27 Temmuz 2018

PAUSE

Hala(henüz mü demeliydim albayım:) bir kum tanesi gibi bir taş gibi dinlenmek mümkün olamasa da; 
Zorunluluk ve sorumluluk tanımı dışında kalan her an(yer-zaman-kişiler önemli değil albayım)
Tatil benim için artık.
Yine de bence bu yaz, beni farklı bir tatil bekliyor. Artık 'çocuklar çok büyüdüler' yetersiz bir tarif çünkü çocuklar fiziksel olarak baya bana tepeden bakacak kıvama geldiler. Bedenen kendilerini çok büyük görmek ile beraber zihnen ve deneyim olarak henüz hayata hazır değiller ;) Burada benim görevim başlıyor: Benim görevim-tabi eğer kabul edersem-(tabi ki ediyorum albayım:)Ben hep bugünleri beklemedim mi?Ve de son aldığımız habere göre maalesef;
''Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, " Yahu insanlık öldü mü?" diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır.') 
Ya işte insanlık öldüyse çocuklarımızı başıboş mu bırakalım? Onları öyle bir mesafeden takip edeceğiz ki kendilerini bir kuş kadar özgür hissedecekler lakin kafeste olacaklar. Yani tanjantı kotanjantı çok ince hesaplamak gerekiyor burada. 
İnsanlık ölse de annelik-babalık ölmedi albayım:))) Hele ki çocuklar ergen kategorisindeyse....
Tam bir ay(30 gün:) yaz tatili. İstikamet Altınoluk olsa da, pek çok yol üzeri ve civar yerleşim alanı kapsama alanımızda. Bayramdan sonra Ankara' ya dönüyoruz hem de 5. ve 6. sınıf öğrencileri ile :) 
Hoşçakal albayım.
"Ben de beynimi yıllık izne çıkarmak istiyorum. Bütün işlerimi bitirdim: Elimdeki son evrakı da bir alt kademeye havale ettim. Yarın tatile çıkıyorum çocuklar."
Not.Şu an okuduğum kitap Oğuz Atay: 'Tehlikeli Oyunlar' Tüm alıntılar oradan.

23 Temmuz 2018

Ne Yani Dürüstüz Diye Biz Mi Kötü Olduk

Ne derseniz deyin, ben doğru bildiğimden şaşmam. Bir ben de kalsam dünyada, düşündüğümü söylerim. Herkes yapıyor diye onlarla aynı şeyi yapamam. Kendinizle nasıl yalnız kalıyorsunuz arkadaşım ya? Kendinizle baş başayken hiç mi yüzünüz kızarmıyor? Niye böyle atarlıyım, gelin bir bir anlatayım da siz kendiniz karar verin kim haklı.

Apartmana bir karı-koca taşındı. Adam emekli orgeneral mi tümgeneral mi pek anlamam bu işlerden, zaten çok göremedik kendisini, ama bir paşa. Karısı da Cengizay Teyze nasıl deyim, adam paşa ise Cengizay Teyze genelkurmay başkanı, o derece. Üç günde apartman görevlisini canından bezdirdi. Hepimize ayar vermeye başladı. Önce terlikleri toplattırdı kapı önlerinden, sonra çöpleri saatinden önce çıkarmayacaksınız dedi. İlk başta bize böyle biri lazımdı, iyi yapıyor diye düşünürken, ne olduğunu anlamadan işler çığırından çıkmaya başladı. Aslında görseniz bir komedi filmi çeviriyor sanırsınız Cengizay' ı. Ama giyim kuşam, tavırlar, mimikler, ses tonu o kadar ciddi o kadar gerçek ki kimse gıkını çıkaramıyor. Herkes oldu emir eri.

2 numaraya girenleri gözü tutmamış polis çağırdı. 5 numarada tadilat vardı, gürültüden uyuyamamış, kocasının beylik tabancası ile kapıya dayandı.  1 numaradaki Tahsin Amca geç vakit sarhoş geldi diye hepimizi ayağa dikip şahit yaptı, tutanak tutturdu. Şengül Teyze kedilere yemek veriyor diye belediyeyi başımıza musallat etti. 7 numarada öğrenciler tarikat toplantısı yapıyor diye evlerini bastırdı. Her gün olay, her gün olay. Hiç mi uyumuyor gece gündüz teyakkuz halinde Cengizay.

Arkasından da bir dedikodu, bir gıybet sormayın gitsin. Kadının ne deliliği kaldı, ne naziliği. Kimi diyor şikayet edelim, yok olmaz diyorlar sonra, kocası askeri istihbarattan emekliymiş, arkası çok sağlammış. Cengizay' ın arkasından konuşuyorlar ama yüzüne gelince hoş geldiniz Cengizay Hanımcığım'lar, ay ne iyi akıl ettiniz'ler, ay iyi ki geldiniz apartmanımıza düzen geldi'ler. Korkudan milim kıpırdayamıyor kimse, kadın ne derse kanun.

İki haftada bir dedi, apartman toplantısı tertip edeceğiz sırayla. Her şey muntazaman belli. 1 numaralı daire kısır yapacak, 2 numara peynirli börek vb. Bana da düşe düşe aşure düşmesin mi? Ne yedim ne de yaptım bu yaşıma kadar. Hikayesini sevmem en başta aşurenin. Neymiş her şey bitmiş de üzümle nohutu karıştırmış da falan filan. Cengizay' a dedim, dur demenin vakti geldi. Bu işi dedim, yaparsam ben yaparım. O deliyse, ben zırdeli. Vakittir, dedim. Savaş boyalarımı sürdüm, çıktım karşısına. Rüzgar durdu, zaman durdu, sessizlik hakim, nefesler tutuldu, sadece kalp atışları duyuluyor ortamda. Ben dedim, aşure yapmak istemiyorum Cengizay Hanım, dedim. Ben dedim, aşureye karşıyım. Yemem de, yapmam da dedim. 

Ortamda bir sessizlik, herkes Cengizay' ın gözüne bakıyor.  Cengizay' da tepki yok. Durdu durdu durdu, gözleri doldu, hepimiz fark ettik. Sonra hışımla arkasını dönüp, küüt diye daire kapısını yüzümüze çarpmasın mı? Üç gündür ayak sesini bile duymuyoruz. 

Ay arkadaş ne kıymetli Cengizay' ınız varmış, apartman kapımda. En hatırlıları sokuyorlar ki araya, gidip özür dileseymişim de, aşureyi onlar yaparlarmış da, falan da filan da... Huyumdur, haklıysam geri adım hayatta atmam. Yalaka takımı bana çok kıl şimdi. Aman be umurumdaydı sanki. Özür dileyecek ne yapmışım ki ben? Aşure yapmam dedim, ne var bunda? Ne yani dürüstüz diye biz mi kötü olduk?

Not.Görsel internet ortamından tesadüfen bulunmuş olup, kaynağı bilinmemektedir.
       Öykü hayal ürünüdür.

22 Temmuz 2018

Anıl-Benim Çocuğum

O yıllarda orta sayılabilecek standarttaki yaşamımda her şey o kadar tek düze ve tahmin edilebilirdi ki, hayatın artık beni şaşırtamayacağını düşünmekte hiç de haksız sayılmazdım. Aslında bu hayatı kendim seçmiştim. Bu tercih bana güvenli, huzurlu bir hayat, hoş bir eş ve iyi bir evlat vermişti. Semra' ya karşı hissettiklerim tamamen pozitifti. Eğitimli, başarılı bir iş kadını, bilinçli bir anne, eğlenmeyi bilen bir arkadaş, sohbet edebileceğim bir dost, iyi bir insan ve güzel bir kadındı Semra.

O zamanlar yoğun çalışma tempomuza rağmen, her yaz çekirdek aile olarak tatil yapmayı önemserdim. Anıl daha küçükken genellikle tercihimiz otelden yana olurken, o sıralar rotalı tatiller yapmak bize çok iyi gelmiş, aramızdaki iletişimi güçlendirmişti. Ya da ben öyle düşünmüştüm. O sene Muğla-Antalya arası bir rota çizmiş, dinleyeceğimiz müzikleri, konaklayacağımız, göreceğimiz, yemek yiyeceğimiz yerleri bir bir belirlemiştim. Tatiller eskisi gibi beni heyecanlandırmasa da istekli ve keyifli görünmek konusunda oldukça yetenekliydim.

O yıl Anıl köklü bir kolejde 7.sınıfa geçmişti ve adı hep övgülerle, başarılarla anılıyordu. Jimnastik alanındaki il ve ülke dereceleri asla tesadüf değildi. Bunda aldığı aile disiplini, çalışma azmi ve genetik yatkınlığının katkısı gözardı edilemezdi. Oğlumla gurur duyuyordum ama kafamı fena halde meşgul eden bir şey vardı. Aklıma her geldiğinde beni kahreden, küçük ipuçlarını bir araya getirdiğimde zihnimin şiddetle reddettiği bir olasılık. İlk kez Anıl henüz konuşmaya başladığı yaşlarda hissettiğim ve hep bir his olarak kalması için büyük bir çaba gösterdiğim bir olasılık.

Bir kaç kez Semra' ya bu konudan bahsetmek istemiştim ancak aldığım aşırı tepki beni durdurmuştu. Bu kez ise durum çok farklıydı çünkü gördüğüm şeyi unutmam olanaksızdı. Son yıllarda Anıl da eskisi gibi iş birliği içinde değil, çok daha asi ve mutsuz görünüyordu. Giderek aramızdaki iletişim tamamen kopmuş, ayrıca hızlı kilo kaybı, sağlığı konusundaki endişelerimi artırmaya başlamıştı. O tatilde bu konuyu çözmeye en başından karar verdiğimi anlamıştım. Bir baba olarak yapılması gereken ne varsa yapacak ve ortada gerçekten bir sorun varsa bu tatilde hepsi hallolacak, huzurlu bir şekilde eve dönecektik. Bunca zaman, onca gözlem ile kendimi her türlü olasılığa hazırladığımı hissettim. Oğlum her ne olursa olsun, benim çocuğumdu, bunu içimden defalarca kez tekrar ettim. 
Hiç unutamıyorum; ilk duruşumuz; akşamüstü, bir butik otel, deniz kenarında... Anıl isteksiz, mutsuz, kulaklıkları hep kulağında. Semra telefonu ile hep meşgul. Ben çok heyecanlıyım. Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım. Önce dakikalar yıl gibi gelirken, saatler saatler saatler geçti ve biz hep konuştuk. Sabaha kadar, tüm içimiz boşalana kadar. Ağlayarak, sarılarak, kahrolarak, çaresizce, umutla konuştuk. Anıl ile tekrar iletişim kuruyor olabilmek doğru yolda olduğumuzun en önemli işaretiydi. Oğlum, kendi de ne olduğunu tam olarak anlayamamış olmakla birlikte transseksüeldi. Yani yanlış bedende doğmuştu. Aslında o bizim kızımızdı. Kendini kız sanıyordu. O yüzden hep yanlışlıkla kızlar tuvaletine gidiyormuş. O yüzden aynada hep göğüslerinin büyümesini bekliyormuş. O yüzden annesine ne zaman adet göreceğim diye sormuş. O yüzden mağazalarda hep kızlar bölümüne gitmiş. O yüzden sınıf arkadaşı Berke' ye bu kadar derinden bağlıymış. O yüzden, o yüzden, o yüzden, o yüzden....

Bu konuda hazırlıklıydım. Tüm olasılıkları okumuş ve ne ile karşı karşıya olduğumuzu az çok tahmin edebiliyordum. Semra benim gibi değildi. Ters giden bir şeyler olduğunu kabul etmekle birlikte, bunun tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu düşünüyordu. Çaresi neyse, neredeyse gidip tedavi ettirelim, diyordu. 

Bunları yaşayalı çok uzun zaman oldu. O akşamki ne yapacağımızı bilmezliğimizin üzerinden neredeyse on iki yıl geçti. Çok zor günler geçirdik. Bir dolu psikologla çalıştık. Yurt içinde yurt dışında bir dolu dernekle, doktorla, oluşumla iletişim kurduk. Hepsinden de ayrı ayrı faydalar gördük. Önce Anıl' a bir ucube olmadığını, onun gibi bir çok arkadaşı olduğunu gösterdik. Bir kızımız olduğunu tamamen kabullenişimiz iki yılımızı aldı. Ben çocuğumdan vazgeçmedim. Ne kızım, Anıl adını değiştirmek istedi, ne de ben onu değiştirmeye çalıştım. Şu an bir eğitim kurumunda Fizik öğretmeni ve mutlu, başarılı, kendine yetebilen, bağımsız bir birey. Ve kendisi gibi yanlış bedende doğan arkadaşlarına destek oluyor.

Anlatmak istedim, çünkü bizim durumumuzda olan birileri varsa yalnız olmadıklarını bilsinler. Bunun suç, günah, sapıklık, hastalık olmadığını bilsinler lütfen. Ve çocuklarına sahip çıksınlar. Onlar zaten çok yalnız hissediyorlar, lütfen onları yalnız bırakmasınlar. Onlar kızımız, oğlumuz ne fark eder? Onlar bizim çocuklarımız. Bizim çocuklarımız. 

Not: İzlediğim belgeselden çok etkilenerek yazılmış olup, kendi hayatımla ilgisi bulunmamaktadır.

İzleyelim, izlettirelim. Benim Çocuğum

1 Temmuz 2018

Mezuniyet

Canım oğlum, seninle bir dönemeci daha dönüyoruz bu sene. Kreş ve ilkokuldan sonra ortaokul havasını soluyacaksın artık. Karakterin yavaş yavaş şekillenirken bana hissettirdiğin şey bir bilinmezlikten öte güven duygusu. Her şeyi başarabileceğini, her zorluğun üstesinden gelebileceğini, her ortamda ve şartta ayakta kalabileceğini hissediyorum.
Arkadaş çevrenden ve onlarla iletişiminden edindiğim izlenim beni şaşırtsa da bazen, ilgiyle takip ettiğimi söyleyebilirim ilişkilerinde ilerleyişini. İlkokul arkadaşların ''Eren Baba'' diyorlar sana:) Öğretmenin bizim için büyük bir şanstı; ellerinden öpüyorum, teşekkürler ediyorum O'na. Umarım bu güzel şansın hep devam eder. Hep kalbi çocuk sevgisiyle dolu, ruhu apaydınlık, güçlü, adaletli, idealist, hem eğitici hem öğretici öğretmenler çıkar karşına.
İlkokul mezuniyet yemeğinde her anne gibi ben de gurur duydum seninle. Ancak daha şimdiden oğlanlar bu kadar artist, kızlar bu derece havalı olunca sizlerin lise mezuniyetini hayal bile edemedim oğlum:)
Ortaokulda da yine ablanın izinden aynı okula gitmeni planlıyoruz. Devlet okullarında okuyan çocuklar olsanız da elimizdeki imkanlarla mümkün olan en iyi seçenekleri sunmaya çalışıyoruz sizlere. Bir çok çocuğa göre çok şanslı olduğunuzun bilincindeyiz yine de. 

Yeni okulunda, yeni hayatında yine çok başarılı olacağına, kaliteni ve farkını, dürüstlüğün ve bilginle ortaya koyacağına eminim oğlum.

Rotan dürüstlük, pusulan vicdanın olsun, yolun açık olsun oğlum...

Not: Kreş mezuniyeti