Hayatta yaşadığım ilk hayal kırıklığı bir ''değerlendirme hatası''ydı. En sevdiğim öğretmenim karşılaştığı onlarca farklı sorun arasında, benimkini önemsiz görmüş ve mümkün olduğunca az vakit harcayarak çözmek istemiş, arkadaşım ile tutuştuğum kavgada, cezayı bana kesmişti. Oysa ben haklıydım ve haklı olmak, bir çocuk için ölümüne direnmek demekti. Öğretmenim meseleyi kendince çözmüştü. Ancak o zamanki aklımla benim bundan çıkardığım sonuç, dinlenmeye değer bulunmadığım, itirazlarımın etkisizliğinin üzüntüsünden çok, güvendiğim birinin ''değerlendirme hatası'' yapmış olduğuydu.
O günden sonra pek çok hayal kırıklıklarım oldu. Beklentilerimin, isteklerimin, umutlarımın gerçekleşmediği oldu. Sevdiğim insanlardan beklediğim duygusal yanıtları alamadığımda, işler planladığım gibi gitmediğinde, emeklerim karşılıksız kaldığında, maddi imkansızlıklar karşıma ısrarla çıktığında üzüldüm, hayal kırıklığı yaşadım. Bunun ne demek olduğunu, üstesinden nasıl gelinebileceğini, canımı ne kadar acıttığını ve düştüğüm yerden nasıl kalkabileceğimi öğrendim.
Yeni deneyimlediğim hayal kırıklığı ise benim yüzümden başkalarının yaşadığı hayal kırıklığı ve bu duygunun benim üzerimdeki yansımaları olarak tanımlanabilir. Ve maalesef bu berbat utancın üstesinden gelebilecek kadar donanımlı değilim.
Bir çok nedenden dolayı ailemin tek çıkış biletiydim. Kardeşlerimin aksine okul ile arası iyi olan, evin akıllı, yakışıklı çocuğuydum. Okul başarılarım arttıkça evde her şey bana göre dizayn edilmeye başladı. İki odalı evimizde rahat ders çalışabileyim diye tek odayı bana tahsis ettiler. Kafam çalışsın diye yemeğin etlisini, tatlının sütlüsünü bana verdiler. İlkokul, ortaokul ve liseden sonra ailemin en büyük hayali mühendislik fakültesine girmeyi de başarmıştım. Eşe, dosta, komşuya, akrabaya nazar değecek diye anlatmıyorlardı ama gururdan gözleri doluyordu. Okulu büyük maddi sıkıntılar içerisinde bitirdiğimde ise tüm zorluklar bir anda uçup gitmiş evde adeta bir bayram yaşanmıştı. Kısa zamanda da mesleğimde tecrübe edinebileceğim kurumsal bir üretim şirketinde işe başladım.
Şimdi yavaş yavaş işin ekilen bahçeler ve biçilen mahsuller kısmına geliyorduk. Benden bekledikleri ekmeğini kazanmış, ayaklarının üzerinde duran, bayramlarda, seyranlarda, doğum günlerinde elinde tatlısıyla gelen, yılda bir kez onları tatile, hastalandıklarında doktora götüren, maddi-manevi desteğini ihtiyaçları olduğu kadar sunan-bana göre hayırlı-evlattan çok; tüm kazancını ellerine sayan, tam zamanlı ve ömürlük bir köleydi. Ben yıllar içerisinde bu beklentinin sinyallerini her ne kadar almışsam da bu kadar net bir şekilde karşıma çıkana kadar çözüme yönelik bir strateji geliştirmemiştim. Bunca zaman üzerimde ödeyemeyeceğim kadar çok emekleri olan, beni seven, canımdan kanımdan bu insanlarla maddi hesaplar yapmak zaten yüzümü yeterince kızartırken yine de içimde hep uzlaşabileceğimize ve beni anlayacaklarına dair bir umut taşıdım.
Bir süre onların hayal ettikleri hayatı sürdürmek için büyük gayret gösterdim. Onlar için mutluluk verici benim için aldığım nefes sayısının bile gözetlendiği hapishane hayatından farksız on ay geçirdik. Artık dayanamadığım noktada, ihtiyaçları olduğunda hep yanlarında olacağımı belirterek, evden ayrılmak istediğimi ve buna saygı duymaları gerektiğini söylediğimde ise, gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığının çok ötesinde ihanete uğramışlık duygusuydu. Birden dünyanın en nankör çocuğu olmuş, çıktığı kabuğu beğenmemiş, yemek yediği kaba pislemiş, eli para tutunca baba ocağını unutmuş ve şu an burada saymak istemediğim en kötü şeyleri yapmıştım.
Bir taraftan bana tüm yürekleriyle güvenen, destekleyen, hep ama hep inanan bu insanlara karşı büyük bir utanç içerisindeyim. Yaptıklarını düşündükleri ''değerlendirme hatası'' ile onları baş başa bırakmak, hayatımın geri kalanı için büyük bir iç sıkıntısı olacak.
Diğer taraftan yaşamak istediğim, beni bekleyen, bunca çalışmanın karşılığını alabileceğim, düşlediğim hayat var. Kendimi bu noktaya taşırken onların beklentilerini görmezden gelmiş ve kolayca çözülebileceğini düşünmüş olmak da benim yaptığım bir ''değerlendirme hatası''.
Ve yıllar sonra geriye dönüp baktığımda pişmanlıktan öleceğim, beni kahredecek bir ''değerlendirme hatası'' daha yapmaktan çok korkuyorum. Ancak bulunduğum bu durumdan çıkış yolunu da bir türlü bulamıyorum.
Diğer taraftan yaşamak istediğim, beni bekleyen, bunca çalışmanın karşılığını alabileceğim, düşlediğim hayat var. Kendimi bu noktaya taşırken onların beklentilerini görmezden gelmiş ve kolayca çözülebileceğini düşünmüş olmak da benim yaptığım bir ''değerlendirme hatası''.
Ve yıllar sonra geriye dönüp baktığımda pişmanlıktan öleceğim, beni kahredecek bir ''değerlendirme hatası'' daha yapmaktan çok korkuyorum. Ancak bulunduğum bu durumdan çıkış yolunu da bir türlü bulamıyorum.
Not. Kurgu tamamen hayal ürünüdür.
İllüstrasyonlar: Avogado6 Art' a aittir.
İllüstrasyonlar: Avogado6 Art' a aittir.
Kaleminize sağlık...keşke daha uzun olsaydı dedirtti :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
SilZor bir durum gerçekten de, ben burada çocuğa hak veriyorum, anneler babalar bir gün gelip kuşun yuvadan uçacağına kendilerini hazırlamalı. Tamam zordur el bebek, gül bebek bakılan çocuklardan ayrılmak ama bunlar evlenmeyecek mi zaten? Kendi yuvasını kurmayacak mı?
YanıtlaSilGüzeldi, eline sağlık:)
Çocuklara geleceğin teminatı gözü ile bakma anlayışı terk edilmeli :)
Silallam sen diye okuduum sona kurguymuş ama bilemedim şimdi çocuk haklı mı değil mii. yani değerlendirme hatası, beklediğinden çok etkilenmek demek ki. belki önce dilediğini yapmıştır da ulaşınca ailesi aklına gelmiştir :)
YanıtlaSilDeğerlendirme hatası aslında bir şeyi yanlış değerlendirip sonucunda yanlış bir karar vermek.
SilNeyse ki ben değilim :D
Ah o ikilemler.
YanıtlaSilHayat böyle :))
SilÇok basarılı yazılmış.Kalemine sağlık
YanıtlaSilTeşekkürler...
Silçabuk eve.. 10 da evdesin :)
YanıtlaSilAnne, sen misin ?
Silİkilemlerin yarattığı ruhsal denge problemi.. Farklı tatlarda her bireyin geçtiği yollar. Güzel anlatım, emeğinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkürler...
Sil