27 Aralık 2020

2020' ye Veda (Nihayet)

Aslında ne kadar güzel başlamıştın 2020... Büyük heyecanlar, güzel planlar ve umutlarla. Bol bol geziye gidecek, ortaokul mezuniyeti ve LGS' ye hazırlanacak, sevdiklerimizle uzun uzun zaman geçirecektik... 

Bu sene Elif 13, Eren ise 12 yaşını bitirdi.
En başta her şey güzeldi. Doğum günlerimizi sevdiklerimizle kutlayabiliyorduk. 

Henüz tiyatroya gidebiliyor, müzeleri gezebiliyor, konser ve sanatsal etkinliklere katılabiliyorduk. Biz 2020' de en çok tiyatroya gitmeyi özledik. Elif ve Eren' le konuştuğumuzda salonlar eski haline döndüğünde daha sık oyun izlemeye karar verdik.

Evde resimler çizdik (Elif hiç beğenmese de ben onun çizimlerini çok beğeniyorum:) Biraz spor yapmaya, biraz okumaya çalıştık. Netflix ve diziler hayatımıza bu sene girdi.

Bir arada olamasak da zamanın bunu umursadığı yoktu ve hızla geçmeye devam ediyordu. Biz de kendimizi mutlu etmenin farklı yollarını bulmaya çalıştık. Açık alanlar ve sevgimiz bizi her şeye rağmen mutlu hissettiriyordu.

Grup görüşmelerine başladık. Uzakta da olsalar hayatımıza değer katanlarla sesli ve görüntülü konuşmak birbirimize yakın hissettirdi.

Elif 8. sınıf, Eren 7.sınıf öğrencisi oldu. Uzaktan eğitim ile tanıştılar ve televizyondan, telefondan, tabletten, bilgisayardan eğitim amacıyla faydalanmanın bocalamasını yaşadılar bir süre. 

Arkadaşlarını özlediler ve çok kısıtlı da olsa onlarla görüşmeye, dostluklarını sürdürmeye devam etmeye çalıştılar.

Aylar sonra virüs korkusu eşliğinde ilk kez dışarı çıktıklarında tedirgin olsalar da araya giren kısıtlamaların kalktığı yaz döneminde biraz rahatladılar.

Kuzenlerle geçen zamanlar her zaman olduğu gibi bu sene de çok eğlenceliydi.

Bunaldığımızda, sıkıldığımızda imdadımıza yakın çevredeki göller, ormanlar yetişti. Uzun yürüyüşlerde ruhumuzu onarmaya çalıştık.

İyi ki yapmışız dediğimiz anılarımıza bazı güzel anlar daha ekledik. Pandemi öncesi sömestre tatilini Bursa' da teyzemiz ve oradaki kuzenlerimizle geçirdik.

Bu senenin en muhteşem yanı 23 Eylül' de aramıza katılan son kuzenimiz İda Güneş oldu. Onu göremesek de video ve fotoğraflarından büyümesini an be an izledik. 

Boylarımız uzamaya devam etti, bizler de büyümeye... Bu sene evde çok sıkıldık, hareketsiz kaldık, arkadaşlarımızı, sokakları, okulumuzu özledik. Ancak yine de tüm olumsuz koşullara rağmen 2021 de maskesiz, endişesiz, bol gezili, bol etkinlikli günlerin hayali ile ağacımızı süsleyip yeni yılı beklemeye başladık. 

3 Aralık 2020

Üç Dilek

-Esma Hanım sizinle iki dakika dışarıda görüşebilir miyiz?
-Geliyorum...
...
-Sabah sabah ne bu telaş...
-Esma yeminlen bak gördüm diyorum kız.
-Ya Ceren emin misin bak geçen sefer de öyle demiştin, çocuk şehir dışındaymış.
-Bak bana şu gözlerimi görüyor musun, işte onlarla bizzat gördüm.

Yüksek katlı plazaların açılmayan camlı, yapay havalandırmalı şirketlerinden birinde çalışıyorum. Oturduğum masadan sadece sonsuz gökyüzünü, bulutları ve bazen de kuşları görebiliyorum. Her şey o kadar suni ve samimiyetsiz ki... Işıklandırma, havalandırma, ısıtma, masalar, sandalyeler... Ve tabi insanlar, aslında oldukları kişiye ne kadar uzak olduklarını hissedebiliyorum. Bazen camı kırıp taze havayı ciğerlerime doldurmak, hepiniz yalancısınız diye avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Meetingler, trainingler, timelinelar artık midemi bulandırıyor. Kendi dilimi konuşmak istiyorum ama dışarıdan bakıldığında onlardan biriyim, öyle olmak zorundayım. 

Samimi ilişkiler kurmak, iş dışında görüşmek kurumsal şirket etiği nedeniyle yasak. Eğer yakınlık duyduğunuz birileri varsa ilişkilerinizi kimseye fark ettirmeden yürütmelisiniz. Bu nedenle işini kaybedenler de olduğu için belki, hepimiz özen gösteriyoruz. Güvendiğimiz insanlarla gizli saklı buluşmalarımızda, şirket çalışanlarını baştan aşağı masaya yatırmak ise en büyük eğlencemiz. 
-Esma Hanım öğle yemeğinde bana eşlik ederseniz, sizinle aldığımız son ihalenin detaylarını konuşmak istiyorum.
-Peki Ceren Hanım.
.....
-Tamam Ceren anlat tüm detayları duymak istiyorum, hiç bir şeyi atlama.
-Başlıyorum :) Bizim üniversite grubuyla dün akşam değişiklik olsun diye tavukçuya gitmiştik. Ama köşe masalardan birindeyiz, pek görünmüyoruz. Önce Taylan geldi, oturdu. Gördüm ama selam vermedim, bulaşmayım şimdi diye bir yandan da takip ediyorum. Beş dakika sonra da Buse geldi. 
-Eee... Nasıllardı peki, yakınlar mıydı?
-Baştan tam anlayamadım. Uzak duruyorlardı birbirlerine ama gece ilerledikçe el ele tutuşmalar, kaçamak öpücükler... Tuvalete bile gitmedim fark etmesinler diye. Fotoğraflarını çekecektim ama sonra kıyamadım kız, ne olur ne olmaz, çok güzel görünüyorlardı çünkü.
-Vay bee... Bu sefer turnayı gözünden vurmuşsun. Buse' ye kılım biraz ama, ney-seeee...

Biri var ya da ben öyle sanıyorum. Toplantılarda giriş çıkışlarda gözlerinde insana dair, iyiliğe dair, içtenliğe samimiyete dair bir şeyler yakaladığım. Göz göze geldiğimizde ışıldayan, parıldayan bir şeyler. Yeni başlamış olmalı işe, hala içtenliğini dışına yansıtabildiğine göre. Geçen hafta adını öğrendim. Taylan: 1. İnce, kibar, güzel, uzun ve düzgün boylu. 2. Çok yağmur yağmasına karşın işlenebilir durumdaki toprak. Acaba o da ay çöreklerini seviyor mudur, diye düşündüm. Yağmur kokusunu, ağaç gölgesini, martı sesini... Dün tüm sosyal medya hesaplarımdan arkadaşlık isteği gönderdi. Hemen hepsini kabul ettim. Bu sabah: ''Lambadan çıkan cinden dileyeceğin üç dilek ne olurdu?'' yazmış. ''Egolarımdan arınma, kendime yetebilme, analitik düşünebilme.'' diye yanıtladım. Çok sıkıcı biri olduğumu düşünmüş olmalı. Ben ise onun masalsı bir dünyaya ait olduğunu düşündüm.

-Ya Esma inanamıyorum sana, yemekten sonraki toplantıda tavrın neydi öyle, bak daha fazla ileri gidersen ben bile toparlayamam seni. Buse' den ne istedin, kızın bir şeyden haberi yok ki...
-Cerenciğim neyden haberi yok, buz gibi de var yeni projeden haberi, saf ayağına yatıyor ondan sinirleniyorum.

Artık ofise girdiğimde gözlerim onu arıyor. Bir yerden çıksa da karşılaşsak istiyorum. Nihayet bu sabah: ''Bir kahve molanıza talibim.'' yazmış. Heyecanlandım, çok istedim, konuşmak, sesini duymak ama çok dikkat çeker, şirket içerisinde, bir cevap yazamadım. Yemek alırken göz göze geldik, gülümsedik. Dünyanın tüm iyiliği gözlerinden ruhuma aktı sanki. Sonra: ''Sizin belirleyeceğiniz bir yer ve zamanda kahve içmek istiyorum.'' yazdı.

Çok sık görüşür olduk. Kahve içiyoruz genellikle, onunlayken zaman sağanak gibi akıyor. Çok konuşuyoruz, anlatacaklarımız hiç bitmiyor. Şirket hakkında bilmediği şeyler anlatıp, onu şaşırtmayı seviyorum. Ve gülümsemesini... Sürekli bir şeyler planlıyoruz. Dünyayı birlikte gezelim, mehtapta şarap içelim, piramitlerde gün doğumu, Arizona' da gün batımı. Ama bu planlar şaka gibi daha çok, oyun gibi, ciddiye almıyorum. Yine de sahte duyarlılıklardan çok uzak, içtenliğe çok yakınız. Birbirimize güveniyoruz.

-Ceren, Buse ne yaptı az önce gördün mü? Resmen beni küçük düşürmeye çalışıyor milletin içinde. Kesin intikam için yaptı bunu... Şeytan diyor anlat her şeyi de görsün gününü.
-Esma abartıyorsun bence, bu kadar büyütecek bir durum yoktu. Ben de oradaydım. Bak kötü insanlar değil bunlar, bu kariyeri elde etmek için ne yollardan geçildiğini sen biliyorsun. İkisi de işinden olabilir lütfen sana anlattığıma pişman etme beni. 
Görünmemeye özen gösteriyoruz. Şirketten ayrı zamanlarda çıkıyor, fazla tercih edilmeyen yerlere, fazla tercih edilmeyen saatlerde gidiyoruz. Bu kaçamak buluşmalar heyecan veriyor bana. Sohbet esnasında, bu konu açıldığında, yaklaşan fırtınayı seziyoruz aslında. Yine de çocuksu çözümler, romantik önlemlerle geçiştiriyoruz hep. Hüznü birbirimizden uzak tutmaya çalışıyoruz. Dolunaylı gecelere, ilk yaz çiçeklerine, kar tanelerine tutunuyoruz. 

Hala birbirimizi sevdiğimizi söylemedik ama hayallerimiz, heyecanımız, umutlarımız nerede başlıyor nerede bitiyor kestiremiyoruz artık. Bir parça gerçek bir parça masal tadında yaşıyoruz her şeyi. Hayatımızdaki öncelikler listesinin ilk sırasında kariyerlerimiz var. Birer plaza yırtıcısı olmalı kimseye açık vermemeliyiz. Böyle bir şirkette böyle bir pozisyonu böyle bir sebeple kaybetmek intihar bizim için. Bu nedenle hayatta ölçülü, hesaplı yaşamak gerektiği üzerine sağduyulu, üstü kapalı konuşmalar yapıyor sonra yine bir masada baş başa buluyoruz kendimizi. 

-Sen yaptın di mi Esma? Sabah sana anlattıklarımdan sonra zıvanadan çıktın, kız neye uğradığını şaşırdı bak beni korkutmaya başladın. Her ne yapmaya çalışıyorsan durmalısın artık zaten terfiyi de Buse' ye vereceklermiş, yöneticiler toplantısında konuşuldu, benden duy istedim. 
-Sen dur daha Cerenciğim, ben son kozumu oynamadım henüz.
-Saçmalama Esma, Taylan için de istifa etmiş diye bir söylenti geziniyor, kendine gel lütfen. 

Uyandım, dışarıda ılık bir ilkbahar sabahı, bir aşk ihtimali esiyor dağlardan, denizlerden şehre doğru. Sırtımdaki ürpertiye bir şal gerekecek belki. Üstelik ofise gelip bilgisayarımı açtığımda terfi aldığımı ve yöneticimle görüşmem gerektiğini bildiren e-posta eşlik ediyor bir de sabaha. O kadar mutluyum ki, göğsümü ne kadar şişirirsem şişireyim bu haberin heyecanını yatıştıramıyorum. Evet istedim, çalıştım ve aldım, aferin bana. Ve Taylan: ''Çok düşündüm, çok tarttım, bir haberim var, akşam aynı yerde, saat sekizde.'' Aklım karışıyor. Ona terfi aldığımı söylemek için sabırsızlanırken, durduruyorum kendimi. 

Akşam bana istifa ettiğini, daha iyi bir pozisyon için farklı bir şirketle kontrat imzaladığını anlatıyor. Çok seviniyorum, tam o anda göz ucuyla Ceren' i fark ediyorum arka masalarda, bize bakıyor. Eğilip, dudaklarına bir öpücük konduruyorum Taylan' ın. Terfi haberini söylüyorum sonra büyük bir mutlulukla. Ellerimi tutuyor sımsıkı, birbirimize bakıp gülümseyebiliyoruz sadece. Bu kadar güzellik karşısında kanatlanıp, uçacağız sanıyorum. Ve o gece orada Ceren' in meraklı bakışları üzerimizde, Tanrılardan çaldığımız bu ateşi hiç söndürmemeye ant içiyoruz birlikte.

İllistrasyonlar: İgor Morski