27 Aralık 2024

Esaretin Bedeli - Ankara DT

ESARETİN BEDELİ - ANKARA DT
Büyük Oyunu
2 Perde - 2 saat 10 dakika
Yazan Stephen King
Uyarlayan Owen O’neill & Dave Johns
Çeviren Nazlı Gözde Yolcu
Yöneten Barış Erdenk
OYUNCULAR:
Red Mehmet Demiralp
Andy Ulaş Ersoy
Greg Stammas Alper Tazebaş
Bryan Hadley Akın Berk Sağıroğlu
Mert Entwıstle Mert Ceylan
Rico Rodriguez Kadir Can Şeren
Rooster Onur Kayabaşı
Bogs Muzaffer Saygı
Dawkins Murat Kesim
Brooksie Edip Tümerkan
Tommy Koray Alper
Mahkumlar Çağrı Satıcıöz, M.Uğur Nak, Doğukan Nazif Soykök, Oğuzhan Göksel, Yunus Emre Altun, Deniz Er, Emre Olanca
Gardiyanlar Yasin Akder, Bahtiyar Sarıkamış, Mehmet Zorba
OYUNUN KONUSU : “Korku sizi tutsak eder. Umut ise özgür bırakır.”
Shawshank Hapishanesinde iki kez müebbet hapse çarptırılan Andy Dufrense, hapishane şartlarına ve zor koşullara karşı çabucak pes edeceği düşünülse de ayakta kalmak için büyük direnç gösterir. Uzun yıllarını hapishanede geçirmiş eski mahkum Red ile büyük bir dostluk kuran Andy Dufrense, etrafında yer alan mahkumları da kısa sürede etkiler ve onları parmaklıklar arasında olsalar bile özgürlüğün ve umudun asla yok edilmeyeceğine inandırır. Andy Dufrense bizlere hayatta sabrın, bilginin ve zekanın tüm zorlukların üstesinden gelebileceğinin bir kanıtı niteliğindedir.
Orijinal adı The Shawshank Redemption olan 1994 yapımı efsane film; o sene  En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Görüntü Yönetimi ve En İyi Film Düzenleme dallarında üç Oscar ödülüne layık görülmüştü. Frank Darabont'un senaryosunu yazdığı ve yönettiği, başrollerinde Tim Robbins ve Morgan Freeman'ın yer aldığı Amerika yapımı filmi izlemeyenimiz yoktur. Film senaryosunun Stephen King'in Rita Hayworth ve Shawshank'in Kefareti adlı kısa romanından uyarlandığını da ekleyelim. 
Filmde, genç ve başarılı bir banker olan Andy Dufresne (Tim Robbins), karısını ve karısının sevgilisini öldürmek suçundan ömür boyu hapse mahkum edilmiş ve Shawshank hapishanesine gönderilmişti. İşkence, tecavüz, dayak dahil her türlü olumsuzluğun hüküm sürdüğü hapishane koşullarında, Andy' nin hayata bağlı ve hep iyi bir şeyler bulma çabası içindeki hali, çevresindeki herkesi etkilemişti. Bir süre sonra parmaklıkların arkasında bile özgür bir yaşam olabileceğine bütün mahkumları inandırmıştı. Bu mahkumlardan biri olan Red (Morgan Freeman) ve Andy, unutulmaz bir dostluk kurmuş, cesur ve yaratıcı girişimleriyle hapishaneyi bambaşka bir yer haline getirmişlerdi.
Oyunu 21 Aralık günü Akün Sahnesinde izledim. Sanıyorum daha önce İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesinde sergileniyormuş. 2 perde 130 dakikalık oyun boyunca bir an gözümü kırpmadan, dikkatim dağılmadan, tempo düşmeden, film tadında muhteşem bir temsil izlediğimi söyleyerek başlamak istiyorum. 
Barış Erdenk bu film uyarlamasında harika bir iş çıkarmış. Oyuncuların seçimi çok çok başarılıydı. Hapishane dekoru, harika düşünülmüş. Koğuşların iki katlı sıralanışı, kostümler, hapishane atmosferini çok iyi yansıtmıştı. Oyun ilk dakikadan itibaren dekoru, kostümü, oyuncuları ve diyalogları ile sizi topyekûn içine çekiyor ve muhteşem iki saat on dakika vadediyor.
Sanatçılarımızın performanslarına bayıldım hepsi harikaydı ancak Red canlandırması ile Mehmet Demiralp' ın duruluğunu, sesini kullanışı, anlatımını çok beğendim. Ve hapishane müdürü Greg Stammas karakteri ile Alper Tazebaş oldukça inandırıcıydı. Andy olarak Ulaş Ersoy filmdeki bilge ve soğukkanlı duruşu harika yansıttı. Tüm oyunculuklar muhteşemdi hepsini tek tek tebrik ediyorum.  Ne desem eksik kalacak mutlaka gidin izleyin derim :)
Filmden bazı replikler ve filmin sonu:
Bu duvarlar tuhaftır. ilk önce nefret edersin, sonra alışırsın, zaman geçtikçe dayandığın tek şey olurlar. Kurumsallaşmak budur.
Ben dışarıdayken dürüst bir adamdım, dolandırıcı olmam için hapse girmem gerekiyormuş demek.
Yaşamakla meşgul olmazsan, ölmekle meşgul olursun.
Bazı kuşların kafes için olmadıklarını kendime hatırlatmam gerekiyor, tüyleri çok parlaktır ve uçup gittiklerinde onları kapatmanın günah olduğunu bilen tarafın gerçekten sevinir ama yine de yaşadığın yer onlar olmadan çok daha kasvetli ve boştur.
Yeniden başlamaktan korkma, bu sefer sıfırdan değil, tecrübelerinden başlıyorsun.
Umut tehlikelidir, umut bir insanı deli edebilir, bu iyi değildir. (Red)
Unutma Red umut iyi bir şeydir, belki de en iyisi ve iyi şeyler asla ölmez. (Andy)
Oturduk ve güneş omuzlarımıza vururken özgür insanlar gibi içtik. Tüm evrenin sahibi gibiydik.
Dünyada taştan olmayan ve kimsenin senden alamayacağı şeyler var. İçinden alamayacakları ve dokunamayacakları şeyler...
Umarım arkadaşımın elini sıkabilirim, umarım Pasifik düşlerimde olduğu kadar mavidir.
Korktukça tutsak, umut ettikçe özgürsün.

Yıllarca suçsuz yere hapiste kalan Andy, bankacı olmasının da yardımı ile bir süre sonra cezaevindeki gardiyanların finansal danışmanı ve cezaevi müdürünün muhasebecisi haline gelir. Müdürün rüşvet olarak aldığı paraların tamamını değil, hesaplayarak içeride geçen 19 yılının tazminatı olarak sadece 370 bin dolarını sahte bir isimle farklı banka hesaplarına aktarır. Andy küçücük elmas çekici ile yıllarca kazarak açtığı tünelden kaçtığında bu parayı bankalardan çeker ve filmin finalinde Red ile Pasifikte bir adada tekne boyarken tekrar buluşurlar. Muhteşem bir film...

Benim için sezonun yıldızı oldu, bilet bulabilirseniz kaçırmayın derim, tüm ekibi ayakta alkışlıyorum.
Tiyatro yaşamın kendisi :)

13 Aralık 2024

Richard ''Güller Savaşı'' - Bursa DT

RICHARD ''GÜLLER SAVAŞI'' - BURSA DT
Büyük Oyunu - 1 Perde - 1 saat 20 dakika
Yazan William Shakespeare
Çeviren Özdemir Nutku
Uyarlayan & Yöneten Ali Barışık
OYUNCULAR:
Richard I Erdem Erdoğan
Richard II / Cellat Çağrı Dulun
Richard III / Muhafız Kerim Çağrı Zora
Richard IV / Kral Henry / Kral Edward / Leydi Anne / Clarence / Richmond Kübra Tüzgün
Richard V / Kraliçe Elizabeth / Richmond Cansu Yılmaz
OYUNUN KONUSU: 
“Burada benden başka kimse var mı? Benden başka kimse yok. Ben varım. Kimsin sen? Richard. Kim? Vicdanım. Korkuyorum!
Vicdanım bir türlü rahat bırakmıyor beni!
Neden korkuyorum ki? Kendimden mi? Evet kendimden! Richard’dan!
Ama Richard, Richard’ı sever; yani ben beni.
Niye sevecekmişim? Beni seven tek bir yaratık yok;
Nefret ediyorum kendimden! Alçağın biri miyim ben? Evet. Ama suçlu değilim. Suçlu muyum? Hayır değilim. Suçlu muyum? Hayır. Suçlu muyum? Hayır. Suçluyum. Evet”

Shakespeare’in tarihsel oyunlarından VI. Henry ve III. Richard’ın metinler arası geçişle sahneye uyarlanan RICHARD “Güller Savaşı”, Lancaster soyundan gelen Kral VI. Henry’nin tahttan indirilmesiyle başlayan süreç, Richard’ın kardeşi Clarence’ın katledilmesiyle Kral Edward’ın ölümüyle ve Richard’ın taht basamaklarının önündeki her engeli ortadan kaldırmasıyla devam eder.
Ama Richard’ın unuttuğu bir engel daha vardır: Kendisi. Kendi yetersizlikleri, güvensizlikleri, üstün  olma kompleksi, şehveti, durduramadığı öldürme isteği ve susturamadığı iç sesiyle girdiği savaş onun sonunu hazırlar.
AÇIKLAMA: Değerli İzleyicilerimizin Dikkatine!
Oyunumuzda epilepsi hastalığında parsiyel nöbeti tetikleyebilecek ışık efektleri, yüksek ses efektleri, bulunmaktadır. Oyunumuz kan ve şiddet içermektedir. Ayrıca oyun esnasında sis, duman kullanıldığından dolayı, astım ve türevi hastalığı bulunan seyircilerimizin maske kullanımına dikkat etmesini önemle rica eder iyi seyirler dileriz.
Oyunu 12 Aralık' ta Cüneyt Gökçer Sahnesi' nde izledim. İngiltere taht savaşları hakkında Shakespeare' in yazmış olduğu iki oyunun Ali Barışık tarafından uyarlanarak Bursa DT tarafından sahneye koyulması ile oluşmuş, etkileyici, çarpıcı, farklı, cesur bir yapım olmuş.
Nedir 'Güller Savaşı''? Güller Savaşı ya da Çift Gül Savaşı, İngiliz tarihinde 1455-1485 yılları arasında gerçekleşen iç savaştır. Savaşa bu adın verilmesinin nedeni, savaşa neden olan York Hanedanı'nın armasının beyaz gül, Lancaster Hanedanı'nın armasının ise kırmızı gül olmasıdır.
Richard III eserde kendisini çirkin bir kambur, bir bacağı uzun diğeri kısa bir ucube olarak tanımlamış. Hiçbir kadının aşkını elde edemeyeceği düşüncesi ile kendini kral olmaya adamış ve bu uğurda kanlı bir mücadeleye girişmiştir. Richard III' ün krallığa giden yolunda katledilenler; mevcut kral VI. Henry, kardeşi Clarence, sonraki Kral Edward, Edward' ın oğlu, Kraliçe Elizabeth, Lady Anne diye uzayıp giden bir listedir.
Ancak dünya, önündeki tüm engelleri tek tek ortadan kaldırdığını düşünen III. Richard' a da kalmıyor. Oyunun son sahnesi olan Bosworth Field Muharebesi'nde (1485):
Richmond'ın üvey babası Lord Stanley ve takipçileri Richard'ı terk eder, bunun üzerine Richard, Stanley' nin oğlunun idamını ister: genç bir rehine. Ancak bu gerçekleşmez, çünkü savaş tüm hızıyla devam etmektedir ve Richard dezavantajlıdır. Richard savaş alanında atından düşer ve "Bir at, bir at, bir at karşılığında krallığım" diye bağırır. Richmond, Richard'ı öldürür ve tahtı ele geçirerek VII. Henry olur .
Bursa Devlet Tiyatrosu III. Richard' ın iktidar savaşını sahneye taşırken, insan ruhunun derinliklerindeki hırs ve nefretin hedefe kilitlenmesi sonucunda hiçbir ahlaki sınır tanımayan vahşi ve karanlık bir ruha dönüşmesini gözler önüne seriyor.
Shakespeare’in kendi zamanını aşan bu eseri aslında günümüz insanlarının güce ulaşmak için ödediği bedelleri, arkadaşlarının üzerine basarak yükseldiği kariyer basamaklarını, rakiplerinin taburesine tekme atarak ulaştığı birincilikleri anlatıyor.

Eserin sahneye konuluşunun cesurca olduğunu düşünüyorum. Oyun kan, cinayet, vahşet, savaş içerikli olmasının yanı sıra kullanılan dumanlar, ses efektleri, gerilim müzikleri, ışıklar, gürültü, karmaşa ve kaos izleyiciye biraz rahatsız edici gelmiş olabilir.
Ancak oyunculuk performansları, hele ki tek perde 80 dakikalık bir oyun için oldukça başarılıydı. Richard' ı yani tek bir karakteri üç oyuncu canlandırıyordu bu bence yaratıcı bir fikirdi. Çağrı Dulun ve Cansu Yılmaz performanslarının bir adım önde olduğunu düşünüyorum. Oyuncular bazen sahnede karakterlerin isimleri yazılı dövizlerle beliriyorlardı. Bu ilginç bir yorum olmuş. Kraliçe Elizabeth' in çocuklarının balon şeklinde yer alması da beni rahatsız etmedi. Ancak sorulan sorulara cevap veren kırmızı renkli akan dijital yazılardan hoşlanmadım. Öyküsü Ortaçağ İngiltere' sinin tarihi gerçeklerine dayanan bir oyun için uygun olmadığını düşündüm. Ve son savaş sahnesinde Richmond' un askerlerinin köpükten kesilmiş figürler olarak gökyüzünden sahneye intikal etmeleri oyunun kalitesine pek yakışmamış gibi geldi bana.

Oyun tanıtım konusunda yer alan Richard' ın kendisi ile iç hesaplaşması içeren diyalog sahneye yansımadı.
Selamlamada oyuncuları alkışlarken gördüğüm kadarı ile orada gerçek bir savaş yaşanmıştı.
Tiyatro daima mutluluktur, alkışlar Ali Barışık ve tüm ekibe gelsin :)

22 Kasım 2024

Ebedi Barış - İstanbul DT

EBEDİ BARIŞ - İSTANBUL DT Büyük Oyunu
1 Perde - 1 saat 20 dakika
Yazan Juan Mayorga
Çeviren Canan Şahin
Rejisör Yunus Emre Bozdoğan
OYUNCULAR:
(Oyuncu isimleri alfabetik olarak sıralanmıştır.)
Enmanuel Alp Ünsal
John - John Doruk Nalbantoğlu
Casius Emin Gürsoy
İnsan Fatih Topçuoğlu
Odin Murat Yatman
Şüpheli İnsan (Video) Yavuz Topçuoğlu
OYUNUN KONUSU
Kötü kimdir? Ya iyi? Sizce emirleri uygulamak ve ahlaki doğruluk arasında nasıl bir seçim yapmalı? Tarafsız kalınabilir mi? Daha da önemlisi ebedi barışı sağlamak mümkün olabilir mi? Oyun herkesin bu zor soruların yanıtlarını bulmaya çalışacağı alışılagelmedik bir dünyaya davet ediyor izleyiciyi.

20 Kasım' da Şinasi Sahnesi' nde izleme şansı bulduğum bu oyun şimdiye kadar izlediklerim arasında sezon iyisiydi:)
Yazarımızı tanıyalım: 
Juan Antonio Mayorga Ruano, 1965'te Madrid'de doğdu. İspanyol bir oyun yazarıdır. 

Ebedi Barış, Kant (1724-1804) tarafından ilk kez 1795 yılında yayımlanmış; altı ön madde, üç esas madde, iki ek madde ve siyaset ve ahlâk arasındaki ilişkiyi inceleyen bir ekten oluşan bir barış antlaşma tasarısı şeklinde kaleme alınmış bir eserdir. Literatürde "barış üzerine felsefi bir deneme" olarak bilinir. Kant, eserin önsözünde "Ebedi barış mezarda" diyerek kendi eserinin eleştirisini yaparken aslında barış için yapılan çalışmalara ironik bir yaklaşım gösterir. Kant'ın amacı, esas itibariyle devlet, ahlâk ve hukuk hakkındaki görüşlerin felsefi açıdan eleştirisini yapmaktır.

2004 yılında Madrid' de metroda gerçekleşen terör saldırısından sonra İspanya hükümeti Mayorga' dan terörle ilgili bir oyun yazmasını ister. Mayorga da Immanuel Kant’ın aynı adlı denemesinden esinlenerek Ebedi Barış'ı yazar.
Oyunun konusundan bahsedelim: Sahne açılışında büyükçe bir kafeste anti-terör köpeği olma adayı üç finalist köpek yer almaktadır. Onlarla kıdemli ve daha yetkili yaşlı bir köpek ile bir insan ara sıra kafese gelerek iletişim kurarlar. Bu, üç köpek arasında 'beyaz tasma' yı kazanmak için gerçekleştirilen bir müsabakadır. Koku alma, iz sürme, mülakat, öz geçmiş, soru-cevap gibi pek çok alanı içermektedir. Sorular terörizm, tanrı, din, baskı altında doğru seçimler yapabilme gibi çok yönlüdür. Köpekler aynı odayı paylaşmakta olsalar da aslında birbirlerine rakiptirler. Başlarda dost gibi görünseler de aşamalar ilerledikçe üstlerine yaranabilmek için birbirlerinin kuyularını kaymaya başlarlar hatta canlarına kast etmeye kadar işi ilerletirler.

Köpeklerden her birinin önce çıkan özellikleri diğerlerinden çok farklıydı. Enmanuel aklı ve zekayı, John - John fiziksel gücü, disiplini,  Odin ise kurnazlığı ve çıkarcılığı temsil etmekteydi diye düşünüyorum. Günün sonunda kazanan kim oldu derseniz metinde net olarak çıkarım yapılamasa da benim yorumum akıl ve zeka olur. Kant' ın devlet, ahlâk ve hukuk çerçevesinde barışın ve terörizmin, doğrunun ve yanlışın, iyinin ve kötünün farklı bakış açıları ile sorgulanışı oldukça etkileyiciydi.
Oyunculuklar üst düzeydi. Enmanuel canlandırması ile Alp Ünsal' ı Türk-Yunan ortak yapımı Romeo ve Juliet' in Romeo' su olarak hatırlıyoruz, burada çok daha başarılıydı. John - John karakteri ile Doruk Nalbantoğlu' nu çok beğendim. Emin Gürsoy, Kızıl Goncalar' ın Lokman' ı burada Casius rolü ile karşıma çıktı. Odin tiplemesi ile Murat Yatman çok inandırıcıydı. Oyunculukların hepsine şapka çıkarılır. Metin zaten çok akıcı, akılda kalıcı ve etkileyiciydi. Hepsi birleşince bir tiyatro ziyafeti yaşadığımı söyleyebilirim.

Akılda kalanlar ;
-Bir protestonun gerçekleşmesindense katliama dönüşmesi yeğdir.
-Dişlerini yeterince gösterirsen ısırmana gerek kalmaz.

Yunus Emre Bozdoğan rejisi ile sahneye konulan oyunda tüm ekibi alkışlıyorum.

18 Kasım 2024

Lysistrata - İstanbul DT

Büyük Oyunu + 13
1 Perde - 1 saat 25 dakika
Yazan Aristophanes
Çeviren Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu
Yöneten Barış Erdenk
OYUNCULAR:
Lysistrata Fulya Ülvan
Myrrhine / Probulos Ebru Aytürk
Lampito / Kinesias Sevi Demirçivi
Klenonike / Lykaon / Spartalı Çocuk Çiğdem Aygün
Maicon / Ankhises / Spartalı Sözcü Melodi Özkazanç
OYUNUN KONUSU
M.Ö. 490-478 yılları arasındaki Yunan-Pers Savaşları’ndan sonra, Yunanistan’ın iki büyük gücü olan Atina ve Sparta’nın arasındaki iktidar mücadelesi ile artan gerilim, M.Ö. 411’de savaşa dönüşür. Yıkımdan ve ölümden başka bir şey getirmeyen savaşa karşı, Lysistrata’nın liderliğinde kadınlar örgütlenir. Bütün istedikleri savaşsız, kansız bir dünyadır ve erkeklerini barışa zorlamak için her türlü yolu deneyeceklerdir.

Yazarımızı tanıyalım: Aristofanes (Aristophanes), MÖ 446 - MÖ 386 yılları arasında yaşamış bir komedya yazarıdır. Antik Yunan komedyasının en büyük yazarı olarak nitelendirilen Aristofanes, Atina’da doğdu. Babasının adı Philippos'tur. Gençliğine dair kesinlik taşıyan bilgiler olmamakla birlikte günümüze ulaşamayan ilk oyunu "Bilgelerin Şöleni' nin MÖ 427’de oynandığı bilinmektedir. Dolayısıyla, Aristofanes’in oyun yazarlığı döneminin, Perikles'in ölümünden (MÖ 429) sonraki döneme tekabül ettiği söylenebilir. Yazar, Atina demokrasisinin en parlak dönemine yetişmiştir.

Oyunu 30 Ekim tarihinde Küçük Tiyatro' da izledim.
Metin; Atinalılar ve Spartalılar arasında yıllardır devam eden savaşın bitmesini isteyen kadınların Lysistrata liderliğinde birleşerek, savaşı sürdürecek paranın bulunduğu Akropolis’ teki tapınağı ele geçirmelerini ve kendilerini bu tapınağa kapatarak, eşlerine cinsel ambargo uygulamalarını anlatan komedya türünde bir eser.  Çünkü kadınlar artık oğullarını ve kocalarını anlamsız ve sonu gelmeyen bir savaşta kaybetmekten bıkmışlar. Metinde Lysistrata sadece Atinalı kadınları değil, Spartalı kadınlarla iletişime geçerek onları da aynı konsepte örgütlemeyi başarıyor. Bu açıdan baktığımızda belki de tarihteki ilk uluslararası toplumsal kadın hareketinin dimağlarda yer bulması olarak değerlendirilebilir. Oyun finalinde savaşı artık bir yaşam tarzı olarak benimsemiş olan, Spartalı ve Atinalı erkekler, savaşa son vererek barışa razı oluyorlar. 

Oyuna bugünün dünyasından baktığımız zaman mücadele argümanının cinsel yoksunluğa indirgenmiş olması her ne kadar rahatsız edici olsa da MÖ.411 yılının toplumsal koşulları düşünüldüğünde eserin önemi daha çok anlaşılıyor. Belki de ilk savaş karşıtı tiyatro eseri olabilir. Ya da uluslararası kadın hareketinin sanata ilk yansımaları olabilir.  Kadınların savaşı sürdürecek paranın bulunduğu Akropolis’ teki tapınağı ele geçirmesi savaşın ekonomik boyutunun önemini vurguluyor.

Oyun izlerken doğrudan Müjde Ar, Şener Şen ve Şalvar Davası' nı anımsadım. Ve Şalvar Davası' nın yazarı kimdi diye araştırınca: ''Şalvar Davası, Aristofanes'in Lysistrata adlı oyunundan uyarlanan 1983 yapımı Türk filmidir'' notu ile karşılaşınca hiç şaşırmadım:)


Barış Erdenk rejisi ile yorumlanan oyunda beş süper oyunculuk performansı izledik. Oyunda kadın ve erkek karakterlerin tamamının aynı ekip tarafından canlandırılması bence akışa eğlence ve hareket katmış. Dekor, kostümler, danslar ve şarkıları da oldukça başarılı bulduğumu eklemek isterim.
Oyun tek perde seksen beş dakika olarak ideal seyir süresinde tutulmuş. Hareketli ve komedi unsurlarına yer verilmesi nedeni ile hiç sıkılmadan izlenebiliyor.
Buradan MÖ. 411 yılına ve Aristofanes' e selamlarımı gönderiyorum ve tüm ekibi tebrik ediyorum.
Tiyatro her dönemde daima yaşamın kalbinde...

29 Ekim 2024

Öteki - Ankara DT

ÖTEKİ - ANKARA DT
Büyük Oyunu-2 Perde - 2 saat 40 dk - +13
Yazan Ayşegül Çelik - Yöneten İsmet Numanoğlu
OYUNCULAR:
Demirci Cem Sel
Güzel Kadın Damla Ece Hacat
Öteki Egemen Büyüktanır
Sıska / Köybaşı Musa Öney
Topal Hasan Furkan Ulu
Çoban Hasan Çağdaş Kılıç
Cadı 1 Başak Gürdal Duranoğlu
Cadı 2 Meray Tunç
Baba Orhan Kocabıyık
Amca Serkan Ekşioğlu
Sarı Uğur Bakır
Komşu Kadın Handan Kılıç
Komşu Kız Yaren Çırakman
Genç Demirel Işık
Erkek 1 / Atlı 2 İlyas Zeki Karaca
Erkek 2 Hakan Sağlam
Erkek 3 / Atlı 1 Evren Dalkıran

OYUNUN KONUSU: Çok uzak diyarlarda, çok başka zamanlarda geçen bir hikaye anlatıyoruz size. Aslında hepimizi çepeçevre saran, istesek de istemesek de taraflardan biri olduğumuz; şu koca evrende nefes alamayacak kadar sıkıştırıldığımız, köşeye kıstırıldığımız bir “ÖTEKİ” hikayesi. “Kimse bu kadar bir başına kalmamalı bu dünyada” dedirtecek bir yalnızlık ve kimsesizlik hikayesi... Herkesin olduğu gibi kabul gördüğü, yaşama sevincinin sönmediği, umut dolu yarınlara. Hepinize iyi seyirler...
ADT' nin yeni oyunu Öteki' yi 23 Ekim' de  Cüneyt Gökçer Sahnesi' nde izledim. 
Önce yazarımızı tanıyalım:
Ayşegül Çelik, 1968’de Ankara’da doğdu. HÜ İktisadi ve İdari Programlar ile AÜ DTCF, Tiyatro bölümlerini bitirdi. HÜ Sosyal Antropoloji Bölümü’nde yüksek lisans programına katıldı. Televizyon, sinema ve sahne için drama yazarlığı yanı sıra televizyon için çocuk programı yazarlığı yaptı. Radyo oyunları TRT tarafından ödüllendirildi. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Kaynanam Nasıl Kudurdu? romanından yaptığı oyun uyarlaması Devlet Tiyatroları ve Bursa Şehir Tiyatroları tarafından sahnelendi. Librettosunu yazdığı Arda Boyları, Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu tarafından sahnelendi. Kadın Öykülerinde Ankara, Kadın Öykülerinde Doğu, Belki Varmış Belki Yokmuş, Bir Dersim Hikâyesi, Şehir ve İnsan, Kar İzleri Örttü adlı çok yazarlı kitaplara öyküleriyle katıldı. Şehper, Dehlizdeki Kuş adlı öykü kitabıyla Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülleri’nde mansiyon, Kâğıt Gemiler adlı öykü kitabıyla 2010 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü aldı. Sensizankaradadenizdüşleri (1997) adlı şiir, Korku ve Arkadaşı (2005) adlı öykü kitapları var. Halen Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Dünya Edebiyatı ve Uygarlık Tarihi dersleri veriyor
Masal tadında başlayan bir anlatı. Bir demirci ustası yıllar önce bir cadıyı denizde boğulmaktan kurtarınca kendisine ihtiyaç duyduğunda kullanılmak üzere bir armağan verilmiş. Yıllar sonra ise mutlu evliliğini bir çocuk ile taçlandırmak isteyen Demirci, bu armağanı kullanarak cadıları çağırıyor ve bir ucube çocuk yaratıyor. Bu çocuk tüm gözlerden uzak evde anne ve babasından başkasını görmeden büyütülüyor. (Burada evrensel bir eleştiri getirirsek aslında herkes sadece kendi ihtiyacı ve ebeveynlik duygusunu tatmin etmek için çocuk sahibi oluyor. Kutsal annelik temasının vurgulandığı; ikinci perdede anne ölünce, baba ve çocuk arasında bağ kurulamamış olduğu görülüyor. Son perdede çocuk vefa ve merhamet duyguları ile babasına yine de sahip çıkıyor.) Baba tüm gün dışarıda çalışırken anne ve 'Öteki' evdedir.
İlk perdede sahne durum ve duygu geçişleri öylesine gereksiz uzatılmış ki, akıcılığı olumsuz etkiliyor bu durum. Durağan sahnelerin sayısı oldukça fazla. İkinci perde ise akıcı ve film tadında işlenmiş. Kostüm, sesli ve ışıklı efektler, arkaplan yenilemeleri, dekorlar başarılıydı. Oyunculuk anlamında Egemen Büyüktanır' ı çok beğendim. O masumiyeti ve o inandırıcılığı hissettim. Cem Sel baba rolünün hakkını verdi. Onu daha önce Ocak isimli oyundan anımsıyorum. Furkan Ulu kör ve topal rolü ile Uğur Bakır da Sarı karakteri ile öne çıkan diğer oyunculuklardı.
Metin anlatı olarak didaktik masal türünde. Neyin yanlış neyin doğru olduğu konusunda bir tereddüt oluşturmuyor. Dış görünsel önyargıların merkeze alındığı oyunun günümüz internet çağında görünenin fazlasının ya da azının varolabileceği noktasında net bir mesaj taşıdığını söyleyebilirim. 

Oyunun finalinde alkışlarken 'ne kadar da doğru' diye düşünüyor ve dimağınız net bir şekilde salondan ayrılıyorsunuz. İlk perde biraz sıkıcı olsa da ikinci perdede hoşça vakit geçirmek için iyi bir alternatif olduğunu düşünüyorum ancak oyunun neden +13 olduğunu anlamadığımı da eklemek istiyorum.

Son olarak oyunun her sahnesinin çokça çalışılmış, emek emek işlenmiş olduğu kesinlikle anlaşılıyordu.
Herkese kocaman bir alkış...
Devlet Tiyatroları iyi ki var...

17 Eylül 2024

Haydi Karına Koş - L'avare Tiyatro&Bistro

Ray Cooney’nin yazdığı, Alper Yahşi ve Rasim Sevim’in yönettikleri bu müthiş komedi, ‘Haydi Karına Koş’;TiyatroMuz’un 25. yılında sahneye geliyor. (TiyatroMuz: 2001 yılında Antalya'da kurulan amatör tiyatro topluluğu ve organizasyon şirketi. Oyun sahnelemenin yanı sıra özellikle çeşitli organizasyonlarda yaptıkları çeşitli sahne sanatları, doğaçlama tiyatro, tiyatro sporu vb gibi aktivitelerle gündeme gelen, misyonlarını "etkinliklerden sonra tüm konukların mutlu bir tebessümle ayrılabilmesi, düşüncelerini sanat ve eğlence ile birleştirebilmek" olarak benimseyen oluşum.)

Kahkahaya ve eğlenceye doyacağınız bir akşama hazır mısınız? Ray Cooney’in kaleminden çıkan ve dünya çapında milyonları güldüren “Run For Your Wife” (Haydi Karına Koş), sıradan bir adamın sıra dışı maceralarını konu alıyor.

“Haydi Karına Koş”, sizi aldatma, yalan ve komedinin iç içe geçtiği bir dünyaya davet ediyor. Londra’nın sevimli taksicisi John’un bu iki dünyayı bir arada tutma çabası, kesinlikle izlemeye değer. Bu efsanevi komedi, tiyatro sahnesinde can buluyor ve sizleri de bu eğlenceli serüvenin bir parçası olmaya davet ediyor. Biletler şimdi satışta! Unutulmaz bir tiyatro deneyimi yaşamak için yerinizi hemen ayırtın. İki evlilik, bir taksici ve sayısız kahkaha… Bu eşsiz deneyimi kaçırmayın! Biletler tükenmeden yerinizi ayırtın ve unutulmaz bir akşamda yerinizi alın.
Etkinliği 16 Eylül akşamı L'avare Sokak' ta izledim. Uzun zamandır aklımda olan ve görmeyi çok istediğim bir yerdi.  Önce biraz L'avara dan bahsedelim:
L'avara Moliere’in ünlü oyunu Cimri' nin orijinal adı. Kurucusu ise Alper Yahşi: Alper Yahşi, “L’avare’ı kurma sebebimiz ülkemizde, sahne sanatlarında sürdürülebilir bir proje yaratmaktı. Sanatçıların ekonomik olarak çok zorlandığı, üretimde, sahne bulmakta sorunlar yaşadığı bir dönemde bu fikri gerçekleştirmek çok önemliydi. Bunun için de bir başka sanat dalı olarak düşündüğümüz gastronomiyle sahneyi birleştiren, misafirlerin 5 duyusuna hitap edecek restoranlar tasarladık” diyor bir röportajında. 

L’avare Sahne & Sokak konsepti bir pilot projeymiş  ve 2016 senesinde kurmuşlar. “Dekor olarak rahat bir bistro görünümünde, içerideyse gizlenmiş bir kapıdan geçerek, kendinizi bir anda 18’inci yüzyıl Fransız dekorunda butik bir sahnede buluyorsunuz.” L’avare Sokak’ın hemen L’avare Sahne’nin yanında açılan ikinci proje olduğunu söyleyen Yahşi, L’avare Sahne’ye gösterilen yoğun ilgi sebebiyle bu konsepti oluşturduklarını anlatırken; buranın, 20’nci yüzyıl başları Paris’te bir sokakta zaman geçiriyor atmosferini verdiğini söylüyor. L’avare Alice’in 2022 yılında açıldığını belirten Alper Yahşi, “Adından da anlaşılacağı gibi Alice in Wonderland temasında açılan fantastik bir ‘Dinner Theatre’ oldu” diyor Ahmet Yahşi röportajın devamında.

Ben L'avara Sokak' a gittim. Giriş ve ön kısım kafe olarak tasarlanmış, iç kısma ise mini bir sahne kurulmuş. 50 kişi kadar bir izleyici kapasitesine sahip olduğunu sanıyorum. İzleyiciler kafede bir şeyler yedikten sonra içecekleri ile koltuklara geçebiliyorlar. Öncesinde ne oyun kastı ile ilgili bir bilgi ne de mekana dair görsel bulabildim internette. Kendi sitelerinde yer alan afiş ve açıklamayı ekleyebildim. Ve benim çektiğim iki kare fotoğraf var.

Oyun Ray Cooney’in ünlü bir vodvili. John iki farklı semtte iki farklı kadınla (Barbara-Mary)evlenip iki farklı hayat yaşıyor. Taksi şoförü olması ve yaptığı zaman çizelgesine titizlikle uyması nedeni ile kurduğu düzeni rahatça devam ettirebiliyor. Ta ki bir olaya karışıp, hastanede ifade vermesi gerekene kadar. Yanlış evin adresini verip iki ayrı semtin komiserleri iki ayrı olay dosyası açıp araştırmaya başlayınca işler hafiften sarpa sarıyor. Üst kattaki işsiz komşu Stanley ve diğer evdeki gay üst komşunun olaylara müdahil olması işleri biraz karıştırsa da, John ve ona yardım etmek isteyen Stanley' in tek ayak üstünde uydurduğu onlarca yalan sonucunda işler iyice içinden çıkılmaz bir hal alıyor.


Komedi unsurlarının çok yüksek olduğu bir oyundu. Argo ve +18 espirilerin sıklıkla kullanıldığını da söyleyebilirim. Ben baya güldüm ama tabi ruh haline ve beklentiye göre her beğeniye hitap etmeyebilir. Oyunculuklarda profesyonel duran sadece yaşlı komiserin performansıydı. Ben Mary canlandırmasını yapan oyuncuyu daha başarılı buldum. Oyuncuların isimlerine maalesef ulaşamadım.


Yeni Tiyatro Dergisi jürisi, 2023-2024 tiyatro sezonunu için yönetmenlere bazı ödüller de vermiş:
Ümit Özhan (Haydi Karına Koş) – L’avare
Yönetmenlik Özel Ödülü (Komedi)
Alper Yahşi (Haydi Karına Koş) – L’avare
En İyi Yönetmen (Müzikal)

Sezona alternatif bir açılış yaptım. Oyuna gittiğim için gayet mutluyum ve şimdi L'avara Alice' teki bir gösteriyi görebilmeyi istiyorum.

İyi ki farklı işler yapan cesur girişimciler var.
Yaşasın tiyatro :)

11 Eylül 2024

İçerdekiler - Eskişehir Büyükşehir Belediyesi

İÇERDEKİLER- EBB
2 Perde / 2 Saat
13 yaş ve üzeri için uygundur
Yazan: Melih Cevdet ANDAY
Yöneten: Mert KIRLAK
Müzik: Ali EYİDOĞAN
Dekor Tasarım: Aylin ÖNEN, Alp ATEŞ
Işık Tasarım: Mustafa KALA
Dramaturg: Şafak ÖZEN

OYNAYANLAR
Komiser: Sinan DEMİRER, Tutuklu: Emre BASALAK, Kız: Özlem BAYKARA

Konusu: Oyun, iktidar bağımlılığı, hukukun ihlali, kişi dokunulmazlığı gibi sorunları sorgularken, insanın zor gücü karşısındaki direncine, özgürlük tutkusuna ve dürtülerine kadar uzanan psikolojik anlatımı yüksek, dramatik bir hikâyeyi sahneye taşıyor.

Her ne kadar yazıyı epey geciktirsem de geçtiğimiz sezonun son oyunu; 7 Mayıs' ta  Şinasi Sahnesi' nde izlediğim Eskişehir Büyükşehir Belediyesi' nin İçeridekiler adlı oyunuydu. Melih Cevdet Anday' ın kaleme aldığı bu oyunun aynı adlı sinema filminin de mevcut olduğunu ekleyelim.

Eserin türü psikolojik, tek mekanda geçiyor, mekan ise bir komiser odası. Bir komiserin öğretmen olan bir tutukluyu sorguladığına şahit oluyoruz. Öğretmenin 345 gündür usulsüz bir şekilde tutuklu olduğunu, sorgusunun sürdüğünü anlıyoruz. Ondan yapmadığını iddia ettiği suçlarla dolu bir ifade tutanağını imzalaması ve işbirlikçilerinin isimlerini söylemesi isteniyor. Komiser hem iyi polis hem de kötü polis. Sorgu esnasında ruh halleri sürekli değişiyor ikisinin de. Psikolojik gerilim komiserin bu başarısız sorgulamaya son verebilmek adına tutukluya eşi ile yalnız geçirebileceği bir 45 dakika vadetmesi ile başlıyor. Tutuklu komisere tam olarak güvenmese de bu iyiliği kabul ediyor. İlk perde oyunculuklarında komiser rolü ile Sinan Demirer, tutuklu canlandırması ile Emre Basala oldukça inandırıcı ve başarılılardı.

İkinci perde komiserin odadan çıkıp, tutuklunun eşinin odaya girmesi ile başlıyor. Öğretmen hemen sarılıyor eşi olarak düşündüğü kadına ancak eşinin rahatsızlığı nedeni ile gelemediğini, onun yerine baldızının ziyarete geldiğini görüyor. Sonrası tam bir psikolojik kaos. Tutuklu eşi ile birlikte yapmayı planladığı isteklerini baldızı üzerinden gerçekleştirmek istiyor, hatta bu yönde baskı kurup, çirkinleşmeye başlıyor. Burada ikili arasında sözüm ona bir ahlak sorgulaması yaşanıyor. Baldız ha ikna oldu olacak derken neyse ki süre bitiyor. Ve tekrar komiser içeri giriyor. Bu noktada baldız canlandırması ile Özlem Baykara' nın oyunculuk anlamında biraz geride kaldığını söyleyebilirim.

Ben metinden hiç hoşlanmadım. Cinsellik konusunda erkeklerin üzerine giydirilmeye çalışılan acizliği besleyen destekleyen yapımları sevemiyorum. Cinsellik bu kadar kontrol edilemez bir şey değil, olmamalı.

Eskişehir Devlet Tiyatrosunu ve yaptığı işlerin çoğunu seviyorum. Ekibi tebrik ediyorum. Ankara' ya yine gelin...

Yaşasın sezon başlıyor :)

4 Mayıs 2024

Romeo ve Juliet - İstanbul DT

ROMEO VE JULİET - İSTANBUL DT - Büyük Oyunu
2 Perde - 2 saat 35 dakika
Yazan William Shakespeare
Türkçe Çevirisi Özdemir Nutku
Yunanca Çevirisi Giorgos Blanas
Yöneten Lefteris Giovanidis
OYUNCULAR:
Dadı Roula Pateraki
Juliet Calliope Chaska
Romeo Alp Ünsal
Rahip Lawrence Eray Eserol
Capulet Nikos Karathanos
Lady Capulet Maria Diakopanagiotou
Mercutio Sevki Cepa
Benvolio Efe Akercan
Tybalt Spyros Margkoudakis
Paris Nikos Konstantopoulos
Sampson / Uşak Dimitris Charalampoboulos

OYUNUN KONUSU: William Shakespeare’in ölümsüz eseri “Romeo ve Juliet”, Türkiye’den Devlet Tiyatroları ve Yunanistan’dan Atina Konser Salonu Megaron ve Yorgos Lykiardopoulos kültürel organizasyonu Lykofos ortak projesiyle Ege’nin her iki yakasında tiyatroseverlerle buluşuyor.
Pire Belediye Tiyatrosu yönetmenlerinden Lefteris Giovanidis’in reji koltuğuna oturduğu bu uluslararası büyük yapımda Devlet Tiyatrolarını dört sanatçı ve bir ışık direktörünün yanı sıra Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasından bir besteci temsil edecek.
Yunanistan ve Türkiye’den köklü sanat kurumları ve sanatçıları bir araya getiren ve kadim sanat potasında birleştiren proje, iki ulus arasında bir köprü kurmayı amaçlıyor. Türk ve Yunan sanatçılar; aşk, ihanet, dostluk ve trajedinin unutulmaz bir hikayesi olan “Romeo ve Juliet”i, kendi zengin kültürel miraslarından ve tarihsel arka planlarından ilham alarak yeniden canlandırıyor.
Proje, Shakespeare’in şiirsel başyapıtını günümüze uyarlayarak, her zaman barış içinde olmasa da hasbelkader bir Balkan şehrinde birlikte yaşayan iki ailenin, Yunan Capulet’ler ve Türk Montague’lerin dünyasına taşıyor. Farklı kültür ve dinlere mensup insanlar, suç, günlük hayatın bir parçası haline gelen şiddet ve çılgınlıkların arka planında Türk Romeo ile Yunan Juliet’in aşk hikayesi filizleniyor.
Oyunu 22 Nisan günü Cüneyt Gökçer Sahnesi' nde izledim. 
Shakespeare' in en tanınan eserlerinden, repliklerini neredeyse ezberlediğimiz, sinemadan, tiyatrodan ve dahi çizgi filmlerden bile aşina olduğumuz Romeo ve Juliet' in, oldukça çağdaş ve bir o kadar da farklı yorumlanmış bir versiyonunu gördük. Oyunu izlerken Juliet' in henüz 14 yaşında olmasının ve Romeo' nun olsa olsa 16 yaşında olmasının ne kadar üzücü ve iç acıtıcı olduğunu bir kez daha anımsadım.
Bu yapım Türk-Yunan ortak ürünü olmasının yanı sıra, sahnede İngilizce-Yunanca-Türkçe olarak farklı dilleri barındırması ile benim için oldukça ilgi çekiciydi. Replikler izleyicilere çeviri olarak üst yazı şeklinde düşünülmüştü. Yönetmen Lefteris Giovanidis' in yorumunu elbette herkes beğenmeyebilir. Kostüm tasarımından, dekor seçimine ve müzikal öğelerine dek dönemini aşmış, oldukça modernize edilmiş bir versiyondu. 
Gösteride farklı bir planlama olarak Capulet ailesinin Yunanca konuşmasına, Yunan olmasına ve Montague ailesinin de Türk olmasına ve Türkçe konuşmasına karar verilmiş. İki aile kendi aralarında ise İngilizce konuşmuşlar.
Oyunculukları ben çok beğendim ama kesinlikle Juliet performansı ile Calliope Chaska çok ileride kaldı. Şevki Çepa ve Eray Eserol sahnede çok beğendiğim ve defalarca kez izlediğim sanatçılardı bu eserde de başarılı olduklarını düşünüyorum. Romeo canlandırması ile Alp Ünsal işin üstesinden gelebildi.  Dadı rolü ile Roula Pateraki' nin oldukça fazla sahnesi vardı, 80. yaş dönümü o akşama denk geldi ve pastasını selamlamadan sonra sahnene üfledi:)
İki düşman ailenin birbirini seven genç çocukları Romeo ve Juliet'in aşk hikayesi, her ne kadar mutlu son ile bitmese de bu ortak projenin Ege’nin iki yakasını gerilimden kurtarıp, ılımlı bir iklime sokmasını diliyorum.
Projenin Ankara' ya bir daha yolu düşer mi bilmiyorum ama ben izleme şansını yakalayabildiğim için çok mutluyum. Tabii Romeo ve Juliet' in en orijinal ve klasik gösterimini de izlemekten çok büyük keyif alacağım kesin.  Bu nedenle bir kaç ölümsüz replik bırakarak yazımı sonlandırıyorum ♥
Sonradan kör olan aşık unutamaz
Daha önce gördüğü değerli hazineyi.
Eşsiz güzellikte bir kadın göster bana,
Ancak vesile olur anımsatmaya
Kimin ondan da güzel olduğunu. 

Gönlüm hiç sevdi mi bugüne dek?
Sevdiyse, yalanlayın gözlerim. Görmedim çünkü
Bu geceye dek gerçek güzelliği. 

Aramak boşuna, bulunmak istemeyeni. 

Yarayla alay eder, yaralanmamış olan. 

Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi,
Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan:
Biz dönünceye dek siz parıldayın, diye. 
Adın ne değeri var? Şu gülün adı değişse bile
Kokmaz mı aynı güzellikte?
Romeo’nun adı Romeo olmasaydı,
Kusursuzluğundan hiçbir şey kaybolmazdı. 

Cömertliğim uçsuz bucaksız denizler gibi,
Denizler gibi derin sana olan sevgim.
Sana ne kadar verirsem, o kadar çoğalıyor bende kalan,
Sonsuz çünkü ikisi de. 

En tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir,
Aynı tat isteği, iştahı köreltir.
Onun için, ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin,
Hedefe hızlı giden, yavaş kadar geç varır.

JULIET:
İki kelimecik daha, sevgili Romeo,
Sonra da gerçekten iyi geceler sana!
Saygıdeğerse aşkının eğilimi,
Amacın evlenmekse, bildir göndereceğim adamla,
Nerede, saat kaçta yapmak istiyorsan töreni;
O zaman tüm varlığımı sana adar,
Ardın sıra gelirim ta ölünceye kadar.

Ama kötüyse niyetin sana yalvarırım…

Vazgeç bundan, başbaşa bırak beni kederimle.
Yarın birini yollarım.

ROMEO:
Ancak seninle yaşar ruhum.

JULIET:
Binlerce kez iyi geceler sana!

ROMEO:
Binlerce kez beter olsun gece, senin ışığın yoksa.

21 Nisan 2024

Kadınlar, Filler ve Saireler - Ankara DT

KADINLAR, FİLLER VE SAİRELER - ANKARA DT Büyük Oyunu
1 Perde - 95 dakika - Yazan Yunus Emre Gümüş - Yöneten Sibel Erdenk
OYUNCULAR:
1. Kadın Neyra Kayabaşı
2. Kadın Filiz Demiralp
3. Kadın Gül Öz
4. Kadın Gizem Koçer - Dış Ses Boğaçhan Sözmen
OYUNUN KONUSU:  Büyük bir şehirdeki sıradan bir apartmanda birbirine komşu olan üç kadının trajikomik hikâyesi. Bir tarafta evlilik hazırlıkları yaparken on iki yıllık sevgilisi tarafından terkedilen bir kadının hayata tutunma çabası, diğer tarafta hayatı boyunca başkalarının mutluluğu için kendini ihmal etmiş bir kadının rahmi alınmadan önce son bir gayretle çocuk sahibi olma arzusu, öteki tarafta günübirlik ilişkilerden kurtulmaya çalışırken her sabah dipsiz bir yalnızlığa uyanan başka bir kadının beyaz atlı prensini bulma hayalleri…
Yan yana dairelerde birbirlerinden habersiz benzer dertlerle boğuşan üç yalnız, kentli kadının aileleriyle, arkadaşlarıyla, erkeklerle, hayatla ve dahi kendileriyle baş etme maceralarının tüm karanlığına rağmen eğlenceli hikayesi.
Birbirine tutunmazsa düşecek bu kadınların fillerle ilgisini anlayabilmek için hikâyelerine daha yakından bakmak gerekecek…
Kadınlar, Filler ve Saireler' i 13 Mart 2024' de Küçük Tiyatro' da izledim. Biri anlatıcı, dört kadın oyuncu tarafından sahnelenen şehirli kadınların hayatlarını mizahi, danslı ve müzikli bir anlatı ile bize gösteren tek perdelik doksan beş dakika süren bir oyun. Oyun süre anlamında biraz zorlayıcı görünse de, akışın dinamizmi, konunun kadın erkek ilişkilerini ele alan ilgi çekici yönü, eğlenceli kostümler ve bir de muhteşem oyunculuklar eklenince rahatsız edici olmaktan çıkmış. 
Senaryoda kadının adı yok. 1, 2 ve 3 olarak isimlendirilmiş:
1. Kadın Neyra Kayabaşı; 25 yaşında, sosyal medya uygulamalarını kullanarak ya da şehrin barlarında dolaşarak hayatının beyaz atlı prensini yani evleneceği erkeği arıyor. Ancak her defasında hayal kırıklığına uğruyor, hep yalnız uyanıyor. Oyunculuk performansı harikaydı.
2. Kadın Filiz Demiralp; 30 yaşında, on iki yıldır bir erkekle beraber. Evlilik hayatının tüm pasını biriktirmelerine rağmen bir türlü evlilik teklifi almıyor. Genç yaşta girip yıllarca emek verdiği ilişkide adam onu terk edip bir başka kadınla evlenince depresyona girip intihar etmeye karar veriyor. Oyunculuk performansı muhteşemdi.
3. Kadın Gül Öz 35 yaşında, Çevreci bir aktivist olan 3. kadın rahim kanseri olduğunu öğrenince son şansını büyük bir genetik yatırım yapıp dünyaya bir çocuk getirerek kullanmak istiyor. Bunun için ise doğru spermi bulma arayışında. Oyuncuk performansı çok parlaktı.
Aynı apartmanda yaşayan bu üç kadının ortak noktaları ise hayatlarının erkeğini aramalarıydı.
Yunus Emre Gümüş tarafından kaleme alınan, modern zamanda kadınların toplumsal yaşayış ve sorunlarına mizahi bir üslup ile eğilen ancak eril bakış açısı ile harmanlandığı için sanırım, rahatsız edici bulduğum bir metin olduğunu söylemek isterim. Kadınların içlerindeki yaratıcı potansiyeli göz ardı eden, onları bağımlı aciz gösteren, hayattaki tek sorunlarının ve varoluş amaçlarının evlenip çocuk yapmaya indirgendiği bakış açısını kendime yakın bulmuyorum. Toplumumuzun ancak kadının her anlamda kendi kendine yetebilen, yalnız başına ayakta durabilen, çevresine entelektüel, bilimsel, ekonomik katkı sağlayabilen güçlü modeller olduğunda iyileşebileceği görüşündeyim. 
Metin konusunda bazı eleştirilerim olsa da oyun Sibel Erdenk rejisinde; oyunculuklar, kostümler, şarkılar, danslar, içerdiği komedi unsurları ile bütünsel olarak başarılıydı. Tüm ekibi tebrik ediyoruz.

Unutmayın filler, dünyanın en duygusal hayvanlarıdır :) 
Gidelim, izleyelim, düşünelim, tartışalım.
Alkışı bol olsun, tiyatro en sevdiğim...