MODERN DANS , 2 perde , 1 Saat 10 Dk
Meksikalı Ressam Frida Kahlo'nun hayatından kesitler sunan, resimlerine sinen imgeleri sahneye taşıyan eser, küçük yaşta geçirdiği ağır sağlık sorunlarına karşın, resim yaparak hayata tutunan dirençli bir kadının öyküsünü anlatır. Henüz altı yaşındayken geçirdiği çocuk felci bacağını etkiler, ardından da genç kızlığı döneminde geçirdiği otobüs kazasıyla omurgası ömür boyu acı çekmesine neden olacak biçimde kalıcı hasara uğrar. Ancak Frida, peşinde dolaşıp duran ölüm meleğine inat, hayata büyük bir tutkuyla bağlanır, korkularının üstesinden gelir. Peşini bırakmayan kâbuslardan önce babası, sonra hasta yatağında oyalanmak için başladığı resim sayesinde kurtulmayı başarır. Nihayet hayatının aşkı, kocası ve anlamı olarak gördüğü ressam Diego Rivera ile tanışır ve evlenir. Resim yapmak, hastalığı yüzünden sık sık yatağa bağımlı hale gelen Frida'ya bir çıkış sağlar. Ruhunu esir eden, kendisini bir kurbana dönüştürdüğünü düşündüğü bedeninden özgürleşmenin yolu olarak görür resim yapmayı. Hasar görmüş bedeniyle ruhu arasında çatışma, resimlerine de iki farklı Frida olarak yansır. Hayatının son dönemine kadar içinde küçük bir kız çocuğunun ruhuyla yaşayan, sınırsız özgürlüklerin peşindeki Frida ile kırık dökük bir bedene, örselenmiş bir ruha ve kâbuslara sahip Frida'yı uzlaştırmaya uğraşır. Babasından sonra sığındığı Diego ne yazık ki bu çabasına beklediği ölçüde destek olamaz. Kendisini sıklıkla aldatan kocasının ruhunda açtığı yaralar, çocuk sahibi olamamak, çocukluğundan beri peşinde olan kâbuslar Frida'yı ülkesinden uzaklaşmaya iter. Büyük bir ilgiyle karşılandığı Avrupa'da yaşadığı debdebeli hayat, partiler ve içine girdiği ortamlarda el üstünde tutulması onu bir süre oyalasa da, yurduna, çocukluğunun geçtiği eve ve Diego'ya duyduğu özlem ağır basar. Ayrıldığı kocasıyla yeniden birleşir, çocukluğunun geçtiği eve yerleşir. 'Ayaklarımı umursamıyorum benim kanatlarım var' diyen Frida, artık korkularından, kâbuslarından kaçmamayı öğrenmiştir. Deneyimlerini ve birikimini çocukları yerine koyduğu öğrencilerine aktardığı huzurlu bir hayat kurar kendisine. Öyle ki, çocukluğundan beri bir yük gibi ardından sürüklediği bacağının kesilmesi bile onu korkutmaz, hayattan koparmaz. Frida, nihayet kaybettiği bacağıyla birlikte kâbuslarına da veda eder, ruhunun dağılmış parçalarını, tutkularını ve hayallerini çocukluğunun huzurlu yuvasında bir araya getirir.
Ankara Opera Sahnesi, Büyük Tiyatro, Ankara'da 1933'te sergi sarayı olarak inşa edilen binanın 1948'de opera binası haline dönüştürülmesi ile ortaya çıkan ve içinde bulunduğu semte adını veren yapıymış. Opera Sahnesi' nin ve Büyük Tiyatro' nun bende bıraktığı tat da apayrı.
Kitaplarını okuduğumuz, filmlerini izlediğimiz, otobiyografileri sahnelenen, tişörtlerdeki baskıları, tablolarını gördüğümüz devrimci karakter deyince, Meksika-ressam deyince aklımıza ilk gelen isim Frida' nın bu kez modern dansını izleme şansını buldum.
Sahnenin hemen alt platformunda kocaman canlı bir orkestra eşliğinde izlediğim iyi çalışılmış, epeyce emek verilmiş başarılı bir koreografiydi.
Frida' nın hayat hikayesini tam olarak bilmeyen biri için kullanılan imgeleri anlamlandırabilmek biraz zor olabilir ancak sadece müzikalite,dans ve bale için izlense bile gayet tatminkar bir sanatsal çalışma olduğunu düşündüğümü belirtmek istiyorum :)
Gerçekten güzeldi.
YanıtlaSil