her kış hasretle beklediğimiz kar bu sene, evimize yerleşen misafir tadı verdi. ha kalktı gidiyor dedikçe bir valiz daha açıp iyice yerleşiyor. soğuğun, kışın çilesi zaten yeterliyken, işe gidiş dönüşler kar sebebiyle tamamen birer işkenceye dönüştü. kar muhalefetinden 3 kez 6 km lik iş-ev yolunu 3 buçuk saatte zor alırken, evimize giden son 600 metrelik yokuşu da yürümek durumunda kaldık. bir kez istanbul dönüşü uçağımızın yaptığı 4 saatlik rötarı ve ankara semalarında attığımız onca turu da saymıyorum. hadi biz yetişkinler bir şekilde ulaşırız eve de arabada canı sıkılan ve kardan buzdan bezen sabilere ne demeli... o minnak ayaklarla karlara bata çıka, yanaklar heidi yanağı gibi al al az mı yürüdüler soğukta...
buzlu zeminde araç kullanmak da ayrı bir sanat. e sağında solunda irili ufaklı kazalar olurken, tekerlekler sürekli patinaj halinde ve kalkışlarda araba kayarken, yol tamamen kapalı 5 dakikada 1 metre ilerlerken, arkada çocuklar sıkıntıdan patlamış her türlü ihtiyaçları hasıl olmuşken metanetini koruyup, umudunu yitirmemek kolay değil vessellam... burada prensip nedir, az da olsa yol alıyorsak elbet varacağızdır gitmek istediğimiz noktaya. heidi den laf açmışken pollyanna dan söz etmemek olmaz şimdi burada...
kar bu sene bizi çok sevdi. birlikte kardanadam yaptık, kartopu oynadık, kızak kaydık, fotoğraf çektirip poz bile verdik... bazen koca koca yağdı gökyüzüne bakanı gülümsetti, bazen hızını kesmeden ince ince emek emek üst üste koydu tanelerini... ama kabalık olur diye soramadık ne zaman gideceğini... haberi var mıdır düşen cemrelerden acaba, sahi bilen var mı gidiş tarihini zira davet ettiğimiz bir başka misafir var kapıda... ilk açan çağla çiçekleriyle, mis gibi toprak kokusuyla, parklarıyla bahçeleriyle, ince kıyafetleri ve coşturan psikolojisiyle hasret kaldık bahara!