27 Ekim 2010

bir blog efsanesi

syrakusa bir garip bankacı blogger... müzik ve sinema bilgisi ayrıca esprili yazma yeteneği ile yarattığı hayran kitlesi artık onu tatmin etmemeye başlar ve bir gün bloglar aleminin gizli kalmış dehlizlerinde gezintiye çıkmaya karar verir... izleyicilerine der ki: bana mesleğini ve blogunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. o da ne bu çağrıya aldığı tepkiler bir çığ gibi büyümekte, kim olduğunu bilmek isteyenlerin sırası, kpss kuyruğunda atama bekleyen öğretmenlerin sırasını geçmektedir.

sirakuzu ise büyük bir sabır, emek, incelik ve özen ile hazırladığı yazılarını sabah saat 08,30 dedin mi yayınlamakta ve izleyicilerini kahkahalara boğmaktadır. günler geçer hem sabahları yazıları bekleyenlerin sayısı hem de kuyruktakilerin sayısı artmaya devam eder. ve bir gün bir mucize gerçekleşir. sirakuzu geri dönüşler almaya başlamıştır. bu yazı dizisini okuyanlar syrakusa yı anlatan yazılar yazmakta ve blogdan bloga yayılan bu dalga bir efsaneye dönüşmektedir. artık blog aleminin sağlam bir ağacıdır o. eğer bir sabah saat 08,30 da kök salmış bir ağacın gün doğumunu izlerken pardesüsünün rüzgarda savrulduğunu görürseniz bilin ki bu sirakuzu nun ta kendisidir...
not: sirakuzu nun anne kaleminden i anlatan yazısı için ise buraya tıklamanız yeterlidir.

kardeş kavgaları 2

kardeş kavgaları ile ilgili yapılabilecek şeyler, alınacak önlemler mevcut:

uzmanlardan öneriler;1-hakem olmayın,
2-kıskançlığa yol açacak şekilde davranmayın, kıskançlık bu kavgalara en büyük sebep,
3-eşit davranmayın, adil davranın, kişiliklerine özel ve ihtiyaçlarına göre davranın,
4-kıyasama yapmayın,
5-konuşmalarına izin verin, (kardeşine oyuncağını geri ver, ödünç alabilir miyim diye sor)
6-sevginizi dışa vurun, gösterin,
7-yetenek ve eğilimlerine göre farklı hobi ya da oyun alanları yaratın.
çocuklar kavga ettiğinde;1. normal çekişmelerde karışmayın. çünkü bir kere müdahale etmeye başladığınızda,çocuklar her seferinde sizi dahil etmeye çalışacaklardır. mümkün olduğunca hakemlik yapmayın.

2. durum ciddi. bir yetişkinin müdahalesi yardımcı olabilir.
a ) öfkelerini onaylayın. bu çok çok önemlidir.
b ) her çocuğun bakış açısını yansıtın. “ yani ayşe,sen köpek yavrusu kollarına yattığı için onun sende kalmasını istiyorsun. ali sense, senin de tutma hakkın olduğunu düşünüyorsun.”
c ) sorunu saygılı bir biçimde tarif edin. “ zor bir durum; iki kardeş ve sadece bir köpek yavrusu.”
d ) çocukların kendi çözümlerini bulabileceklerine dair inancınızı ifade edin. “ikiniz için de adil olan ve köpek için de adil olan bir çözüm bulacağınızdan eminim.”
e ) odayı terk edin.

3. tehlikeli olabilecek bir durum. (kavga ediyor ya da birbirlerine zarar veriyor olabilirler )
a ) onlara sorun."bu bir güreş mi, yoksa gerçekten bir kavga mı? güreşlere izin var ancak gerçek kavgalara izin yok .”
b ) çocuklara belirtin “yalnızca iki taraf da istediği takdirde güreşebilirsiniz.”

4. durum kesinlikle tehlikeli! bir yetişkinin müdahalesi şart.
a ) gördüklerinizi tarif edin.
b ) çocukları ayırın. “ bir arada olmanız güvenli değil,sakinleşmeye ihtiyacınız var, hemen şimdi ikiniz de odalarınıza gidiyorsunuz.”

kardeş kavgaları yardımıyla çocuklar;*nasıl uzlaşabileceklerini,
*n
asıl paylaşabileceklerini,
*kıskançlık ve içerleme duyguları ile baş edebilmeyi,
*problemlerini sözcüklerle nasıl çözebileceklerini öğrenirler. bu deneyimler çocuğunuzun aile dışındaki problemleri çözmesine de yardımcı olur.


kavgasız, gürültüsüz, huzur dolu günler dileğimle...
kaynak : psk. gönül firdes telatar

25 Ekim 2010

kardeş kavgaları 1

çocukluğumdan hatırlıyorum, ben kardeşimle, bizden büyük iki ablam da birbirleriyle ne çok kavga ederdi... yaşımız büyür, sorunlar değişir, kavganın şekli değişir ama hiç bitmezdi. şiddetin türleri cırmıklama, itekleme, ısırma, saç çekmeden bazen sözel saldırılara, laf sokmalara, ispiyonlama tehditine, en hassas noktasından vurmaya kadar geniş bir yelpaze oluştururdu. hatta gizli ittifaklar kurulur, annemler gezmeye gittiğinde kozlar paylaşılırdı. bunda 6 kız çocuklu ailemin sunduğu mozaiğin etkisi büyüktü tabi... aynı evde yaşıyorsanız ve kardeşseniz birbirinizin en gizli sırlarını, en açık yaralarını, en büyük zaaflarını ve en hassas noktalarını biliyorsunuz demektir. bu da kavganın şiddetini artıran en büyük unsur bence.

bu kavgalar babama hiç yansımazdı, annem o anda gelir her iki tarafı da haşlar, kavgayı sonlandırır sonra teke tek nasihat ederdi bize. ömrümün sonuna kadar bir daha konuşmayacağım diye kendime sözler verip, bir-iki saat sonrasında kuzu sarması olurduk kardeşimle... işte böyledir kardeş kavgaları saman alevi gibi bir küs bir barışık, ne onlarla ne onlarsız...

bizim evde de bugünlerde orta dozda aynı sorunlar yaşanıyor. ne zormuş böyle kriz anlarını yönetebilmek. bazen yapmayın, vurulmaz, ısırılmaz, sırayla oynayalım demekten öyle yoruluyorum ki... biliyorum bunlar çok normal ve kaçınılmaz yine de oldukça üzücü ve yıpratıcı...


sıradaki post : kardeş kavgalarına öneriler, çözümler

18 Ekim 2010

evde ayran yapımı

bir kavanoza bir miktar yoğurt, su ve tuz koyulur. elif e verilir, elif çalkalar, yorulup eren e verir, eren çalkalar, yorulup abasına verir, bu bir kaç tur devam ederken, anne karşıya geçip o anı fotoğraflar... sağlıklı sofraların leziz içeceği, bir de çocukların elinden olunca, tadına doyulmaz :)))

13 Ekim 2010

ankara da nostalji

Kızılay'dan Kuğulu'ya yürümeyi ve bu yürüyüşü Kıtır'dan tam karışık kumpirle ödüllendirmeyi,

Anfide ders dinlemeyi ve okul kantinindeki sınav sonrası kritiklerini,

Üstüste birkaç el king oynamayı,

Arkadaşlarımla yaptığımız kısırlı ev partilerini,

Şehirlerarası otobüs yolculuklarını,

Havanın kararmasıyla Yüksel Caddesi'ni dolduran işportacıları,

Dost Kitapevi'nde kitap okumayı,

Kardeşimle kendimize mayonezli zeytinli sandviç hazırlayıp yaptığımız gece sohbetlerini ve girdiğimiz gülme krizlerini,

Her fırsatta Marmaris'e ablamın yanına kaçmayı ve orada geçirdiğim rüya gibi tatilleri,

Her akşam Ankaray'ın Bahçeli durağında inip, eve kadar sevgilimle elele yaptığımız yürüyüşleri,

Isınmak için girdiğimiz izbe kahveleri (o zamanlar devasa avm ler yoktu ne yazık ki),

Fotokopicide çoğalttığımız kitap gibi ders notlarını,

Yükseköğrenim kredisi yatınca kendimize çektiğimiz ziyafetleri,

Yaz tatillerinde deniz keyfi sonrası güneşin tadını çıkarmayı,

Biraz daha dışarıda kalabilmek için bulduğum çeşitli kursları (bu sayede Karaca'nın çeviri-test-komposizyon programını bitirmiştim)

Candostlarda Grup Çığ dinlemeyi ve kurduğum gelecek hayallerini,

Dingin huzurlu kitap okumayı,

Gima'nın ya da PTT nin önünde cep telefonsuz buluşmalarımızı,

Kurduğumuz standları, katıldığımız fuarları özledim...

Ama geri dönmek ister miyim? Hayır. Yuva tadında evimizin, kızımlı oğlumlu saatlerin, anne kelimesinin yaşattığı mutluluğun yerini tutabilir mi, kıyaslanabilir mi? Hayır.

Geçmişi gülümseyerek teslim etmek gerek tarihe...

11 Ekim 2010

duru-landık

minicik gözlerini açtı bir öğle vakti dünyaya... 11-10-2010 saat 13:35 de, ılık bir sonbahar günü, yapraklar düşmeye devam ederken, memurlar işlerine dönme telaşında ve bizler heyecan içinde beklerken geldi. 3.280 gr beyaz bir bebek, pembeler içinde.

hoşgeldin duru bebek aramıza, hep iyi insanlarla karşılaş, güzel dostların olsun, sağlık ve huzur içinde yaşa...

anne tarafından 3 teyzeden 4 kuzen; halamızdan da duru bebek olmak üzere toplamda 5 kuzenleri oldu çocuklarımın.

eşim dayı ben yenge oldum. "yenge" kelimesi bana hep soğuk ve uzak gelmiştir nedense ama ısıtırız seninle birlikte duru bebek ne dersin, doldururuz içini "teyze" gibi sıcacık yaparız...