Ağaçların hüzünle salındığı, aya bakmanın acı verdiği, aklımda dolaşan şarkılardan hızla kaçtığım, sevdiğim dizeleri dile getirmek istemediğim, yazların şaşkın ve sıkıntılı, kışların kaygılı ve kederli geçtiği günlerdi. Gün doğumları birden selamı sabahı kesmiş, üzerimden geçen kuşların hissettirdiği sevinç, yerini kaybedilmiş bir ümide bırakmıştı. Kalbim bozuk bir pusulaydı, nereyi göstereceğini kestiremiyordum. Hayat her şey dahil bir mutsuzluk paketi gibi görünüyordu gözüme.
Bir hayalin sıcaklığına tutunmuştum. Düşündükçe daha da inanılan tüm düşler gibi, içine girip detaylandırdıkça giderek içine gömüldüğüm yumuşacık, kocaman bir sahil minderi gibiydi bu hayal. Yavaş ancak kararlı bir süreklilikle, fersiz bir mum alevinin yanışında, bu hayalin damla damla eriyip yok olacağını, miadını bir gün dolduracağını ve geriye kalanın sadece karanlıkta gördüğüm ışığın sıcaklığı olacağını bile bile yayılmakta sakınca görmemiştim. Yağmur yağmamış, sert bir rüzgar esmemişti. Sadece erimekte olan mum, zamanı gelince bitmiş, zeminle bir bütün olmuştu.
Bin parçaya bölünmüştüm. Hatalarım, pişmanlıklarım, anılarım, zihnim, hayallerim, bedenim, korkularım hepsi farklı bir şey söylüyordu. Henüz yokluğunu kavrayamamışlığın karmaşası hepimizi ele geçirmişti. Apansız, 'gülümsediğin bir an' bomba gibi düşüyordu aramıza, hasar görüyorduk. Sabahları gündeliğin karmaşasında bir koku, akşam üstleri güneşin kızıllığı, geceleri ise ay ve yıldızlar saldırıya geçiyordu. Günün hiç başlamayacak gibi geldiği kederli gecelerin, sabaha yaklaştığı bir zamanında olaysız dağılıyorduk sonra hepimiz.
Bin parçaya bölünmüştüm. Hatalarım, pişmanlıklarım, anılarım, zihnim, hayallerim, bedenim, korkularım hepsi farklı bir şey söylüyordu. Henüz yokluğunu kavrayamamışlığın karmaşası hepimizi ele geçirmişti. Apansız, 'gülümsediğin bir an' bomba gibi düşüyordu aramıza, hasar görüyorduk. Sabahları gündeliğin karmaşasında bir koku, akşam üstleri güneşin kızıllığı, geceleri ise ay ve yıldızlar saldırıya geçiyordu. Günün hiç başlamayacak gibi geldiği kederli gecelerin, sabaha yaklaştığı bir zamanında olaysız dağılıyorduk sonra hepimiz.
Boğazımda yutamadığım bir yumru, her nefesim göğsümde alev, mideme bir yumruk yemiş gibi ruhum acıdan iki büklüm olsa da başım yukarıda, bedenim dik. Dışarıdan gözlemlenen bir çift uykusuz gözün daha derinini kimseye göstermiyorum, gururluyum. Bir yas tutuyorum neyin olduğunu bilmediğim, yaşamadığım bir hayatın hasreti içerisindeyim. En büyük kızgınlık, insanın kendisine duyduğu imiş. Kendime kızmaktan bitap düşüyorum. Kendimi suçlu ilan ettiğim her sabahın gecesinde, yine kendimle en büyük suç ortaklığının içindeyim. İhanetim de kendime, farkındayım.
Bir şeye başlamak, onu yaşamak ve sonlandırmak; Kimse bilmeden, tek başına ve düşüncelerin uçsuz bucaksızlığında gerçekle ilişkilendirdiğin her şeyin, seni o hayale bağlayan tüm ipuçlarının toz olup, yok olması birden... Bir duvara toslamak belki ya da kendini birden zifiri karanlıkta bulmak... İstilacı bir sarmaşık gibi zihnimi ele geçiren, beni gerçeklikten uzaklaştıran bu hayalde kaybolmadan, ondan ayrılmaya karar verdim. Hiçbir ağrı kesicinin dindiremediği bir kalp acısı çekiyorum şimdi. Bir hayali unutmak, gerçeğini unutmaktan zormuş. Bir hayali yaşayıp, tüketmek ise daha zor.
Tesir gücü yüksek bir bombanın dağıtmış olduğu parçalarımı tekrar yerlerine koymak, kendimde yeniden bir bütün olmak mümkün olabilecek mi? Düştüğüm bu uçurumdan çıkarken bana uzattığın hiçbir şeye tutunmak istemiyorum artık. Gözlerine, gülüşüne tutunmadan, başaracağım.
Bir melankoliğim, hüzün severim ve ne zaman ayrılık düşse takvim yaprağına, hep şairin dizeleri gelir aklıma: 'Ayrılık da sevdaya dahil.' ve eklerim, acı da öyle....
ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hala sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
her şey onunla ilgili Attila İlhan
Not.Öykü tamamen hayal ürünü olup, gerçek hayatımla ilgisi bulunmamaktadır.
İllüstrasyonlar. Amanda Cass' a aittir.
Öykü çok güzeldi ben çok sevdim, insanın ençok kendisine kızması konusuna da katılıyorum, bu kızgınlığın tarifi yok. Eline sağlık. Şiir de harika. :)
YanıtlaSilMüjde Hanım çok haklısınız. Kızıp kızıp başa dönmek ve kendine karşı kendini çaresiz hissetmek de öyle:)
SilKeşke zaman makinesi icat olsa da, zamanda geriye gidip kendimize kızdığımız veya pişman olduğumuz durumları değiştirebilsek:)
SilYine çok keyifli, kelimlerin gücü ve senin onları bir araya getirmekteki yeteneğin, çok sevdimm, emeğine sağlık :)
YanıtlaSilDerya çok teşekkür ediyorum. Beğenmene çok sevindim :)
SilÇOK ETKİLEYİCİ, TEŞEKKÜRLER.
YanıtlaSilBen teşekkür ederim...
Silvar sende bir hüzünlü atmosfer yazarkene :) çok iyiydi yine bu :) birgün bu tür yazılarından öykü denemelerinden bir kitap yap ama unutma bunuuuu :)
YanıtlaSilCiddi misin :)
SilAslında bir derleme yapıp kendim için ve yakın çevreme verebileceğim bir 'anı basımı' aklıma geliyor ara sıra...
awesome article.
YanıtlaSilthanks for sharing
i thank you...
Sil