Bu sabah yağan bahar yağmurlarında yıkadım yüzümü. Rüzgarın estiği yöne döndüm, uzun saçlarımı taradım parmaklarımla. Üzerime son zamanlarda daha çok tercih ettiğim ölçülülük pantolonu ile umut gömleğini giydim. Kahvaltı için ıhlamur ağaçlarının taze dallarındaki kokularla bir çay demledim kendime. Samimiyet fidelerinin yeni çıkardıkları sebzeleri toplayarak, dürüstlük fırınından çıkmış mis kokulu ekmekle karnımı doyurdum.
Yağmurlu bir sabahta vicdan şemsiyesini açıp yürümeye başladım. Kimileri paçaları çamur olmasın diye sorumluluk çizmelerini giymiş işlerine yetişmeye çalışıyordu. Aklıma eski günlerimin telaşlı halleri geldi. Çocukların küçük olduğu zamanlar. Okul, ödev, sınav, kurs, sosyal etkinlikler, hastalıklar ile nasıl geçtiğini fark edememiş olduğum o günleri anımsadım. Bir zamanlar hep dakikliği gösteren saatim şimdi sonsuz bir kayıtsızlığı gösteriyordu. Bunun rahatlığı ile özgürlük bulvarına dönüp, esaret plazalarının önünden yürümeye devam ettim.
Bir kahve molası için bilgelik kafesinde durakladım. Almış olduğum utanç gazetelerini okurken cesaret aromalı kahvemi yudumladım. Bir gazete haberi dikkatimi çekti. Ahlak lisesine devam eden öğrecilerin adalet üniversitesini; rekabet lisesine devam edenlerin ise öfke üniversitesini kazandıklarına dair istatistiksel bir haberdi. Bugünlerde sosyal araştırmalara merak sarmıştım, tercihler ve sonuçları ise özel ilgi alanımdı.
Canım sıkılmaya başlamıştı. Açgözlülük marka telefonumun çıkar listesinden buluşabileceğim bir arkadaş aradım. Sonra vazgeçip bir kahve daha sipariş ettim. Diğer müşterileri incelemeye başladım. Etrafa sevgi dalgaları yayacağını düşündüğüm bir çifte odaklandım. Kıskançlık çayı içerek tartışıyorlardı. Biraz kulak kabartınca evlilikten bahsettiklerini anladım. Evlerine alacakları mobilyaları biri kibir mağazasından, diğeri ise hoşgörü mağazasından almak istiyordu.
Eve dönme zamanı gelmişti. Dönüş için miskinlik sokağını tercih ettim. Yolda önünden geçtiğim dükkanların tabelalarını okumak alışkanlığım olmuştu. Güvenilir kasap, dayanışma market, tevazu manav, ketumiyet büfe en sevdiklerimdi.
Apartmanın önüne geldiğimde bulutlar dağılmış, güneş parlamaya başlamıştı. Evime çıkan mutluluk merdivenlerinden ağır ağır tırmandım. Bacaklarımın artık beni taşımak istemediğinin farkındaydım. Anahtarımı çevirip yalnızlık kilidini açarken, yorgunlukla içeri girdim.
görsel: edvard munch
Umarım yalnızlık kilidi sıcak gülüşlerin açıldığı bir salonla karşılar sizi. :) Yazıya bayıldım. Selamlar.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim bahçe perim :)
YanıtlaSilİnsanın evi gibisi yok...
YanıtlaSilkesinlikle :)
SilCok guzel...
YanıtlaSilTeşekkürler :)
SilAnlatım tarzınıza bayıldım çok güzel bir yazı olmuş. Emeğinize, yüreğinize sağlık.
YanıtlaSilkurabiyecimiss.blogspot.com
Saolun :))
Silyazı super, kavramlar superrr :)
YanıtlaSil