22 Temmuz 2018

Anıl-Benim Çocuğum

O yıllarda orta sayılabilecek standarttaki yaşamımda her şey o kadar tek düze ve tahmin edilebilirdi ki, hayatın artık beni şaşırtamayacağını düşünmekte hiç de haksız sayılmazdım. Aslında bu hayatı kendim seçmiştim. Bu tercih bana güvenli, huzurlu bir hayat, hoş bir eş ve iyi bir evlat vermişti. Semra' ya karşı hissettiklerim tamamen pozitifti. Eğitimli, başarılı bir iş kadını, bilinçli bir anne, eğlenmeyi bilen bir arkadaş, sohbet edebileceğim bir dost, iyi bir insan ve güzel bir kadındı Semra.

O zamanlar yoğun çalışma tempomuza rağmen, her yaz çekirdek aile olarak tatil yapmayı önemserdim. Anıl daha küçükken genellikle tercihimiz otelden yana olurken, o sıralar rotalı tatiller yapmak bize çok iyi gelmiş, aramızdaki iletişimi güçlendirmişti. Ya da ben öyle düşünmüştüm. O sene Muğla-Antalya arası bir rota çizmiş, dinleyeceğimiz müzikleri, konaklayacağımız, göreceğimiz, yemek yiyeceğimiz yerleri bir bir belirlemiştim. Tatiller eskisi gibi beni heyecanlandırmasa da istekli ve keyifli görünmek konusunda oldukça yetenekliydim.

O yıl Anıl köklü bir kolejde 7.sınıfa geçmişti ve adı hep övgülerle, başarılarla anılıyordu. Jimnastik alanındaki il ve ülke dereceleri asla tesadüf değildi. Bunda aldığı aile disiplini, çalışma azmi ve genetik yatkınlığının katkısı gözardı edilemezdi. Oğlumla gurur duyuyordum ama kafamı fena halde meşgul eden bir şey vardı. Aklıma her geldiğinde beni kahreden, küçük ipuçlarını bir araya getirdiğimde zihnimin şiddetle reddettiği bir olasılık. İlk kez Anıl henüz konuşmaya başladığı yaşlarda hissettiğim ve hep bir his olarak kalması için büyük bir çaba gösterdiğim bir olasılık.

Bir kaç kez Semra' ya bu konudan bahsetmek istemiştim ancak aldığım aşırı tepki beni durdurmuştu. Bu kez ise durum çok farklıydı çünkü gördüğüm şeyi unutmam olanaksızdı. Son yıllarda Anıl da eskisi gibi iş birliği içinde değil, çok daha asi ve mutsuz görünüyordu. Giderek aramızdaki iletişim tamamen kopmuş, ayrıca hızlı kilo kaybı, sağlığı konusundaki endişelerimi artırmaya başlamıştı. O tatilde bu konuyu çözmeye en başından karar verdiğimi anlamıştım. Bir baba olarak yapılması gereken ne varsa yapacak ve ortada gerçekten bir sorun varsa bu tatilde hepsi hallolacak, huzurlu bir şekilde eve dönecektik. Bunca zaman, onca gözlem ile kendimi her türlü olasılığa hazırladığımı hissettim. Oğlum her ne olursa olsun, benim çocuğumdu, bunu içimden defalarca kez tekrar ettim. 
Hiç unutamıyorum; ilk duruşumuz; akşamüstü, bir butik otel, deniz kenarında... Anıl isteksiz, mutsuz, kulaklıkları hep kulağında. Semra telefonu ile hep meşgul. Ben çok heyecanlıyım. Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım. Önce dakikalar yıl gibi gelirken, saatler saatler saatler geçti ve biz hep konuştuk. Sabaha kadar, tüm içimiz boşalana kadar. Ağlayarak, sarılarak, kahrolarak, çaresizce, umutla konuştuk. Anıl ile tekrar iletişim kuruyor olabilmek doğru yolda olduğumuzun en önemli işaretiydi. Oğlum, kendi de ne olduğunu tam olarak anlayamamış olmakla birlikte transseksüeldi. Yani yanlış bedende doğmuştu. Aslında o bizim kızımızdı. Kendini kız sanıyordu. O yüzden hep yanlışlıkla kızlar tuvaletine gidiyormuş. O yüzden aynada hep göğüslerinin büyümesini bekliyormuş. O yüzden annesine ne zaman adet göreceğim diye sormuş. O yüzden mağazalarda hep kızlar bölümüne gitmiş. O yüzden sınıf arkadaşı Berke' ye bu kadar derinden bağlıymış. O yüzden, o yüzden, o yüzden, o yüzden....

Bu konuda hazırlıklıydım. Tüm olasılıkları okumuş ve ne ile karşı karşıya olduğumuzu az çok tahmin edebiliyordum. Semra benim gibi değildi. Ters giden bir şeyler olduğunu kabul etmekle birlikte, bunun tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu düşünüyordu. Çaresi neyse, neredeyse gidip tedavi ettirelim, diyordu. 

Bunları yaşayalı çok uzun zaman oldu. O akşamki ne yapacağımızı bilmezliğimizin üzerinden neredeyse on iki yıl geçti. Çok zor günler geçirdik. Bir dolu psikologla çalıştık. Yurt içinde yurt dışında bir dolu dernekle, doktorla, oluşumla iletişim kurduk. Hepsinden de ayrı ayrı faydalar gördük. Önce Anıl' a bir ucube olmadığını, onun gibi bir çok arkadaşı olduğunu gösterdik. Bir kızımız olduğunu tamamen kabullenişimiz iki yılımızı aldı. Ben çocuğumdan vazgeçmedim. Ne kızım, Anıl adını değiştirmek istedi, ne de ben onu değiştirmeye çalıştım. Şu an bir eğitim kurumunda Fizik öğretmeni ve mutlu, başarılı, kendine yetebilen, bağımsız bir birey. Ve kendisi gibi yanlış bedende doğan arkadaşlarına destek oluyor.

Anlatmak istedim, çünkü bizim durumumuzda olan birileri varsa yalnız olmadıklarını bilsinler. Bunun suç, günah, sapıklık, hastalık olmadığını bilsinler lütfen. Ve çocuklarına sahip çıksınlar. Onlar zaten çok yalnız hissediyorlar, lütfen onları yalnız bırakmasınlar. Onlar kızımız, oğlumuz ne fark eder? Onlar bizim çocuklarımız. Bizim çocuklarımız. 

Not: İzlediğim belgeselden çok etkilenerek yazılmış olup, kendi hayatımla ilgisi bulunmamaktadır.

İzleyelim, izlettirelim. Benim Çocuğum

4 yorum:

  1. Dünyanın yuvarlak olduğunu keşfettik, atomu parçalamayı başardık falan ama yeryüzünde sadece iki cinsiyet olmadığı hâlâ anlaşılamadı nedense.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anlamak gerçekten çok zor ve bu aileler çok büyük çok güzel mücadeleler veriyorlar. Hepsini gönülden tebrik ediyorum. Evet belki bizim çocuklarımızda böyle bir durum yok ama bir yakınımızın, bir arkadaşımızın çocuğu ya da çocuğumuzun bir arkadaşı olabilir. Bunun artık normalleşmesi gerekiyor.

      Sil
  2. Hep izleme listemde ..Hatırlattığın için teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok etkileyici ben hep gözlerim dolarak izledim. Biraz empati için kesinlikle herkes izlemeli. Kimse bunu şımarıklık, sapkınlık, kendini bilmezlik olarak görmemeli...

      Sil

haydi söyle :)