14 Ekim 2022

Belgesel Tadında Hayat

Serengeti bozkırında sıradan bir gün başlıyor. Genellikle birlikte hareket etmeyi başarabilsek de kalbim, beynim ve ruhum arasında kimin alfa olduğuna karar verebilmem çok güç. Bir tehlike sezdiğimiz anda kontrolü beynim ele geçiriyor ve bizi hayatta tutabilmek için yapılabilecek ne varsa yapıyor. Verimli düzlüklerde hiçbir endişe taşımadığımız anlarda ise ruhum eğlence peşinde. Ancak kapıda bekleyen uzun ve zorluklarla dolu kışa kendimizi hazırlamak zorunda olduğumuzun farkındayız. İçinde bulunduğumuz sistem hiç de karmaşık değil. Bizler küçük mutluluk kırıntıları ile beslenirken, Onlar içimizdeki umut ve yaşama sevinci ile besleniyor. Bu nedenle, kendimize sığınacak güvenli bir barınak ararken her an tetikte olmalıyız. Bazen güvende olduğumuzu düşündüğümüz bir anda hiç hesapta olmayan bir tehlike ile karşılaşabiliyoruz. Hüzün sağanakları, sevgi kıtlıkları, hasret soğukları, yıldızlı geceler ve gün batımı saldırıları en çok hasar verenleri. Özellikle yılın bu zamanlarında tabiat ana cömertliğini yavaş yavaş bizlerden esirgerken hüznün ve acının kokusunu rahatlıkla alabiliyoruz. En zayıf hissettiğimiz anlar ise neden terk edildiğimizi anlayamadığımız anlar.
Bu serin sonbahar sabahı bize yeni günün başladığını ve sorumluluklarımızı hatırlatıyor. Gerekeni yapacağız çünkü sahip olduğumuz güdüler tüm zoluklara rağmen hayatta kalmak ve ilerlemek üzerine kurulu. Güçsüz olanların her zaman büyük göç sırasında nehirdeki timsahlara yem olacağını biliyoruz.
Ruhumun yağmurlarda ıslanmaya ihtiyacı var ancak haftalardır yağmur yağmayınca otlaklar kurudu, otlar sarardı ve azaldı. Böyle zamanlarda herkes birbirinin açığını kollar ve başına buyruk davranır. Kalbim belki O dönmüştür diye her hışırtıya bakmak ister. Beynim ise buna izin vermez. Kurak geçen mevsimin ardından, beklenen yağmurun savanaya ulaşması şu an uzak bir hayal gibi. Ancak O' na kavuştuğumuz zaman otlar tekrar yeşerecek ve hep birlikte bir ağacın gölgesinde mutlulukla ziyafet çekebileceğiz.
Güneş ışıklarının çekilmesi ile etraf kızıl bir sessizliğe büründü, gece çok karanlık. Gidişinin ardından yaşadığımız bu üçüncü dolunayda bulabildiğimiz en yüksek yere çıkıp, açlığımızı ve özlemimizi unutmaya çalışarak, dolunayı izleyeceğiz. Tıpkı eskiden hep birlikte yaptığımız gibi. Ve Onun da bir yerlerde dolunayı izleyerek bizi düşündüğünü hayal edeceğiz. Kalbim çok özleyecek, ruhum acı çekecek, beynim ise hepsi geçecek diyecek.
Evrenin uçsuz bucaksızlığında bu küçük mavi gezegende ne kadar yalnızız. Sadece üç kişilik sürümüz ve hayatta tutmaya çalıştığımız bir bedenimiz var. Bu bedeni ayakta tutabilmek yoğun bir çaba ve olağanüstü bir sabır gerektiriyor. Nefes alıp vermeyi sürdürsek de tekrar hayatın akışına karışmayı başarabilecek miyiz? Belki bir gün başka bir dünyada Onunla birlikte yeniden bir ahenk yakalayabiliriz.
Şimdi yorgun bedenimizi dinlendirebilmek için birbirimize iyice sarılıp, yeni gün için güç toplama zamanı. 
Çünkü yarın bilinmezlikleri ve sürprizleri ile umut vermeye devam ediyor. 
 
Not:İllüstrasyonlar İgor Morski.

6 Ekim 2022

Sefiller

SEFİLLER - ANKARA DT Büyük Oyunu/2 Perde - 2 saat 40 dakika
Yazan Victor Hugo
Çeviren Volkan Yalçıntoklu
Rejisör İpek Atagün Gezener
OYUNCULAR:
Jean Valjean/ Durukan Ordu
Piskopos/ Mehmet Akay
Javert/ Caner Kadir Gezener
Fantine/ Aslı Artuk
Mösyö Thenardier/ Şevki Çepa
Cosette/ Eda Aydınlı
Marius / Jandarma Kadir Anıl Adıgüzel
Kadın / Madam Magloire / Ustabaşı / Kahya Naime Sinem Lökbaş
Madam Thenardier / Kız Kardeş Övgü Yılmaz
I. Yüzbaşı / II. Yüzbaşı Ümit Atalay
Eponine/ Yasemin Bilgin
OYUNUN KONUSU
Victor Hugo’nun çağlar ve coğrafyalar aşan eseri, Sefiller.18. yüzyıl Fransa’sından, insanın evrensel hikayesine uzanan; adaletin ve sevginin, acının ve umudun, dünün ve bugünün hikayesi.
Victor Marie Hugo (1802-1885) Romantik akıma bağlı Fransız şair, romancı ve oyun yazarı. Fransız edebiyatının en önemli romanlarından biri olan Sefiller, romantik akımın etkilerini taşıyan bir eserdir. Bir suçlunun yaşam öyküsünü konu edinen bu eser, birçok dile çevrilmiş, sevilerek okunmuştur. Araştırmacılar, Hugo’nun bu roman üstünde on yedi yıl çalıştığını belirtirler.
Piskopos/ Mehmet Akay
Sezon açılışında Ankara Devlet Tiyatrosunun yeni oyunlarından birini Cüneyt Gökçer Sahnesinde izledim ve oldukça yüksek tatminli bir açılış yapmış oldum bu sene :)

Sefiller, pek çok kez sinema ve tiyatroya uyarlanan dünyaca ünlü yazar Victor Hugo’nun klasik romanı. Ondokuzuncu yüzyıl Fransasında Jean Valjean' ın ablasının yedi küçük çocuğunu doyurabilmek için çaldığı ekmek nedeni ile beş yıl kürek mahkumu olarak ceza alması ve kaçmaya teşebbüsten cezasının ondokuz yıla çıkmasını anlatıyor. On dokuz yıl boyunca kürek mahkumu olan Jean Valjean cezası bitip de özgür kaldığında 2-4-6-0-1 nolu eski mahkum olarak onu neler beklemektedir. Jean Valjean, hapisten çıktığı zaman hiç kimse ona yiyecek ve yatacak yer vermez, soğuktan donmak üzereyken bir piskoposun evine sığınır ve orada karnını doyurur ancak evden gümüşleri çalarak kaçar. Oyunu izlerken Piskopozun sözlerinin her birini büyük büyük her yere yazmayı hatta çerçeveletip asmayı istedim. Bu yazıya ekleyeceğim:) Victor Hugo, karakterlerin üzerinden eserinde iyilik, kötülük, vicdan, adalet, ahlak felsefesi, siyaset, din, aşk gibi konuları çok ustaca işlemiş.

Polis Şefi: Javert/ Caner Kadir Gezener
''Cahillere elinizden geldiğince çok şey öğretin; toplum ücretsiz eğitim vermediği için suçludur, kendi karanlığını kendi yaratıyor. Günah karanlık ruhlarda işini daha kolayca görür. Suçlu günahı işleyen değil, karanlığı yaratandır.''
Cosette/ Eda Aydınlı ve Marius/ Kadir Anıl Adıgüzel
''Mümkün olduğunca az günah işlemek insanın yasasıdır. Hiç günah işlememek meleğin düşüdür. Dünyevi olan her şey günaha boyun eğer. Günah yer çekimine benzer. ''
Jean Valjean/ Durukan Ordu
''Terazinin bir kefesi ağır basacaksa bu ağırlık uzun zamandır çile çeken halktan yana olmalıdır. ''

''Bir ermiş olmak istisnadır, dürüst bir insan olmak kuraldır. Yanılın, gücünüzü kaybedin, günah işleyin, ama dürüst olun.''

Biraz da tiyatromuzdan bahsedelim. Baştan sona her detayı ile çok çalışılmış, üzerine düşünülmüş, emek verilmiş bir oyun olduğu ilk andan itibaren hissediliyor. İzleyici koltuklarına oturmuş sahneyi beklerken görünürde hiç dekorun olmaması beni çok meraklandırmıştı. Sadece kare şeklinde dönen büyük bir platform, oyuncuların uzun yürüyüşlerinin aktarımında ve pek çok sahnede oldukça işlevsel kullanıldı. Sahnenin her iki yanında görülen perdeye paralel üç, dört platform, alanları bölmek için kullanıldı. Hareketli bir kaç dekor gerçekten etkileyiciydi. Paris' in kanalizasyonları, Cosetta ve Jean Valjean' in Paris' te kaldıkları ev, bu şekilde tekerleklerle sahneye taşınan dekorlardı. Oyuncular mikrofon kullandılar. Baştan yadırgasam da akış içerisinde bir süre sonra bu detay tamamen aklımdan çıktı ve benim için rahatsız edici olmadı. Kostümler, danslar ve müzik çok başarılıydı. Müzik ve diyaloglarda ara sıra gerilim ve endişe unsuru ön plana çıktı. Bazı sahnelerde korku filmi izliyor hissine kapıldım bunun daha çok gerilimli müzikten kaynaklandığını düşünüyorum. Eserin müzikli ve danslı bir yorumunu izledik ancak yine de bazı dans sahnelerinin uzadığını düşündüğüm oldu. Oyunculuklar olağanüstüydü. Çok yetenekli çok istekli ve çok profesyonel bir kadro ile harika bir işin kotarılmış olduğunu söylemek istiyorum. Durukan Ordu pek çok kez sahnede izlediğim çok yetenekli bir oyuncu Jean Valjean (Madeleine-Fauchelevent) rolü ile sahnede çok iyi duruyordu ancak oyunculuklar içerisinde en çok Mösyö Thenardier canlandırması ile Şevki Çepa' yı beğendiğimi söyleyebilirim.


Hele ki sıra alkışa gelince, o oyuncuların her birinin gözlerindeki ışıltılı mutluluğa şahit olmak, izleyicilerin dakikalarca ayakta alkışlaması, o etkileşim işin her iki taraf için de en gurur verici ve en iyi hisettiren tarafı sanırım...

Tiyatro en sevdiğim...


Eserin kısa özeti:
Jean Valjean ekmek çaldığı için beş yıl kürek cezasına çarptırılmış, birkaç kez kaçmaya kalkıştığı için cezası ağırlaşmış, on dokuz yıl hapiste kalmıştır. Çok kuvvetli bir insan olan Jean Valjean, hapiste iyi duygularını kaybetmiş gibidir. Hapisten çıkınca, mahkûm olduğunu gösteren belge yüzünden herkes ona kötü davranır. Bir piskopos onu evine alır, o ise evden gümüş takımları çalar, fakat yakalanır. Piskopos, şikayetçi olmaz, üstelik ona iki de gümüş şamdan hediye eder; onlardan elde edeceği parayı namuslu adam olma yolunda harcamasını ister. Son olay, Jean Valjean’ın yaşamında bir dönüm noktası olur. Madeleine adıyla iş hayatına atılır, zengin olur, belediye başkanı seçilir. Fantine adında düşmüş, fakat ruhça temiz bir kadını polis şefi Javert’in elinden kurtarır. Javert, birdenbire ortaya çıkan ve kısa sürede zengin olan ve herkesin “Baba” dediği Madeleine’in kim olduğunu merak eder. Madeleine, aranmakta olan Jean Valjean diye başka birisinin yakalandığını öğrenince, kendi yerine suçsuz birinin küreğe mahkûm edilmesine gönlü razı olmaz, polis şefi Javert’e teslim olur. Jean Valjean, zindana atılır fakat yine kaçar. Bu kez Fantine’in kızı Cossette’i büyütüp yetiştirmek ister. Javert, yine peşindedir. Jean Valjean bir manastıra saklanır, Fauchelevent adı ile yaşar. Cossette büyümüştür. Üniversite öğrencisi Marius ile aralarında bir aşk doğar. Jean Valjean, başta Marius’tan hoşlanmaz fakat onu daima korur. İhtilal başlamış, Marius, Cumhuriyetçilerin safında yer almıştır. Cumhuriyetçilerce daha önce esir alınan Javert idam edilecektir. Bu işi Jean Valjean alır ve Javert’i serbest bırakarak kaçmasına göz yumar. Marius çatışmada yaralanır. Ona Jean Valjean yardım eder ve onu savaş alanından alıp lağımdaki labirentlerde gizlenerek evine götürmek üzere uzun süre sırtında taşır. Bu sırada Javert tarafından yakalanır. Marius'u Javert nezaretinde evine götürerek ailesine teslim eder. Valjean son kez evine uğramak ricasıyla Javert'a teslim olur. Javert, Jean Valjean’ı evin bahçesinde bekleyeceğini söyler fakat Jean Valjean geri döndüğünde Javert’i bulamaz. Javert, minnettarlık duygusuyla onu tutuklamaz ve görevini yapmadığı için Seine nehrine atlayarak kendi kendisini cezalandırarak intihar eder. Marius ile Cosette evlenirler. Çok yaşlanmış olan Jean Valjean ölür; başucunda piskoposun kendisine hediye ettiği şamdanlar yanmaktadır.