20 Şubat 2020

Gidion' un Düğümü

GIDION’UN DÜĞÜMÜ - ANKARA DT 
Büyük Oyunu - 1 Perde - 1 Saat 15 Dakika
Yazan Johnna Adams
Çeviren ve Yöneten Buğra Koçtepe
OYUNUN KONUSU: 
“ Çocukluk masum olmak demek değildir...Masumiyeti hızla kaybetme durumudur...” 418 numaralı sınıfta bir ilkokul öğretmeni ve bir annenin benzersiz randevusu, ait olduğu sistemi eleştirirken günümüzde gerçekliğin yerini alan sosyal medya , ebeveyn ve eğitimci olma, aile, ahlak, sanat, çocukluk ve hayal gücüne dair düşüncelerimizi sorgulatan bir dram.
OYUNCULAR: Corryn: Meltem Baytok - Heather: Ebru Nil Aydın
Eğitim sisteminin çarpıcı bir şekilde irdelendiği Gidion'un Düğümü, bir birey yetiştirmenin sorumluluğunun sorgusunu, bir anne ve bir öğretmeni karşı karşıya getirerek, bizleri adalet, sanat, farkındalık ve suçluluk duygusu üzerinden gerçeklerle yüz yüze bırakıyor.

Bu sezonun yeni oyunlarından 'Gidion' un Düğümü' çok yeni bir metin olmasına rağmen pek çok topluluk tarafından defalarca sahnelenmiş. Yazar Johnna Adams hakkında internet üzerinden çok fazla bilgiye ulaşamadım, ancak eserin 2012 yılında yayınlandığını biliyorum ve 2013 yılında Amerikan Tiyatro Eleştirmenleri Derneği’nin Steinberg / ACTA ödülünü almış. 
+15 kategorisinde biraz çarpıcı, biraz sarsıcı ve biraz da sert bir metin, konunun ana arterinde bir çocuğun intiharı söz konusu olunca özellikle ebeveyn ve eğitimciler için de son derece etkileyici olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. 

Öğretmen Heather Clark' ı 'Ebru Nil Aydın' ve anne Corryn Fell' i de 'Meltem Baytok' canlandırıyor. Ancak bu yazıda her iki karakterden 'anne' ve 'öğretmen' tanımlamaları ile bahsedeceğim. Bu bölümden itibaren spoiler içerebilir, çünkü metinde oldukça ilgi çekici olduğunu düşündüğüm bazı detaylar var. Konu kısaca; Chicago’da okuldan uzaklaştırma cezası aldıktan sonra intihar eden on bir yaşındaki beşinci sınıf öğrencisi Gidion' un annesinin; oğlunun ölümünden kısa süre önce öğretmenin kendisi ile görüşmek istediğini belirten notuna istinaden, okula gelişini ve bu intiharın ardındaki tüm bilinmezleri öğrenmek için sınıf öğretmeni ile aralarında gelişen sarsıcı diyalogları içeriyor.
Diyaloglar annenin tüm kimlikleri ile adeta bir dedektif gibi sınıfta gezinişi, öğretmeni sorgulayışı, sınıf panosuna asılı öğrenci yazılarını okuması, Gidion' un sırasına oturup, kitaplarının arasından oğluna yazılmış bir not buluşu (notta, Jake tam bir yalancı, ben sana inanıyorum Gidion, yazmaktadır) ile ilerliyor ve sonrasında da Gidion' un okuldan uzaklaştırılması ile ilgili olarak öğretmenin 'çok büyük bir olay' nitelendirmesinde işler düğümleniyor. Bu büyük olayın ne olduğu beslenen bir merak unsuru olarak diyaloglar içerisinde geziniyor ve Gidion' un okuldan uzaklaştırma cezası almasına neden olan büyük olayın yazdığı bir hikaye olduğunu öğreniyoruz.
Bu aşamada sınıf öğretmenin başlarda anneyi ilgisiz, bilgisiz bir ebeveyn gibi görüp sonrasında onun seçkin bir üniversitede orta çağ edebiyatı dersleri veren bir profesör olduğunu öğrendiğinde yaşadığı şaşkınlığını ve üslup değişimini fark edebiliyorsunuz. Metinde verilen öğretmen modeli paradigmaya bağlı, eğitim sistemini koruyan, katı bir eğitimci modeli. Aynı şekilde ilerleyen diyaloglarda öğretmenin de daha öncesinde reklamcı olduğunu ve mesleğinde henüz yeni olduğunu öğreniyoruz ki bu da annenin öğretmenin yeteneklerini sorgulaması için güçlü bir argüman oluşturuyor.
Gidion' un yazdığı hikaye, pek çok yetişkinin bile tüylerini ürpertebilecek ölçüde vahşi, dehşet verici ve insanlık dışıdır. Hikaye, kabilelere ayrılmış öğrenciler tarafından tecavüz edilip öldürülen öğretmenlerin bağırsaklarını bir sopaya dolayıp dokumacılara götüren Gidion' un, bu bağırsaklardan dokunmuş pelerinle kabilesini kurtaran bir şaire dönüşünü anlatmakta ve bir de Jake' in birinci sınıflardan bir çocuğa tecavüz ettiğinden bahsetmektedir.  Oysa ki öğretmen ve okul idaresince dehşet verici bulunan bu hikaye, annenin oğluna anlattığı ortaçağ efsanelerinden birinin abartılarak uyarlanmış halidir. Gidion' un eşcinsel eğilimleri ve Jake' e aşık oluşu da metin aralarında yakalanan dikkat çekici bir detaydır. Ve annenin öğretmene çıkışı: ''Siz kim oluyorsunuz da benim oğluma neyi yazıp neyi yazamayacağını söylüyorsunuz? Bu harika bir hikaye. Benim oğlum bir dahiymiş, büyük bir edebiyatçı olacakmış, siz ise onu anlamamış ceza verip okuldan uzaklaştırmışsınız.''
İşte burası benim için metnin en çarpıcı kısmıydı... Belki Gidion gerçekten iyi bir korku romanı yazarı olabilecekti. Oysa o yerler kirlenmesin diye evin garajında yere muşambalar sererek, kafasına bir kurşun sıkıp intihar etmeyi seçti.
Annenin henüz çok taze olan kaybının izleri okunurken, çok yönlü düşünce sistematiği içerisinde zaman zaman anneliğini sorgulayışı, kendini suçlayışı, eşinin ölümünden sonra Gidion ile yeterince ilgilenememiş olma düşüncesi, zaman zaman ise öğretmeni, eğitim sistemini sorgulayışı, oğlunu anlama çabası, bu çabadaki gecikmişliğin çaresizliği ve duygusal iniş çıkışları çok etkileyici...
Oyunculukları oldukça başarılı buldum ve böyle yüksek tansiyonlu psikolojik bir oyunun oynanmasının zorluklarını düşündüm. Sanatçılar için oldukça yıpratıcı ve sarsıcı bir oyunculuk performansı... Ve bunun her gece her gece devam etmesi o sahnede her gün bu oyunun gösterilebilmesi bende hayranlık uyandırıyor. Her iki kadın sanatçımızı da tebrik ediyorum etkileyici oyunculuk performansları için...
Dekor için kullanılan plastik sandalye ve masalar, modern bir sınıf görüntüsü verse de bana soğuk ve suni geldiler.


Reji için neler söyleyebilirim. Bu metin ile çok daha akılda kalıcı mesajlar verilebilir, düşündürücü vurgular ön plana çıkarılabilirdi belki... Oyuna oldukça yüksek beklentiler ile gittiğim için başarılı bulmama karşın tam bir doyuma ulaşamadığımı söyleyebilirim...

Ankara Devlet Tiyatrolarında sahnelenen 'Gidion' un Düğümü' nün izlenmesi gereken bir yapım olduğunu düşünüyor ve tüm tiyatro severlere öneriyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

haydi söyle :)