yağmurlu bir gece, şehirlerarası bir yol, arabadayız... ben ayaklarımı karnıma çekmişim ön koltukta, radyodan gelen yavaş müziği dinliyorum... göz göze geliyoruz, gülümsüyorsun... mola teklifine hayır demiyorum... ne zaman varacağımızdan, nerede kalacağımızdan söz etmiyoruz. zaman kaygımız, acelemiz yok... gideceğimiz yer deniz kenarı olmalı, akşamüstü güneş batarken, ılık rüzgarlar burnumuza taşımalı denizin kokusunu... sakin olmalı sonra, telaşlı insan kalabalığı görmek istemiyoruz ikimiz de. yeşillikler arasında bir yürüyüş yolu ve de mevsim sonbahar olmalı, aylardan ekim, belki de 8 ekim...
kalacağımız yer ne köhne bir pansiyon ne 5 yıldızlı bir otel... küçük, temiz bir aile işletmesi mesela.. arka bahçesinde masaları denize nazır, masalarda fesleğen ve mum... ve başka bir masada orta yaşlı bir doğum günü sahibinin dostlarıyla söylediği yumuşak türk sanat müziği ezgileri... biz de eşlik etmeliyiz önce gevşeyen bedenimiz, sonra ısınan yüreğimiz, sonra da dudaklarımızla... belki biri bir şiir okur, belki bir tane de ben okurum belli mi olur...
saatler ilerledikçe boşalan bahçe, gruptan yükselen bir dans müziği davetkar... ve sen beni dansa kaldırsan, yüzümüzde gülümseme, başım göğsünde dansetsek bir süre...
sabah kahvaltısı mükellef, yanında gazeteler... uzun upuzun sürse kahvaltımız. bu kısa kaçamağın son demi olduğunu bilerek bir çay bir çay daha içsek... sonra kaçınılmaz dönüş yolu, önce sessiz, sonra nasılsa başlarız konuşmaya elif in kreşi, eren in sünneti derken bir bakmışsın dönmüşüz ankara ya... böyle geçsin istiyorum 2010 un 8 ekim i...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
haydi söyle :)