O yaz babam bize bisiklet alacaktı. Bisikleti tüm kardeşler birlikte kullanacaktık ancak kimin standartlarına göre alınacağı, kullanım hakkı sıralamasında kimin öncelikli olacağı, ne renk, ne marka olacağı konusunda benden büyük iki ablam arasında tartışmalar daha kıştan başlamıştı. Babam bu duruma çare olarak bir yarışma düzenleyeceğini ve yarışmayı kim kazanırsa bisikletin öncelikli sahibinin o olacağını ilan etti. Yarışma ''kompozisyon yarışması'', konu ''mutluluk'' :) Süre 1 hafta, jüri de annem ve babam :) 3 yarışmacı var; iki ablam ve okumayı yeni sökmüş olan ben :)
Bu nedenle mutluluk üzerine düşünmeye başlayışım, ilkokulun ilk yıllarına dayanır ;) Yarışmada sonuncu oldum ama hem düşündüklerim hem de ablamlarımın yazdıkları, mutluluk algımın şekillenmesinde büyük katkı sağladı.
Mutluluk neydi, neredeydi? İçimizde mi, yanı başımızda mı, Kaf Dağı' nın ardında mıydı? Başkalarını mutlu etmekte mi gizliydi mutluluk yoksa salt kendi tatminimizi ön planda tutmakta mı? Çok zengin olmakta, çok gezmekte, sonsuz özgürlükte, dilediğini yapabilmekte miydi yoksa bir hırka bir lokmada mı? Düşündüm, çok düşündüm...
Sonra bu tablo çıktı kaşıma. Bizim gibi altı çocuklu bu sıcacık ailenin her birinin yüzündeki gülümsemeyi tek tek itinayla inceledim. Kedinin yastığın altında bulduğu o küçücük yere sığdırdım zihnimi. Sonra köpeğin altında yatan ortadaki çocuk oldum ve köpeğin sıcaklığında ısıttım üşümüş duygularımı. Dışarının soğuk ıslaklığı hiç sokulamadı bana. Şemsiyede şarkı söyleyen yağmur sesini dinledim bolca. Hele o güvenli uyku... En lüks otellerin, en ayrıcalıklı suitlerine değişmezdim hissettiğim güveni. Sağım, solum, önüm, arkam hep güven, huzur ve mutluluktu. Onlar yatağa hep beraber sığmakla kalmamış, yaşamın tüm güzelliklerini, en derin, en kuvvetli duygularını ve kocaman muhteşem bir dünyayı da o yatağa sığdırmayı başarmışlardı. Penceredeki iki kuş, tüm aileyi birleştiren yorgan, yorgandan taşan mutlu ayaklar, her şeyi izleyen tavuk, odayı ısıtan soba ve en sonunda tek ayağı kırık karyolayı dengede tutmak için konulmuş iki tuğlanın gururunu iliklerime dek hissettim.
Ve ne zaman Nazım Hikmet'in dizelerini okusam ''Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?'' ile başlayan, bu tablo geldi aklıma ve ''mutluluk'' deyince de hep çocuk aklımla yazmış olduğum bir kaç kırık dökük tedirgin cümle; 'yaşlı bir teyzeyi karşıdan karşıya geçirmeye yardım edersek, mutlu olur sevinir' :)
Yıllar geçtikçe insanların hayatta önemsedikleri ve amaç edindikleri şeylerin temelindeki mutlu olma arzusunu daha kolay seçebildim. Para, başarı, şöhret, aşk, aile, çocuk, tatil, bolca arkadaş, seyahatler, şık kıyafetler, alışveriş, ev, araba gibi şeylere sahip olarak elde edilen duygu, mutluluk gibi görünse de saman alevi gibi parlayıp sönen haz anlarıydı, sonra herkes yine kendi iç sıkıntısı ile baş başa kalıyordu.
Oysa benim keşfettiğim ve anladığım mutluluk suyun yüzeyinde değil dipte, en derinlerdeydi.
Benim için mutluluk;
Ailende, kardeşlerinde, eşinde, çocuklarında kuracağın sağlıklı, kaliteli ve doğru iletişimde, anlayabildiğini ve anlaşılabildiğini bilmekte, huzurlu ve güvenli hissetmekteydi.
Hayatı paylaştıklarının bireysel özerkliklerine saygı duyabilmekte, aynı saygıyı görebilmekteydi.
Düşüncelerini hürce açıklayabilmekte, korkusuzca savunabilmekteydi.
Sanattın her dalındaki üstün yaratıcılığı hissedebilmekte, takdir edebilmekte, öz beğenilerini oluşturabilmekteydi.
Maskesiz sohbetlerde, yüreğine dokunabildiğin, gözlerinin içine bakabildiğin gerçek insanlarla yaptığın derin ve içten paylaşımlardaydı.
Kendini yakın hissettiğin ve içini teklifsizce açabildiğin, tamamıyla kendin olabildiğin, güvenebileceğin insanların varlığındaydı.
Mutluluk bakış açısında, düşünce tarzında, hayatın olumlu ve pozitif yanlarını görebilmekteydi.
Mutluluk yaşamın dinamizmini hissedebilmekte, hayatın ritmini fark edebilmekteydi.
Mutluluk doğayla arana hiçbir şey almadığında hissettiğin ait olma duygusunda; kristalleşen karların ışıltısında, düşen ilk sonbahar yaprağında, açan ilk çağla çiçeğinin beyazlığında, kulaçladığın sonsuz mavilikteydi.
Sağlıkla aldığın her nefeste, hayatına kopmaz halatlarla bağlı olanların sağlıklı olduğunu bilmekteydi.
Mutluluk tıpkı bu fotoğraftaki gibi başını huzurla yastığına koyabilmekte ve güvenle uykuya dalabilmekteydi.
Not: Çoğu kişinin ressamını Abidin Dino olarak bildiği bu tablo, mütevazi ve özgün bir çizgisi olan ressam Dianne Dengel'a aitmiş:)
Fotoğrafta, yazınızda insana mutluluk veriyor. Çok güzeldi.
YanıtlaSilTeşekkürler :)
SilMerhabalar.
YanıtlaSilBu güzelim huzur veren mutluluk tablosunu görmeyen ve paylaşmayan blogcu yok sanıyorum. Çünkü ben de aynı tabloyu kullanarak bir yazı paylaşmıştım.
Tabloyu değerlendirerek mutluluk olayını çok güzel anlatmışsınız. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim. Bir diğer konu da söz konusu tablonun kime ait olduğu ile ilgili açıklamanız. Sayenizde asıl tablonun kime ait olduğunu öğrenmiş olduk. Teşekkürlerimi sunarım.
Selam ve saygılarımla birlikte herkese böyle samimi, güzel ve huzur veren mutluluklar dilerim.
Çok teşekkür ederim. Yazınızı en kısa zamanda okuyacağım :)
SilBu resime bayılırım ve her gördüğümde içime bir sıcaklık dolar. Ressamı konusunda hiçbir bilgim yoktu sayende öğrendim ♥ Günümün kârı ;)
YanıtlaSilKocaman öpüyorum seni, mutlu haftalar ♥
Abidin Dino diye aklımda kalmıştı ama değilmiş. Ben de seni öpüyorum :) Teşekkürler :)
Sileveeeet eveeet güzel dedin sen yineee :)
YanıtlaSilSaol Deeep :D
Silmerhaba bende blog takip etkinliğinden geliyorum bu güzel blogunuzu takip ediyorum sizide beklerim :)
YanıtlaSilhttps://tubisle.blogspot.com/
Teşekkürler :)
SilMutluluk hemen yanımızdadır, onu hissetmemizi bekler sessizce. Çok güzel bir anı, keyifle okudum. Bazı kaybetmeler ne çok kazanımları barındırır içinde değil mi?
YanıtlaSilEvet kesinlikle :) Teşekkürler...
Sil