24 Kasım 2016

Plaza Plaza

Sıradan bir devlet memuru olsam da çalıştığım birimde ara sıra bazı büyük şirketlerin personelleri ile temas ettiğim oluyor. Genellikle İstanbul merkezli, uluslararası çalışan şirketlerin bu genç çalışanları ile bazen eğitimlerde bazen de belirli projelerde bir araya geliyoruz. Yaşam tarzlarını çok fazla tahmin edemesem de sular seller gibi yabancı dilleri olduğunu, muhtemelen yabancı dilde eğitim veren bir okul bitirdiklerini, tatillerini yurt dışında geçirdiklerini, çok çalıştıklarını, işleri gereği çok seyahat ettiklerini düşünüyorum.

Bu hafta da işimle ilgili bir eğitime katılıyorum. Eğitim notlarının bize birer kitapçık olarak sunulmuş, programın saat saat önceden belirlenmiş olduğu yoğun bir eğitim. Sonunda sınav ile değerlendirilecek olmanın tedirginliğini taşıyarak devam ettiğim bu eğitimde; eğitimcilerimizin anlatacakları terimlerin Türkçelerini hatırlayamamaları beni epey şaşırttı. Bırakın terimleri gerçekten ayrı bir dil bulmuşlar, onu kullanıyorlar. Yargılayamıyorum da onları çünkü o kadar alışmışlar ki artık farkında değiller. Sanırım İngilizce düşünüp Türkçe konuşmaya çalışınca böyle oluyor.

Buyurun buradan okuyun:

-Önümüzdeki hafta bir traininge katılıyor olacağım. Bu eğitimle ilgili hard copyler hazırlanmış, timeline iyi programlanmış durumda. Gün sonunda data bakımından overload olduğumu bir yere park ediyorum ve bunu off the record olarak söylüyorum. As soon as possible öğrendiklerimle ilgili bir to do list oluşturmam lazım bu da ayrı bir case.

Brief neey biz sucuk satıyoruz sucuuk (güldür güldür shov plaza dili) diye bağırmayı çok isterdim ama maalesef biz sucuk satmıyoruz :)))

not: belki örneklendirmek için bile yeterli ingilizcem yok ama aklımda kaldığı kadarıyla yazmaya çalıştım, hatalarım var ise affola :)

güldür güldür plaza dili 
bu vesile ile tanıştığım dünyayı gezen bir plaza çalışanının harika blogu: bir hayalin peşinde

18 Kasım 2016

Karanlık Sabahlara

Sabahların insanı olmayanlar, saat 11' e kadar yüzü gülmeyenler, gözünü işyerinde açanlar bilir; saat alarmının çalmasıyla yatak ile aranızda bir zıt kutuplar çekimi başlar. Ne kadar ayrılmaya çalışsanız da yatağın sizi çektiğini hissedersiniz. Ben de yatağın sıcaklığı, yorganın yumuşaklığı, yastığın rahatlığından  kendimi kurtarıp, banyoya ulaşan koridor yolunu gözlerim kapalı geçer, lavobada yüzümü yıkarken ancak açabilirim gözümü. Saat 7 de zihiri karanlık bir sabahı kucaklarım. 
Bir sene önceye kadar ileri- geri duruma göre oynayan saatler bu sene sabit kalınca ülke olarak zifiri karanlık sabahlarla tanışmış olduk. Doğudakiler neyse de batı illerinde yaşayanlar bizden daha kötü durumdalar. İstanbul, İzmir gibi batıda bulunan büyük illerimizde saat 8 e 10 kala güneş doğuyor şu an. Ne kadar erken yatsam da bu az uyumuşluk hissinden kurtulamıyorum bir türlü. 

Karanlık sabahlar bir tek doğmamış güneş ile de olmuyormuş bu sabah daha iyi anladım. Dün gece meclise sunulan ve salı günü tekrar görüşülmesine karar verilen önergenin içeriği :

"(2) Cebir, tehdit hile veya iradeyi etkileyin başka bir neden olmaksızın 16/11/2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçunda, mağdurla failin evlenmesi durumunda, Ceza Muhakemesi Kanununu 231 inci maddesindeki koşullara bakılmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır ve cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi durumunda, suça azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında kamu davasının düşmesine veya infazın ortadan kaldırılmasına karar verilir"

midemi bulandırdı. Ne zaman bu hale geldik, kız çocuklarımızdan ne zaman vazgeçtik. Bu önergeye el kaldıranlar hiç mi düşünmediler kendi kızlarını, eşlerini. Tecavüzcüsü ile evlendirilen kız çocuklarının bir hayatları olabilir mi? Fail ile mağdurun evlendirilmesi ne demektir? Bu önerge tecavüzün meşrulaştırılması mıdır? Yapılan açıklamalarda bu önergenin tecavüzü kapsamadığını söylüyorlar. Tecavüzü kapsamayan cinsel istismar suçlarından bahsediliyor. Ortada bir suç varsa o suçun bir cezası olmalıdır. Suçlu evlenerek cezasından kurtulmamalıdır. Evlilik kurumu suçun aklanma yeri değildir. 

Ben bu ülkeye dair son umutlarımı bugünün karanlık sabahında kaybettim.

Görsel:Amanda Cass

16 Kasım 2016

Gayri Resmi Hürrem

GAYRİ RESMİ HURREM | ANKARA DT
2 perde | 1 saat 45 dakika

Yazan : ÖZEN YULA | | Yöneten : ÖZEN YULA

Konu : Hurrem Sultan, hayatının muhasebesini yaptığı bir gün, vaktiyle yaptırdığı gizli bir odaya girer. Odada, hafızasını kaybetmiş bir cariye ile karşılaşır. Beraberce Hurrem Sultan' ın hayatından sahneler oynarlar, oyunlarla yaşarlar. Ancak bütün oyunlar en tehlikeli oyunla kesilir. Belki tek çıkar yol vardır. Hayat, iki kadına da, bizlere de süprizler hazırlamaktadır. 

Oyuncular : İpek Atagün Gezener - Gülin Ersoy






Sezonun ikinci seyirini Şinasi Sahnesinde prömiyeri sahnelenen Gayri Resmi Hurrem isimli oyun ile yaptım. İlk oyun olmasının heyecanını biz de sanatçılarla birlikte yaşadık. Işıl ışıl ve heyecanlıydılar. Daha önce İstanbul, Eskişehir, Van gibi bir çok devlet tiyatrosunda gösterilen bu oyunu bu kez de Ankara Devlet Tiyatrosu yorumu ile izleme şansını elde ettik.

Türk tiyatrosunun önemli bir yazarı ile tanışmama aracı olduğu için bu oyunu daha çok sevdim. Tarih meraklıları dışında, bir zamanlar çok popüler olan Muhteşem Yüzyıl dizisini izleyenler Kanuni Sultan Süleyman, Hurrem Sultan dönemine gayet hakimler. Benim de takip ettiğim bir diziydi ve sarayın o ince çizgide yürünen, hayatının tek bir kişinin iki dudağının arasında olduğu, entrikalarla dolu, strateji uzmanlığı gerektiren hayatı beni çok etkilemişti. Gayri Resmi Hürrem, Osmanlı’nın en önemli dönemlerine tanıklık etmiş bir kadının hikâyesi. Çevirdiği entrikalar ve hırsıyla Osmanlı siyasetinde etkili olan Hurrem Sultan’ın.

Oyun içinde oyun tekniğiyle, yer yer kukla canlandırmalarıyla sahnelenen temsilde İpek Atagün Gezener (Hurrem Sultan) ve Gülin Ersoy (Cariye Hurrem) gayet başarılılardı. İlerleyen gösterimlerde performanslarının daha da oturacağını düşünüyorum. Tüm oyun Hurrem' in gizli odasında geçiyor. Bu odayı yapanlardan biri de Hurrem için çok özel biri olan Kırımlı ressam. Oyunun adı da oradan geliyor: Hurrem' in gayri resmi tarafı. Kimseyle konuşamadıkları, sırları, strajeleri bu odada hayat buluyor. Hele oğullarından Selim ve Beyazıd' ın taht mücadelesinde izlediği stratejiye hayran kalmamak olanaksız. Finalde ise izleyicileri bir sürpriz bekliyor.
Oyun sonunda eserin gösterimine katkısı olan tüm ekip sahneye çağrılıp tek tek alkışlandı. Dekor, kostümler, müzikler güzeldi. Orada Özen Yula' yı görmek ise bizim için ekstra bir keyif oldu. Bu sezon görmeyi istediğim çok oyun var, bu nedenle tiyatroya devam diyorum :)

9 Kasım 2016

Kitap Okuma Ödevi

Ödevlerden devam edelim. Kızım ilkokul 4.sınıf öğrencisi. Bu sene ilk kez yazılılarla tanıştı. Önceki yıllar gibi fasülyeden değil gerçek yazılı oluyorlar ve karnelerine notlar puanlama sistemi ile (100 üzerinden) gelecek bu sene. 4.sınıf müfredat olarak epey zor geldi bize. Din Kültürü, Trafik ve İnsan Hakları olarak 3 yeni dersi oldu. Sosyal Bilimler baya bir inkılap tarihi kıvamında. İnsan Haklarında 82 anayasasıyla giriş yapmışlar. Matematikte açılar gayet sembollerle gösteriliyor. Velhasıl 4.sınıf ile 3.sınıf arasında epey bir fark gözlemliyorum.
Bunların yanı sıra bir kitap listesi verdi öğretmenimiz. Bu kitapların neyse ki özetini çıkarın demedi ama yazılı olacaklar. İlk kez uygulanacağı için nasıl bir tarzda olacak bilmiyoruz. 
Elif kitap okumayı zaten çok seviyor. Bol resimli kitaplardan yavaş yavaş yetişkin kitabı düzeyine geçiş yapıyorlar. Kitapların üçünü bitirdi. Okumayı teşvik eden ödevleri seviyorum. 
Kitapların tamamı Günışığı Kitaplığından. Esrarengiz Komşu 1 ve 2 Eren' lerin geçen yıl sınıf olarak okuduğu kitaplardı. Ben de Geleceği Görme Ortaklığından giriş yaptım listeye. Hikayeler gayet sağlam, okumayı seven çocuklara belki alternatif olur :)

4 Kasım 2016

Ödev Gerekli mi?

İlköğretim çağında iki çocuğu olan bir anne olarak son zamanlarda gözüme en çok ödev konusu çarpıyor. Bazı veliler ödevlerin gereksizliğini, bazıları sadece öğretmen-öğrenci arasında kalması çocuk ile aileler arasında bir çatışma konusuna dönüştürülmemesini, bazıları dozunda ve nitelikli verildiği zaman gerekli olduğunu düşünüyor.
Herkes saatlerce ödev yapmanın, sayfalarca yazı yazmanın, çocuğun kendi başına altından kalkamayacağı düzeyde proje ödevi tarzında (ki neyse ki kaldırıldı) ödevlerin, ezbere yönelik ödevlerin anlamsızlığı ve işe yaramayacağı konusunda aynı fikirde.

Ödev gereksiz diyenlerin argümanları: Ev ödevi olmasın, çocuklar okulda öğrenebildiklerini öğrensin, fazlasını istiyorsa ve kendisi talep ediyorsa çabalasın, zaten günümüz çocukları neredeyse günlerinin tamamını okulda geçiriyorlar, evde kaldıkları süre içerisinde bari özgür ve serbest kalsınlar. Ayrıca bu ödevlerin çocukların akademik başarısına da katkısı tartışılır.
Ödev verilsin ama veli karışmasın: Ev ödevinin sorumluluğu sadece çocukta olsun. Ödevi yaptırma sorumluluğu ise öğretmende olsun. Çocuk ödevlerini yapmazsa sonuçlarına katlansın. Veli, öğretmen rolünü üstlenmesin. Çocuğuyla sadece ebeveynlik ilişkilerini yürütsün.

Ödev gerekli diyelerin argümanları: Ev ödevleri, anne babaların çocuklarının akademik olarak hangi seviyede olduklarını anlamalarını sağlar. Tekrar etmek, bilginin kalıcılığı için önemlidir. Ödevler çocuklara sorumluluk aşılar ve bağımsız olarak çalışmayı öğretir.
Gözlemlerim: Öğretmene daha fazla ödev verilsin diyen veliler gördüm. Çocukların dersleri ile birebir masaya oturup ilgilenen ya da tamamen bu işi çocuğa bırakanları gördüm. Öğretmenim ödev vermedi diye açıp tek satır kitap okumayan çocuklar gördüm. (Çok yakından:)

Ev ödevi verilmediğinde çocuklarımızın o zamanı nasıl geçireceklerini de düşünmek gerekiyor. Tablet, telefon, televizyon sarmalında mı kalacaklar yoksa spor, sanat, araştırma gibi alternatifleri sunabilecek miyiz?

Düşüncelerim: Kitaptakileri deftere birebir yazma, kitap özeti çıkarma ve şiir ezberleme ödevlerini anlamıyorum, anlamadığım için sevmiyorum. Neyse ki böyle ödevlere çok az maruz kalıyoruz. Öğrenilen bilgiyi pekiştirmeye yönelik, çocukları yormayan ödevleri ve kitap okuma alışkanlığı kazandırmayı amaçlayan ödevleri seviyorum.

Sorularım: Veliler ödev sorumluluğunun neresinde olmalı? Nitelikli ve kararında ödev nasıl olur? Ödev her gün verilmeli midir? Ödev konusunda çocuklar ne düşünüyor?