Bir yaz akşamı karpuz kokusu ile kızartma kokusunun buluştuğu yerde bekliyorum seni. Söğüt gölgesinin su ile dansına eşlik eden kurbağanın sesinde. Ve de uçurtma kuyruğunun beyaz buluta takıldığı anın sonsuzluğunda. Hani yağmur yağar da ağacın tüm yaprakları temizlenir tozdan kirden, işte o yaprağın üzerinden düşen son yağmur damlasının güneş ile buluşup parlayışında. Zihnimin en çıkmaz sokaklarında, en derin dehlizlerinde. Hani açıp lime lime baksalar kimsenin bulamayacağı bir yerde. İçinde dalgalar çağlayıp taşarken dışarıdan süt liman görünen bir denizin dinginliğinde bekliyorum seni. Gelmesen de bekliyorum. Gelmeyeceğini bile bile bekliyorum. Biraz da gizlice gelme istiyorum. Sana mı yoksa bu sonu belirsiz bekleyişlere mi tutkunum bilmiyorum.
Bir bekleyişi güzel kılan nedir biliyor musun? Sonsuz olasılıklı alternatifte, kavuşma senaryosu hazırlarsın dilediğince. Düşünsene bir kere; Sen gelmişsin mesela, ben penceredeyim, kar yağıyor sokak lambalarının pembeliğine... Ya da bir bahar sabahı odanın camını açıyorum, portakal çiçeklerinin kokusuyla birlikte senin kokun da doluyor içeriye... Birbirinin aynı olan günlerden birinde okuldan eve dönüyorum sonbahar yapraklarını çıtırdatarak, sen kapıda bekliyor oluyorsun örneğin. Göz göze gelip gülümsediğimiz anların fotoğraflarını çekiyorum. Sarıldığımızda duyumsadıklarımı hücrelerimin hafızasına kaydediyorum. Kokunu şişelere doldurup raflara diziyorum. Varlığın başımı döndürüyor, sana sarhoş oluyorum. Sadece sana bakmak, sadece seni görmek, sadece seni dinlemek istiyorum.
Aklım her seferinde hasretinin kurduğu tuzaklara düşüyor. Kafamı nereye çevirsem saçların, bakışların; aklımı nereye yöneltsem fikirlerin, düşlerin var. Bu bekleyişten bir gün vazgeçecek miyim merak içerisindeyim. İmkansızlığın yanı başında hayattan bir güzellik beklemenin umudu ışıldıyor. Bu umut da biterse anlamsızlıklar içerisinde, amaçsız bir güz yaprağı gibi savrulacağım. Ya da gelirsen, eğer gerçekten gelirsen bir gün, seni bu kadar sevebilecek miyim, bilmiyorum... Beklemek güvenli limanım benim, umudum hep var ve sen hayallerimin uçsuz bucaksızlığında benimlesin.
Yalnızlığın kederi, dönüşünün hayali, yarının ümidi birbirine karışıyor bazen. Derin nefesler almak, göğsümde sıkışan soluklardan, zamansız tükenişlerden, tüm bekleyişlerden kurtarmak istiyorum kendimi. Ev çok eskidi artık. Yılların ağırlığını taşıyan kirişler geceleri benimle konuşuyorlar. Bastığım yerler inliyor, tesisat öfkeli her an patlamaya hazır. Hüzün, yokluğunun resmini astığım duvarlara yakışıyor en çok. Kapılar ve pencereler ise en umutlu olanları aralarında. Gıcırdayarak açılıp kapanan ve her seferinde bir müjde muştulayan... Bırakıp gidemiyorum bu evi... Eğer gidersem beni bulamazsın ki... Burada bekleyeceğim seni, olmamışlığın acı tadında, olamayışın bunaltıcı huzursuzluğunda, varlığın ile yokluğunun buluştuğu bu evde.
Not:İllüstrasyonlar Pascal Campion' a aittir.