Hayatı hırsla kovalıyoruz, hiç huzurumuz yok. Bu telaşın içinde yok olup gidiyoruz. Arzularımızı, hedeflerimizi, hırslarımızı kovalarken de sevdiklerimizi asla kaybetmeyeceğiz sanıyoruz. Oysa en çok ve en sert, bir şeyleri kaybedince kavrıyoruz hayatın gerçekliğini. Her şey alt üst olup, önem sıralaması tepetaklak olunca bir daha eskisi gibi olamayacağımızı anlıyoruz. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ama yaşamaya, nefes almaya devam edeceğiz. Bakışımız, duruşumuz değişecek ama bu hayatta olmaya devam edeceğiz.
Kaybetme korkusuyla yaşamak insanı olgunlaştırır. Kaybedecek bir şeyi olmayanlar ise korkmazlar. Ne tuhaf, korkularımızdan ancak sahip olduklarımızı kaybedince kurtulabiliyoruz. Ne kadar az şeye sahipsek kararlarımızda, tercihlerimizde o kadar cesur oluyoruz. Bu cesaret kendini hiçe sayan bir cesaret. Her seferinde canının yanacağını bilsen de kendinde ne kaldıysa onu vermeye hazır olmak gibi. Acı çekmek, üzülmek kötü. Ama acı çektiğini kimsenin bilmemesi çok daha kötü.
Yalan en büyük paradokstur. Kendine inanmazsan yalan söylersin, yalan söylersen kendine güvenemezsin. Yalanlarına kendin inanıp doğruyu yanlışı ayırt edemez olursun. Hepimiz bir gün yalanlarımızla baş başa kalacağız. Yalnız kalacağız. Yalnızlık upuzun sapsarı bir buğday tarlasına bakmak gibidir, hiç bir teknenin uğramayacağı sapa bir koy gibi. Kalabalıklar içinde yapayalnız hiç kimsenin fark etmediği, varlığını ispatlayamayan. görünmez bir insan olmak ne büyük çaresizlik.
Çoğu zaman gerçeklerden kaçıyoruz. Gerçekleri göz ardı edip, korkakça sürüyü takip ediyoruz. Gerçekleri görmek için gözlerimizle değil vicdanımızla kalbimizle bakmamız gerektiğini unutuyoruz. Bir sabah hepimiz yanlış bir masalda olduğumuzu anlayacağız. İyiliklerin kuma yazıldığı, kötülüklerin taşa kazındığı, iyilerin haksızlığa uğrayıp, kötülerin yüceltildiği bu masaldan uyanmak ise çok zor olacak.
Not:Aslan Asker Şvayk' dan sonra oyunculuğundan çok etkilendiğim Sermet Yeşil' i araştırırken tanıştığım bir dizi 'Şubat'. 2012-2014 yıllarında TRT1 de yayınlanmış. İzlemeye devam ediyorum. Her bölümün başında Musa Uzunlar' ın kısa bir konuşması var. Etkileyici... Etkilendiklerim ile harmanlanmış bir iç döküş yazısı bu.
Görsel: jose de la barra
Görsel: jose de la barra
Beni çok etkiledi yazdıkların, gerçekten kaybedince akıl başa geliyor oysa kaybetmeden önce değerini bilmeliyiz değil mi? Kalabalıklar arasında yalnız olmak da insanın yazgısı galiba:( yalan konusundaki güzel tespitlere katılıyorum demek ismi lazım değil malum bir kişi var ya aynı bu durumda:)))kendi yalanlarına kendi de inanıyor:)
YanıtlaSilKalemine sağlık.
Evet ama 'ayağını sıcak tut başını serin, gönlünü ferah tut düşünme derin' diye bir atasözü var ya onu da es geçmemek lazım sanki :) Düşün düşün düşün nereye kadar :)
SilRahatladın mı ?
YanıtlaSilOhh bee, buymuş :)
SilKaybedecek bir şeyi olmayan insanlardan çok korkarım. Çünkü gerçekten her deliliği yapabilecek bir cesaretleri oluyor. Çok rahat kalp kırıp, içindeki nefreti haykırabiliyorlar.
YanıtlaSil"Kalabalıklar içinde yapayalnız hiç kimsenin fark etmediği, varlığını ispatlayamayan. görünmez bir insan olmak ne büyük çaresizlik." Çoğu zaman içinde bulunduğum ruh hali. Silik , ezik bir ruh hali.
Vel hasılı kelam çok güzel tariflerde bulunmuşsun Nihancığım.
Sevgiler
Nilhancım seninle karakter olarak uyuştuğumuz çok yön var bir de temizlik,ev işlerini kafana takmasan :)))) ikiz gibi olacağız :))
SilNe kadar doğru. Ancak kaybedince anlıyoruz o zaman da iş işten geçmiş oluyor. ..
YanıtlaSilEvet kaybedince dank ediyor ama yapacak da bir şey kalmıyor.
SilNe kadar doğru satırlar, nereye gidiyoruz diye düşünüyor insan çok da düşünmek istemiyorum kayboluyorum bazen, sürekli bir değişim, samimiyetsiz geçici ortamlar, sanki hiçbirşey gerçek değilmiş gibi, birkaç şeye de tutunmasak düşeceğiz.
YanıtlaSilHer ne kadar kendimi çok yakın hissetsem de tutunamayanlardan olmayalım Derya' cım, tutunalım.
Sil