Eğer nereden başlayacağını bilmiyorsan en baştan başla anlatmaya derdi annem, ''senin için en başı neresiyse'', ben de öyle yapacağım;
- Lüksten hiç hoşlanmam Şansel' ciğim. Sonradan görmelerin bu mal mülk, ev bark, kendilerini ispat çabalarını gülünç ve zavallı bulurum. Ben kaliteyi severim. Tüm tercihlerim lüksten uzak ama kaliteye yakındır. Sen de öyle olmalısın... Asalet: duruşundur, bakışındır, elini kaldırışındır, söze başlayışındır; nezaket: insanlara gösterdiğin tavırdadır, kimseyi tepene çıkartmayacaksın lakin küçümsemeyeceksin de... Kibrini içinde yaşayacaksın, dışarıya mütevazi görüneceksin. Dostlarını iyi seçeceksin kızım. Bu dünyada en zor şey insanları tanımak. Öyle apar topar kimseyi almayacaksın hayatına. Acele etme, tanı, yaşa, deneyimle, bekle, sabırlı ol. Bak kızım servetimiz sana da torunlarıma da yeter de artar, unutma. Bunu sana gösteriş yap diye söylemiyorum, güven kendine, kimseye ihtiyacın yok senin. Asalet, nezaket, görgü, servet tek başına anlamsızdır bilesin. Bilgi ile harmanlayacaksın, bilgi ile yani eğitim ile. Eğitim olmazsa bu saydıklarımın hepsi havada asılı durur, ilk rüzgar esişinde balon gibi uçar gider. Eğitimin yanında sanata, edebiyata kayıtsız olmayacaksın asla. Genel kültür dediğin şey kızım, senin toplumdaki statünü belirler. Herkesin genel kültürü var mühim olan bunun içeriği...
Tüm çocukluğum ve gençliğim boyunca dinlediğim ve artık ezberlediğim bu cümlelerin, bir süre sonra sürekli kendini tekrar eden bir iç sese dönüştüğünü söyleyebilirim. Size biraz kendimden bahsedeyim, oldukça iyi bir kolej eğitiminden sonra ülkenin en prestijli üniversitesinde tıp eğitimi aldım. Hemen sonrasında (Benim kızım öyle gece yarılarına kadar nöbetlerde mesailerde olmamalı. Cerrah olup gecesini gündüzüne katmamalı. Açarız sana bir klinik, botoks, dolgu, mezoterapi derken keyifle yaparsın mesleğini. Aklını kullanacaksın, Cildiye Uzmanı olacaksın Şansel) hiç beklemeden dermatoloji eğitimimi tamamladım. Tüm bunları yaparken duruşuma, bakışıma, ölçülü tevazuma dikkat etmekten dışarıda akıp giden hayatta ne olup bitiyor hiç anlayamadım. Kendimi bildim bileli özen gösteriyorum ben tavrıma edama dikkatinizi çekerim, kolay değildir yani bu durum. Üç yaşında su içerken serçe parmağımı kaldırıyordu annem. Arkadaşlarımın arasında dedektif gibi gezdim hep. Kimi alsam hayatıma, acele mi ediyorum yoksa diye düşünmekten tek bir kalıcı dostluğum olamadı. Kendimi bırakamadım hiç, sürekli mürebbiye gibi kendi kendimin başında durdum. Ne işin var orada Şansel, yakışır mı sana Şansel, aman belli etme istekliliğini Şansel, dur Şansel, dön Şansel diye diye aslında kim olduğumu, ne istediğimi hiç sorgulamadım. Zorlu eğitim hayatım boyunca sıktım dişimi, bilgimi görgümü artırırken, sanatı, edebiyatı da ihmal etmedim. Depresyona girecek zamanım olsa hemen girecektim, ama zamanım olmadı. Annem planladı, Mürebbiye Şansel uygulattı, ben yaptım ve üçümüz annemin tüm projelerini gerçekleştirdik beraberce. Sonra bir şeyler yolunda gitmedi ve yavaş yavaş sorunlar başladı.
Kliniğin, nerede olması gerektiği, dekorasyonu, personeli, tüm yasal süreçleri ve diğer her şeyi içeren prosedürler zinciri annemin yeni projesiydi. Ben ise ikincil proje... Düşüncelerime o ana kadar hiç olmadığı gibi yine ihtiyacı yoktu. Annem herkese sorgulanamaz talimatlarını yağdırırken, o uğraş içerisinde ilk kez beni biraz unutmuş gibiydi.
Bir akşamüstü serinliğinde, penceremden sonbaharın sürüklediği yaprakları izliyordum. Annem telefonda iç mimar ile hararetli bir tartışma içerisindeydi. Annemi düşündüm, tüm çocukluğumun her dediğini yaptıran, çığırtkan telaşlı martısını... Ve ne zaman ona balık vermeye kalksam beni yutmaya çalışmasını. Yaprakların rüzgarda öylece sürüklenmesini, düşünmeden annemin talimatları doğrultusunda sürdürdüğüm yaşantıma benzettim. Hevesim yoktu, hedefim yoktu, sadece yapmam ve yapmamam gerekenler listesi vardı. 25 yaşındaydım, ne güvenebileceğim bir dostum ne de arayıp vakit geçirebileceğim bir arkadaşım vardı. İçimde öfkenin önce sızladığını hissettim, sonra o sızının yakıcı bir maddeye dönüşüp, damarlarımda yavaş yavaş ilerlediğini... Ve göğsüme ulaştığında o sızının bin tonluk bir kütleye dönüşüp, beni nefessiz bıraktığını. Bir panik ataktı bu, nefes alamıyordum. Boğuluyordum. Can havliyle ve bilinçsizce elimi çekmeceye uzatıp kırmızı reçeteli ilk ilacımı içtim. Yaklaşık yirmi dakika sonra o kütle yavaş yavaş göğsümün üzerinden kalkarken, ruhumdaki bulutların da yavaş yavaş dağıldığını ve daha mavi daha beyaz bir gökyüzünün belirdiğini fark ettim. Ve zihnimde yanıp sönen bir yazı gördüm: bu hala benim hikayemdi, ister kapkaranlık fırtınalı denizlere yol alır, istersem sütliman bir koyda beklerdim, belki dümeni anneme verir ya da bilinmezlere sürerdim, ister bu gemiyi açık denizlerde batırır ya da bir tersaneye çekerdim, her ne istersem yapabilirdim, hala baş rol bendim...
Sonraki günlerde bir kaşifin doymaz merakı ve bir düşünürün derin görüş perspektifi ile kendimi aradım. Yorgun ruhumu yokladım, tanımaya, anlamaya çalıştım. Onca yılı, kendimle arama nasıl pervasızca sokabilmiştim. Şimdi kendimi ulaşılmaz sisli bir dağın ardında belli belirsiz bir siluet olarak görüyordum. Upuzun gecelerde uykumu, karanlık sokaklarda yolumu, koskoca evrende kendimi kaybetmiştim. Yürüdüğüm her yol, baktığım her yön, zihnimdeki her fikir anneme çıkıyordu. Bir çıkmaz sokaktı benliğim, bir hapishaneydi, onunla kuşatılmıştım. Kendimle aramda yıkılmaz bir duvardı varlığı. Her geçen yıl biraz daha kalınlaşan, beni giderek kendimden uzaklaştıran güçlü bir duvar. Bu duvarı ne pahasına olursa olsun yıkmaya karar verdim. Sonuçlarına hazırdım, enkazın altında kalacak olsam da...
Zaman hızlı ilerliyor, uyumadan önce benzodiazepin içerikli bir şey almamışsam uyumam mümkün olmuyordu. Dış görünüşüm, temizlik, sağlık gibi kavramlar benim için tamamen önemini yitirmiş, hayatımın amacının annemi, dolasıyla bu projeyi mahvetmek olduğuna inanmaya başlamıştım. Kendimi bulabilmek için bunu yapmak zorundaydım. Sonrasında Simurg olup, yeniden doğardım belki ama şu an ilgilendiğim daha çok ilk aşamaydı. Annemin durumu fark etmesi uzun sürmedi. Aramızda yüksek gerilimli güç savaşları da böylece başlamış oldu. Önce 'kendine gel Şansel, sen ne yaptığını sanıyorsun, her şeyi mahvedeceksin, iyice kontrolünü kaybettin artık' içerikli bir ikaz ateşine maruz kaldım. Bu keyfimi iyice yerine getirmişti. İki haftadır banyo yapmıyordum ve saçlarımın rastalı gibi olan hali hoşuma gidiyordu. Dışarıda harika arkadaşlar edinmiştim ve edinmeye devam ediyordum. Gerçi çoğunu ertesi gün hatırlamıyordum ama birlikte çok eğleniyorduk. Akşama doğru evden çıkıyor ve sabaha karşı geliyordum. İlk ciddi madde kullanımını bu gecelerden birinde annemin kredi kartıma bloke koyduğunu öğrendiğimde yaptım. Annem artık silahını üzerime doğrultmuştu tabi ki ben de öyle. İkimizin hedefinde de ben vardım. O gün ve izleyen günlerde eve gitmedim.
Beni bulduklarında terk edilmiş izbe bir inşaatta şimdi çok bahsetmek istemeyeceğim kadar kötü bir durumdaymışım. Annem büyük bir gizlilik içerisinde en güvendiği dostlarını devreye sokarak duruma el koydu. Şu an bu hayati projesinin başında, çok gergin ve biraz da bana karşı anlayışlı görünmeye çalışıyor. Yine ne yapacağımı anlatmaya başladı: 'Olur böyle kayıp dönemler herkesin hayatında Şanselciğim. Sen bir hata yaptın, hatalar biz insanlar içindir. Mühim olan gerekli dersleri çıkarıp, bundan sonrası için hayatımıza doğru bir şekilde yön verebilmekte. Asaletimizi ve nezaketimizi her koşulda koruyacağız, kimseye malzeme vermeyeceğiz. Hele ki akbabalar gibi haber peşinde koşan gazetecilere hiç. Biz bu ülkenin ileri gelenleriyiz, bizde öyle kayıp giden çocuk olmaz. Bu sorunu çözeceğiz. Yaşadın gördün nasıl hayatlar var, sen şanslısın ki ben varım. Ne gerekirse yapacağım, kliniğin de hazır seni bekliyor. Öyle güzel oldu ki, nasıl beğeneceksin, sabırsızlanıyorum görebilmen için. Aklını başına topla kızım, kendini ziyan etme. Ben zaten hep yanındayım, ben varken, sakın korkma.''
- Ama ben var oldukça sana rahat yok anne. Bir an önce kurtulmalıyım bu hapishaneden. Annemin kayıp dediği hayatıma devam edebilmek için kurtulmalıyım. Asaletten de nezaketten de nefret ediyorum. 'Rezalet ve sefalet' ise tam bana göre. Artık çok güçlü bir hedefim var, annemin projesini yani kendimi yok etmek. Zaten hiç var olmadım ki... Parçalarıma ayrılana dek savrulmak istiyorum. Beni bulamasınlar, annem beni bulamasın. Toz olup, kaybolmak, buhar olup, yok olmak istiyorum...
Not. Öykü kurgusaldır.
Görseller Gabriel Pacheco e aittir.
Ne yazık ki bu acıklı hal bir sürü ailede var. Çocuklar sanki anne babalarını projesi, piyonu :(
YanıtlaSilSelçuk Şirin' in bir röportajını dinlemiştim. Biz yeni nesil ebeveynler kendimize boyumuzu aşan bir misyon yükledik, çocuk ne yaptıysa kendimizden bildik; anlamına gelen bazı şeyler söylemişti. Çocukların da dengelerini şaşırttık gerçekten bence de...
Silİçim acıyarak okudum... Hepimizin hayatında var böyle anılar; az ya da çok...
YanıtlaSilKalemine sağlık arkadaşım, bayıldım hikayene...
Saol Şebnem' cim...
SilÇocuk doktor olmuş, mühendis olmuş böyle olacaksa hiç önemi yok değil mi...
Ne kadar güzel anlatmışsın, etkilenmemek mümkün değil. Bazı ebeveynler büyük büyük müdahalelerle onarılmaz enkazlara yol açıyorlar. Yitip giden emeklerin ardından bakakalmayı hiç kimse istemez herhalde. O koca yüreğine, emeğine sağlık.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :)
Silay ya evet olabilcek bir durum şanselin durumu yaa. anne, hayatımı çaldın sen. hıms bunun devamı olabiler sanki. edebiyat ve sinemanın sevilen konusu. çok güzeldi bu yine. öykücüü. sen dram seviyooon. hadi biraz da mizah öyküleri yazsan yaaaa :)
YanıtlaSilMizah çok daha zor değil mi :))) Kolayına kaçıyorum sanki ama deneyeceğim, teşekkürler :)
SilNihancım snein bu güzel öykülerini okudukça hepsinin toplandığı bir kitap canlanıyor gözümde :) harikaydı, kalemine sağlık..
YanıtlaSilYaaa :))))
Silİsterim aslında, kim istemez :) Çok teşekkür ederim :)
Baskı ile yapılan yaptırılan her şeyin yıkılışını göstermiş hikaye. Eline emeğine sağlık, yine örnek teşkil edecek bir hikaye olmuş :)
YanıtlaSilTeşekkürler :))
Siliyi pazarlaaar :)
YanıtlaSilSana da öylee :)
SilSanırım sorun sadece annede değil. Eşim de kızıma benzer önerilerde bulunuyor ancak asla baskıcı değil. Zaten kızım baskı kaldırmaz, öyle bir durumda tam tersini yapar. Öyküde geçen kızın da sorunlu olduğunu düşünüyorum. Güzel öykü, teşekkür:)
YanıtlaSilBen teşekkür ederim :)
Sil