro oyununu ilk kez ikinci kez izledim:) Yine aynı lezzeti alıp iki gün etkisinden kurtulamadım. Metne daha iyi odaklanıp daha çok yakaladığımı düşünüyorum. Ve gelecek sezon umarım bu oyunu üçüncü kez izleme şansını yakalarım.

1 Kasım 2017

Saçlarını Tararken

Bir pazar rutininde, bir banyo sonrası ıslak saçlarını tararken, zihnim dipsiz bir dehlize düştü. O koyu kahve, gür, sağlıklı saçlarını her tarayışımda bir 30 yıl öncesinde bir 10 yıl sonrasında buldum kendimi. 

İşi başından aşkın annem, saçlarımı tarardı okula hazırlarken. Kolonya döktüğü saçlarımı taramasına bayılırdım. Annemin sadece benimle meşgul olduğu ender anlardı ve ben hiç bitmesin isterdim.  Beyaz kurdele ile de bağladı mı işte prenses bir kız oluyordum o zaman ben :)

Tekrar ana dönüş; kahverengi gür saçlar taranıyor özenle. On bir yaşını bitirmene ne kadar da az kaldı di mi kızım? On iki yaş fazla değil mi biraz? Nasıl geçti onca zaman günler, geceler, yıllar. Bundan sonrası biraz sancılı mı olacak dersin.
Kurutmaya geçtiğimde saç kurutma makinesinin rüzgarı ileriye savuruyor beni. Seni kimse üzmesin, kimse zarar vermesin sana. İstemediğin şeyleri yapmak zorunda kalma asla. Yanında olacağım, ben koruyabilirim seni kızım.

Kız çocukları neden çok özel anneler için diye soruyorum kendime. Neden bunları oğlum için hissetmiyorum, neden titremiyor içim böyle diyorum suçlulukla. 

Farkediş;
Kızlarımız bizim çocukluğumuz, hayal kırıklıklarımız, düşüp de kanayan dizlerimiz, uğradığımız haksızlıklar, çektiğimiz regl sancıları, yakaladığımız ahlaksız pis bakışlar, göğüslerimiz yeni yeni çıkarken ve biz onları saklamaya çalışırken maruz kaldığımız iğrenç tacizler, bir parça daha özgür olalım diye yanaklarımız kızararak attığımız pembe yalanlar!

Saç kurutma makinesinin kapanışı ve sessizlik... Saçların kurudu kızım, bak ne temiz ne güzel oldun. 

Ve içimden son geçenler:
Mutlulukla, özgürce büyümenin teminatıyım. Sen kendini koruyabilecek olsan da ihtiyacın olduğunda senin için bin kaplan gücündeyim ve hep bir adım arkandayım...