2 perde | 1 saat 45 dakika
Yazan : DAVE HANSON | Çeviren : EKİN TUNÇAY TURAN | Yöneten : İLHAM YAZAR
KONU: Oyun bir tiyatroda sergilenen Samuel Beckett'in "Godot'yu Beklerken" oyununun sahne arkasında iki yedek oyuncunun yaşadıklarını anlatmakta; Godot'yu Beklerken'deki bekleme durumuna geçmeyi bekleyen yedek oyuncuların hikayesidir. Hayatları boyunca görünmeye çalışan ama görünmez olarak kalanların umutlarını, beklentilerini, hayallerini anlatan... sanata ve özellikle oyunculuğa olan tutku ve sevgilerinin ışığında; duygularını, beklentilerini, özlemlerini, kıskançlıklarını, üzüntülerini ve mutluluklarını paylaşmanın yanı sıra, aktörlerin yaşadıkları zorluklara ve gösterdikleri fedakârlıklara da değinerek çelişkiler içinde devinen. Hırs ve komplekslerini, beceriyle beceriksizlik arasındaki bariz uçuruma nasıl görünmez bir köprü kurup cesaretle dolaştıklarını, büyük bir keyifle egolarını nasıl kabarttıklarını da çarpıcı diyaloglarla gözler önüne sererler… Ve beklemeye devam ederler ta ki... İyi seyirler…
OYUNCULAR: SEDAT MAYADAĞ-GÖKHAN TÜZÜN-GÖKÇESU ULUKUTGodot' yu Beklerken; 1949 yılında Fransızca olarak yazılmış Samuel Beckett' e ait eser, başlangıçta avangart "yenilikçi" veya "deneysel” bir tiyatro eseri olarak kabul edilmiş, bazıları tarafından garip ve saçma bulunmuştu. Buna karşın az zamanda oldukça tanınmaya başlayan ve dikkati çeken eser hızla klasik oyunlar arasında görülmeye başlanmıştır. Eser bir bekleyişe kapılan, kurtulma ümidi ile ayakta kalmaya ve varoluşlarını sürdürmeye gayret eden insanların, hiçbir şey yapamadan kurtulmayı beklemeleri ve ne olduğunu dahi bilmedikleri Godot adında bir kimsenin veya "şeyin " kendilerini kurtarmalarını beklemelerini konu alan sıra dışı bir oyundur.
Oyunun iki ana karakteri, Vladimir ve Estragon. Kısa adlarıyla Didi ve Gogo, Godot’yu beklerler. Godot gelmez. Godot’yu beklerken, Didi ve Gogo arasında zekice olmayan, sıradan, gereksiz ve saçma olarak nitelendirilebilecek konuşmalar geçer ama bu konuşmalar asla anlamsız değildir. Beckett, Didi ve Gogo arasında geçen saçma konuşmaların arkasında saklanmış, okuyucuya ileti göndermeye ve onların hayatın gerçekte ne olduğunu anlamalarına yardım etmeye çalışmaktadır.
Bu sene sezonun finalini Antalya Devlet Tiyatrosunun turne oyunu 'Godot'yu Beklerken' i Beklerken' ile yapmış oldum. Yılın yirmi beşinci oyunuydu. Tiyatro, operet, opera, müzikal, müzikal dinleti türlerinde farklı sahne gösterilerini içeren dolu dolu ve tatmin edici bir sene oldu benim için. Gelecek sezonun farklı deneyimleri için ise şimdiden merak ve heyecan duyduğumu ve çok sabırsızlandığımı söyleyebilirim.
Godot' yu Beklerken' i Beklerken' in, Godot' yu Beklerken' i bilenler için çok daha keyifli olduğunu düşünüyorum. Böylelikle afişteki ayakkabı ve şapkanın, oyuncuların bir gün sahneye çıkacaklarını beklerken yedikleri havucun, iki karakterin sahnede sürekli bir çatışma halinde oluşlarının ve bazı göndermelerin de anlam kazanacağını sanıyorum.
İki oyuncu Ester-Sedat Mayadağ(Estragon' un yedeği olabilir) ve Val-Gökhan Tüzün (Vladimir' in yedeği olabilir), bir tiyatroda “Godot’yu Beklerken” adlı oyun oynanırken, oyunda görevli aktörlerin yedeği olarak sahne arkasında hazır bekliyorlar. Hiç görmedikleri yönetmenin bir gün gelip onları sahneye çıkaracağını ya da asıl oyuncuların başlarına bir şey geleceğini ve sahneye çıkabileceklerini umut ediyorlar.
Bu başlangıcı ve sonu belli olmayan belirsizlik halindeki bekleyiş içerisinde iki farklı karakter oyunu izliyoruz. Ester; daha uzun süredir bekleyişte olan ve nispeten daha deneyimli görünen, oyuncu eğitmeni olduğunu iddia ediyor aynı zamanda; bekleyişe daha bağlı olan karakter. Bekleme durumunu kanıksamış ve bu bekleyişin dışına çıkmayı reddediyor. Val ise daha genç ve deneyimsiz ancak zamanı gelince bekleyişi kırabilecek ya da kuralları bozabilecek cesareti içinde barındırdığını gösteriyor bize. Ve her akşam umutla onu izlemeye gelen Marie Hala' nın ölümü ile oyunun iptali üzerine yine de sahneye çıkamamış olmaları dahi Ester' in bekleyiş zincirini kırmasına yetemiyor. Oysa Val, kulisteki tek tuvaleti kullanma sırasının kendisine gelmesini beklemek yerine izleyicilerin kullandığı tuvaleti kullanırken karşılaştığı bir adam ile menajerlik sözleşmesi imzalayabiliyor. Bekleyişi kırdı ve bir şey oldu. Ancak günün sonunda Godot' yu Beklerken' deki 'bekleyişin sürekliliği' anlayışı ile karakterler bu çözümlemede de birbirlerinden ayrılıp, bekleyişi sonlandırmak yerine, birlikte beklemeye devam etmeyi tercih ediyorlar.
Bu metinde Samuel Beckett' in derin içerikli metaforları yerine biraz daha yüzeysel sanata, oyunculuğa, kıskançlığa vb yönelik replikler ile karşılaştım. Oyunun sahnelenişinde çıkış metnine biraz daha fazla gönderme belki Godot' yu hiç bilmeyenler için risk oluşturabilirdi ancak bilenler için lezzet unsurlarını çoğaltırdı diye düşünüyorum. Oyunculukların izleyici açısından inandırıcılığı tartışılabilir. Ancak hem oyuncular hem de izleyici için zor bir oyun olduğunu rahatlıkla ifade edebilirim. Her beğeniye hitap edeceğini sanmıyorum. Tiyatroda sadece iki kişinin diyalogları ile ilerleyen ve çok az sayıda olay barındıran metinlerden hoşlanmayanlar için oldukça sıkıcı bir deneyim olacağını düşünüyorum:)
Godot' yu Beklerken' den biraz alıntı yapmak istiyorum:
Godot’yu Beklerken’de sömüren efendi Pozzo ile sömürülen uşak Lucky, Vladimir ve Estragon, ürkütücü boyuta ulaşan nefretlerine karşın birbirlerini bırakamazlar.
Estragon: Bağlı olup olmadığımızı soruyorum.
Vladimir: Bağlı mı?
Estragon: Bağlı.
Vladimir: Nasıl bağlı, yani?
Estragon: Ayaklarımızdan.
Vladimir: Ama kime? Kimin tarafından?
Estragon: Şu senin adama.
Vladimir: Godot'ya mı? Godot'ya bağlı ha! Ne düşünce! Ne alakası var? (Bir an.) Şimdilik.
Ve her gidiş kararında yinelenen replik aynı zamanda oyunun son repliğidir. Akmakta olan zamanın bekleme eylemi içinde açımlandığı Godot’yu Beklerken’de gitmeye karar veren kişiler, yinelemeye dayalı bir hareket görüntüsü oluştururlar:
Vladimir: Eee? Gidiyor muyuz?
Estragon: Evet, hadi gidelim.
Son olarak bana sevdiğim bir şiiri anımsattı bu oyun. Tam da aslında yazarın vermek istediği mesajı yerli yerinde veriyor gibi:
babamın öldüğü gün birine aşık olmuştum. bazen öyle olur, her şey üst üste gelir.
polis olmasaydım katil olurdum çünkü sahici bir sarsıntı sahte bir dengeden iyidir.
binlerce ceset, binlerce katil, ve bir evlilik gördüm.
seni, intihar ettiğin gün tanıdım kızım.
seninle o gün barıştım.
şimdi sadece geceleri yapayalnız ve yalın ayak anlayabildiğim şeyler var.
şimdi benim de yalanlara inanmaya ihtiyacım var.
bütün çaresiz insanlar gibi... dağılan bir okul gibi...
acılarımız da birbirine benziyor artık kızım.
birbirine benzeyen parmaklar gibi ama her birinin eşsiz bir izi var.
bazen gözlerim dalıyor karanlıkta ama fısır fısır konuşmaya başlıyorsun yine kulağımın dibinde.
hiç susmuyorsun, ağlamama asla müsaade etmiyorsun.
her şey affedildi babacık diyorsun hiç ayrılmayacağız diyorsun.
keşke hep yanımda olsaydın diyorum öyle konuştuğunu duyunca.
bu kış çok kar yağar belki beraber kayboluruz diyorsun sen bana
ama kar taneleri birbirine benzemez ki kızım. cesetler de benzemez.
ama bir cinayet başka bir cinayeti hatırlatır her zaman.
koşan atlar düşen atları hatırlatır.
yağmur yağar.. durur.. tekrar başlar...
yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir. beşikten mezara kadar...
karanlıkta herkesle çarpışabilir insan.
yalan mı söylüyorum sana? affet beni kızım, affet!
bir sürü doğru söyledik ama hiç burnumuz kısalmadı ki kızım.
Seneye yeni bir tiyatro sezonuna devam edebilmek umudu ile, iyi ki tiyatro var!
Bu eseri çok duyuyorum Bilgilendirme için çok teşekkür ederim
YanıtlaSilEvet tiyatro klasikleri içerisinde yer alıyor ve pek çok da uyarlaması yapılmış oyunun. Ben de karşıma çıktıkça araştırıp öğreniyorum daha çok :)
SilÇocukluğumdan beri methini duyduğum ve sık sık ülkemizde oynanan bir oyun ama bir türlü gidemedim. Beklemek, umut etmek bir tür işkence belki de, hatta benzer bir söz vardı. Kendimden biliyorum çok haklılar umut etmek ama içten içe olmayacağını hissetmek kötü bir duygu..:( benim hiçbir zaman çekilmeyecek senaryolarım, hikayelerim gibi...:()
YanıtlaSilAyrıntılı, fotoğraflı, alıntılı çok güzel bir tanıtmı olmuş, eline sağlık:)
Müjde Hanım yine de umudunuzu yitirmeyin lütfen. Olmayacağını bilsek de içten içe, umudumuzu kaybettiğimizde her şeyimizi kaybedeceğimizi düşünüyorum ben... Hayat devam ettiği sürece umut var olacak :)))
Silkitabını da severim oyunu da izlediydim. gelmez o godooooo :)
YanıtlaSilYok canım gelmiyooo :D
SilNihancım öncelikle hep imrendiğimi yazıyorum bu yıl yazmayım neyse çok az sayıda oyuna gidebildim senin bu konudaki sürekliliğine özenmemek elde değil, üstelik farklı şehirlerde de gittin müthiş birşey. Umarım bu güzel oyunu bende önümüzdeki sezon izleme fırsatı bulabilirim :)
YanıtlaSilDerya' cım çok sevmesem bu kadar zaman ayırmam mümkün değil. Çünkü gündelik hayat rutininde benim de yerine getirmem gereken pek çok sorumluluğum oluyor. Ancak, sevdiğim şeyleri mümkün olduğunca yapmaya gayret ediyorum çünkü bu beni çok mutlu ediyor. Senin de pek çok hobin var vakit ayırabiliyorsun ve bu harika bir şey bence :) Önümüzdeki sezon bir açılsın ben de sabırsızlanıyorum şimdiden :)))
SilHerkesler izliyor bu oyunu, çok merak ettim ama fırsat yatarmadım bir türlü :( Ayrıntılı anlatımına bayılıyorum, sevgiler :)
YanıtlaSilBen teşekkür ediyorum :))) Belki yine denk gelir :)
Sil