Haftada bir gün çamaşır günü olurdu annemle ananemin. Ananemin banyosundaki kazan yakılır. Merdaneli çamaşır makinesi ortaya çekilir, kirli çamaşırlardan oluşan kocaman bir tepe yıkanmayı beklerdi. Çamaşırların sıkılmasını izlemeyi çok severdim. Annem kalın bir sopayla aldığı çamaşırları dönen iki silindirin arasına verir, diğer taraftan sıkılmış olarak çıkardı çamaşırlar. Bazen de çıkmaz araya sıkışır dönüp dururlardı, bu durumda annem silindirleri durdurur, iki silindirin arasını açarak arada kalan çamaşırları çıkarırdı. Banyo zamanlarımızı da aynı güne denk getirir, o gün hepimiz yıkanırdık.
Her akşam evimizin ahşap balkonunda yenilen yemeklerden sonra annem babam ve ablam mutlaka yürüyüşe çıkarlardı. Bu yürüyüşler genellikle bir akşam mendirek bir akşam iskele yönüne olurdu. Yürüyüşler esnasında karşılaşılan bir çok eş dost ile ayaküstü konuşup sohbet etmek adettendi. Bazen parkta bir çay molası verilir, büyükler çay-oralet içerken biz de ufuk gazoz, pepsi-cola, yedigün içer, çocuk parkında oynardık.
Salı günleri pazar kurulur, o gün her yer çok kalabalık olurdu. Annem özellikle tembihler o günü evden uzaklaşmadan geçirmemiz konusunda bizleri uyarırdı. Salı günleri annemin kabul günüydü çünkü evimiz pazara yakın ve kapımız ardına kadar açık olduğundan gelip giden hiç bitmez, çayların ikramların ardı gelmezdi.
Pazar sabahları kahvaltıda Karadeniz pidesi olurdu. Annem evde peynirli ve kıymalının içlerini hazırlar, biz içleri çarşıdaki bir fırına götürür, pidelerin hazırlanmasını beklerdik. Sonra da sıcacık pidelerle dönerdik eve. İçine köy tereyağından bir göl yapar sonra bu yağa bana bana iştahla yerdik pideleri.
Baktığımda içimi ısıtan beni mutlu eden bir çocukluk geçirdim. Annem babam eğitimciydi evet ama ne Thomas Gordan dan haberleri vardı ne 2 yaş sendromundan. İçlerinden geldiği gibi samimiyetle bazen severek, sarıp sarmalayarak, bazen ceza vererek, kızıp bağırarak büyüttüler bizi. Mutlaka yanlışları oldu ve bu yanlışların bizde bıraktığı bir takım izler ama en azından samimilerdi… şimdi kızıma hiç sinirlenmemeye çalışarak, kitap gibi konuşurken yapmacık buluyorum kendimi bazen. sabah 8,30 da kreşe bırakıp akşam 5 de alırken ona sunamadığım özgürlükleri düşünmek beni üzüyor ve çocuklarıma güzel anılar bırakmak istiyorum birer yetişkin olduklarında tebessümle hatırlanan…
bir hayat bilgisi fotoğrafı gibiydik diyor ya şair..ne mutlu sana ya.ne mutlu ...
YanıtlaSilBizler çok şanslıydık, yaşadığımız ortam temiz idi. Yaz tatili demek hergün sokağa çıkmak demekti. Bisikletle yokuşun başından kendini aşağıya salmak demekti. Şimdi ne mümkün, ciddi güven sorunları var yaşadığımız kentte.
YanıtlaSilBen de çok üzülüyorum ama elden birşey gelmiyor.
bugünlerde nete giriş sorunum var işyerinden sadece blogları okuyabiliyorum, evde de net bağlantım yok henüz kafamda yazılar resimler dönüp dolaşıyor sonra çoğu unutulup gidiyor.
YanıtlaSilyorumlarınız için teşekkür ederim..sirar sen yazdıktan sonra şiiri bulup okudum ve çok beğendim..
nuran kesinlikle düşüncelerini paylaşıyorum.
Aynı coğrafyada çocukluğumuz geçmiş...Ankara dan otobüsle giderdik karadenizdeki köyümüze...Otobüslerde sigara içilirdi 8 saatlik yolculuk boyunca hep öksürürdük...ama olsun mis gibi bir havaya yolculuk ediyorduk...Ne güzel yazmışsınız pazar günlerinin pidelerini,ankaradan gelmenin çocuk forsunu...
YanıtlaSilortak şeylerden mi,yoksa yazılarınızdaki samimiyet mi beni çok yakın etmişti sizin bloğunuza...yıllar sonra da olsa siz de beni tanıdınız...çok mutluyum..
evet geç tanıdım ama kaçırdıklarımı telafi ettiğime seni temin ederim :)) blogunun arşivinde sıkı bir mesaideyim ve ben de seni çok yakın hissediyorum :) deli anneye teşekkür :))
Sil