31 Ekim 2012

ekim sonu

elif' in bugünlerde görünümü bu şekilde. gerçi üstteki dişinin düşmesinde eren' in katkısı oldu ve malesef biraz kanadı, sanırım henüz zamanı değildi.
artık zor sorular sormaya başladı: anne bilimadamları allah' ın neden görünmediğini araştırıyorlar mı? allah çok yükseğe zıplayabilir mi? şimdilik kem küm ya da bilemiyorum gibi cevaplar vererek geçiştiriyorum. bu konuda yanlış birşey söylemek istemiyorum. sanırım nasıl davranmam konusunda biraz araştırma yapmam gerekecek.

geçen gün yurtdışına taşınma kararı almak üzere olan halası, elif' e bu konudaki düşüncesini sorduğunda: "önemli olan zengin olmak değil, mutlu yaşamak hala" cevabını vererek hepimize ne kadar büyümüş olduğunu ispatladı. 
elif' in son çizimleri :) bu konuda yetenekli olduğunu söyleyemem ama son zamanlarda epey geliştirdi kendini. sol tarafta aşıklar, erkek kadına kalp veriyor. sol tarafta elif ve babası :)

bu sene de 6 günlük bayram tatilini sevdiklerimizle dost ve akrabalarımızla birlikte geçirdik. öyle mutluyduk ki ertesi gün kreş olduğunu söylediğimde hep tatil olmasının ve hep birlikte evde kalabilmenin planlarını yaptılar. eve o kadar alışmışmışlar ki hiç kreşe gitmek istemiyorlarmış :)
büyük teyzesi eren'e çok sevdiği kitap olan vahşi hayvanların çitalar bölümünü okurken çitaların çok hızlı koştuğunu söylediğinde " ben çitadan daha hızyı kosayım yavyum" diyerek hepimizi güldürdü. eren "r,ş,l" gibi bazı harfleri söyleyemiyor. ben de ilkokula başlayana kadar bu şekilde konuşuyordum. şu an bize oldukça sempatik geliyor ama umarım kalıcı olmaz.

28 Ekim 2012

karlar kraliçesi

kapatılmalarının bile mevzu bahis olduğu devlet tiyatrolarının, nasıl büyük işler başardığına, nasıl güzel eserler sahneye koyduğuna ve ne kadar profesyonel olduklarına bir kez daha şahit oldum.
müzikal, sahne önüne kurulan 5,6 kişilik canlı orkestra eşliğinde sahnelendi. tüm seslendirmeleri onlar yaptı. oyuncular, kostümler ve şarkılarıyla çok keyifli bir tiyatroydu.
salon tamamen doluydu. 2 perdenen oluşan, yaklaşık 2 saat süren ve 7 yaş üzeri için önerilen oyunu, elif başından sonuna kadar hayranlıkla izledi ancak eren sonlara doğru biraz sıkıldı.
dakikalarca alkışlanan oyuncular gerçekten çok başarılılardı. oldukça kalabalık bir kadroya sahip müzikalde, sanatçılar kaç kez kostüm değiştirdiler sayamadım bile.


 arkadaşlığı ve cesareti öven bu güzel oyunu kaçırmayın derim :)

23 Ekim 2012

olimpik akademi ile jimnastik

geçen sene jimnastik kursu araştırmalarımızda 4 yaşın alt sınır olduğunu öğrenmiştik. biz de eren için erken olması nedeniyle buz patenine yönelmiştik. buz pateni; ön hazırlık gerektirmesi (paten, eldiven, bere vb), soğuk ve ıslak bir ortamda olması (düşmeler sebebiyle), seans süresinin kısalığı (45dk) ve zor öğrenilmesi (en azından bizimkiler) nedeniyle bizde büyük bir motivasyon düşüklüğüne sebep olmuştu. zaten çocuklar da bir süre sonra devam etmeyi reddetmiş, biz de kursu yarıda bırakmıştık.
bu senenin başında elif' in kreş arkadaşının devam ettiği olimpik akademi jimnastik spor kulübünde bir deneme dersi yaptık. eve yakın oluşu bizim için büyük bir avantajdı, antrenörler çok ilgiliydi, ilk derste tüm çocuklara ismiyle hitap etmeye başlamışlardı. salon küçük ama aletler yönünden yetkindi. çalışmalar 1,5 saat kesintisiz, ciddiyet içerisinde ve orantılı bir disiplin uygulanarak geçiyordu. kesinlikle hiç bir çocuğu es geçmiyor, hiç bir hareketi görmezden gelmiyor, hiç bir detayı atlamıyorlardı. ders sonlarında yapılan eğlenceli yarışmalar ve oyunlar çocukları; pedagoji eğitimi almışcasına kurulan iletişimler beni oldukça etkiledi :)  
web sitelerini incelediğimde hiç bir başarının tesadüf olmadığını ve başarının anahtarının da disiplin olduğunu bir kez daha anladım. olimpik akademide ilk ayımızı tamamladık, benim tüm beklentilerime cevap veren, çocukların da devam etmekten keyif aldığı bir jimnastik kursumuz var artık.

14 Ekim 2012

feza gürsey bilim merkezi altınpark

feza gürsey bilim merkezine yıllar önce çocuklar henüz yokken gitmiştik. o zaman da çok eğlenmiş, ileride bir gün çocuklarımız olursa mutlaka getireceğimizi dile getirmiştik. işte o kutlu gün, geçen haftasonuydu.

temel bilim prensiplerini deneysel olarak, dokunarak, yaşayarak, gözlemleyerek anlayabileceğiniz ve çocuklarla 3,4 saat sorunsuz vakit geçirebileceğiniz harika bir yer.
48 adet deney biriminin malesef her birini fotoğraflayamadım. kara delik, hiberküp, fosforlu duvar, görme oyunları, donmuş azot gösterisi, refleks ölçerler, çizgi film makinesi hepsinde güzel vakit geçirdik, çok güzel şeyler öğrendik. 

buradaki ataçlar manyetik alandan dolayı hep dik duruyor ve aynı bölgede toplanıyorlar.
vee plazma küresi bende büyük bir hayranlık uyandırsa da çocukların beklediğim kadar ilgisini çekmedi.

farklı maddelerin mikroskop altındaki görünümlerini inceledik.
buradaki disklerden yarışı hep aynı disk kazanıyor... sağ altta elif in konuştuğu çanaktan karşıda epeyce uzakta bir tane daha var ve telefon vazifesi görüyor. elif' le bu çanak telefonlarda birbirimize sevgi sözcükleri fısıldadık :)
eren sınırları aşmadan yıldız çizmeye çalışıyor. asıl olan bu işlemi yaparken karşısındaki aynayı kullanmak ama ben pek başarılı olamadım.
en çok olasılık oyununu sevdiler. yukarıdan atılan topların genellikle hep aynı eğri içinde birikmesi ilginçti. zaten olasılık hesaplarını pek anlamamışımdır.
tebeşir tozu bırakarak serbest salınım yapan bölüm eren' in favorisiydi. gelip gidip bununla oynadı. ama en son baktığımızda tebeşir tozlarından böylesi düzenli bir şekil çıkabilmiş olmasına çok şaşırdık.
bisiklet kaç watt enerji üretebileceğimizi gösteriyor, aynı mantıkla çalışan bir lamba ve radyo da var. sağ tarafta ise topu bacaya koyup, düğmeyi açtıklarında çıkan basınçlı hava ile uçan top onları oldukça heyecanlandırdı.
yazı altınparkta, sezonun son dondurmalarını yiyerek böylece uğurlamış olduk.
altınpark bu mevsimde gerçekten çok güzeldi. yaprakları, ağaçları ve doğayı huzurla izledik.
feza gürsey bilim merkezi, altınpark içerisinde, okul öncesi giriş ücretsiz, tam 7, öğrenci 5 tl... gezilesi görülesi güzel bir yer, tavsiye ediyoruz.

8 Ekim 2012

evlilik tarihi

1-beylik dönemi (1996-2000) : 18 yaş, tanıştığımız, birbirimizi tanıdığımız, tek isteğimizin hep ve daha fazla birlikte olmak olduğu, geleceğimiz için sağlam temeller oluşturmak üzere okulları bitirip, çalışmaya başladığımız dönem...
2-kuruluş (2000-2006) : 22 idim evlendiğimizde... ailelerimizden uzakta, sevgili olmaya devam ettik 6 sene... evliliğimizin ilk yılları benim özenip de ailemden uzakta yaşayamadığım üniversite hayatı gibiydi. evimizde partiler, gelenler gidenler, dostlar arkadaşlar, bolca makarna, yumurta, geziler, çılgınlıklar ve maddi zorluklar biraz da...  

3-genişleme (2007-2008) : sonra prensesler gibi bir hamilelik dönemi geçirdim ve elif girdi yaşantımıza... biraz daha sorumluluk, bir aile olduk ve evlendiğimizi hatırladım ben... tam evlilik hayatına alışıyorken anlamadan 2.hamilelik ve eren katıldı aramıza...
4-fetret devri (2009-2010) : uykusuz geceler, bitmeyen ev işleri, markete gitmenin bile bana yurt dışı gezisi gibi geldiği günler, birbirimizle sadece zaruri muhabbetler, kargaşa ve karı-koca olduk o zaman... çevremizdeki nice karı-koca gibi bazen dırdır, çokça gereklilik, günü akşam, akşamı sabah etme telaşı, cumadan pazartesiyi iple çekmeler...  


5-lale devri (2011-2012) : çocuklar yavaş yavaş büyüdüler, yemeklerini kendileri yemeye, başbaşa vakit geçirmeye başladılar, birbirimizi tekrardan fark etmeye başladık... sonra kendileri yatmaya ve deliksiz gece uykuları lütfetmeye başladılar, bize de daha çok vakit kaldı :) dinlenecek müzikler, izlenecek filmler, sohbet ve birer kadeh ve hatta onlar uyuduktan sonra dışarı akmalar falan...

bu 8 ekimde, 12.evlilik yıldönümümüzde, tarihçemiz şimdilik bu kadar... ne kadar tarihim zayıf olsa da kronolojimiz osmanlı ile uyuşmasa da bunun duraklaması var, gerilemesi var, dağılması var allah muhafaza... 
bu kadarla kalsın diyorum. iyidir lale devri :)

 not: illüstrasyonlar internetten alınmıştır.

2 Ekim 2012

sonbahar

havalar serinliyor, doğa sarı ve gölgeli, yapraklar ayaklarımızın altında çıtır çıtır... özellikle sabah erken saatlerde hissediyorum sonbaharı... yazın uzun, sıcak ve hafif günleri yerini şemsiye tedbirliliğine ve ince hırkalara bırakıyor... dondurmalı akşamüstü gezintileri, kreş çıkışı uğranan çocuk parkları, bir türlü batmayan güneş giderek uzaklaşıyor yaşantımızdan. yerini ise tv de yeni diziler, dondurucuyu doldurma telaşı ve okul üniformalarıyla sonbahar disiplini alıyor...


yaz tatili bir tenefüs gibi, bahçeye çıkıp gelmek gibi pek tabi her güzel şey gibi kısa ve eğlenceli... sonbahar ise yeni bir yılın başlangıcı bana göre, bakmaya ne hacet takvimlere, 1 ocak da neyin nesi... basbayağı yeni yıl, eylül ayında başlıyor işte...

sonbahar kavuşmaktır okul arkadaşlarına, sıralarda yeni dostlar edinmek, değişik dimağlara yol almaktır... yeni defterler, yeni öğretmenlerdir. yeni bir okuldur belki... değişmektir, büyümektir. özlemektir, beklemektir, geri dönmektir, hüzünlenmektir... içe dönme, sakinleşme, yavaşlama vaktidir sonbahar... ayrıca romantiktir, melankoliktir. üretkenliğin, yaratıcılığın en fazla hissedildiği mevsimdir. kalın hırkaların altına saklanmak, kendimizi hatırlamaktır biraz. yolculuk zamanı, göç mevsimidir.

en çok kitap okuma isteğini sonbaharda hissederim.
ankara' yı en çok sonbaharda severim, sarışın olur ankara ve her bir parkı ayrı güzeldir...
bir sonbahar günü evlendim ve düğünler en çok sonbahara yakışır bence...
hem sonbaharda aldım ben çekirdeğimi kucağıma, yağan yağmura, dökülen yapraklara, uyumaya hazırlanan tabiat anaya inat...
bir pencere kenarında, bir fincan sıcak çay ve kurabiye eşliğinde, kucağında örgü şişleri dışarıyı izleyen biri varsa baktığımız fotoğrafta, dışarıda mevsim mutlaka sonbahardır...

not: görseller internetten alınmıştır.